"Yalnızlık nedir?" diye sorulsa, tek başınalıktır deriz. Oysa kalabalık bir cümbüşün içindeyken dahi gelir çöker bakışlarına. Yalnızlık başka bir şeydir...
Ruhun yalnızlığa olan düşkünlüğü hangi ifratın omuzlarında yükseliyorsa, yalnızlık korkusu da benzer bir tefritin kucağında kuytularda saklanıyordur...
Yalnız geldi insan bu âleme, yine yalnız ayrılacak bu âlemden ve yalnız olarak yargılanacak.
Rahm-ı mâderden kalma bir özlemdir belki de yalnız kalma ihtiyacı ve yargılanma gününe dair endişelerin yığılmasındandır belki de yalnız kalma korkusu...
Bazen gövdenle kalırsın bir başına, bazen gönlünle. Her ikisi de bu dünyanının medcezirleridir boğuşup durduğumuz. Her ikisini de yanına alıp saf bir yalnızlık isteyince, gövdeni de gönlünü de alır gidersin bir yerlere. Adı bazen Hira olur, bazen Tûr-u Sina...
Bazen söylediklerin başka gönüllerde karşılık bulsun istersin, hem de çok istersin. Ama bir bakarsın, kurduğun cümlelerle yapayalnızsın. Bazen Nuh'un yalnızlığı, bazen Zünnûn'un yalnızlığı eşlik eder adımlarına...
İnsan zannederki yalnızlık tek kişiliktir.
Ya yalnız; iblisle birliktesindir. Ya da yalnız; O'nunla. Yalnızlığın güzelliğini de çirkinliğini de insan çoğaltır her nefeste. Ya iblisin sıcaklığına sokulursun, çürük ulmuş yataklarda. Ya da en kavî, Sarsılmaz Olan'a tutunursun doksandokuz halatla, pervasız...
Romantik şarkıların kullanıp attığı bir mendile dönüşür bazen yalnızlık, kıymetsiz bir sahtelik doldurur kulakları. Mecâzi yalnızlıkların koynunda, ebedî yalnızlığın şarkılarını dinler durur insan.
Bu yüzden, bir seccadeli, bir kıbleli, O'nlu yalnızlıklara muhtacız. Kıymetli yalnızlıklarla çoğalan, ebedi birlikteliklere talip olmaktan başka çıkar yol yok!
Öyle işte...
.
|