Dünyanın herhangi bir köşesinde bulunup da İslâm dininden habersiz olarak yaşayan ve böylece ölenlerin öbür âlemdeki sorumlulukları hakkında İslâm âlimleri ihtilaf etmişlerdir. Mûtezile ve Mâtürîdîlerin Allah’ı bilmenin akılla vâcib olduğunu ileri sürmelerine karşılık Hâricîler, Râfizîler ve Eş’arîler, akılla hiç bir şeyin vâcib olamayacağını, ileri sürmüşlerdir.[ Sâbûnî, Bidâye, s. 85-86.]
1) MÂTÜRÎDÎLERİN GÖRÜŞÜ:Mâtürîdîlere göre akıl, Allah’ı bilmeye bir âlettir. Allah, bir peygamber göndermeseydi bile, insanların, akıllarıyla Allah’ı bilmeleri, bulmaları, onlara vâcib olurdu. İnsan, Allah’ın kendisine verdiği akılla, kendi yaratılışını, diğer varlıkların yaratılışlarını, yer ve göğün yaratılışını vb. düşünmek sûretiyle, bunların kendi kendilerine var olamayacaklarını; mutlaka ilmi, irâdesi, kudreti sonsuz bir Yaratıcı tarafından yaratılmış olduklarını düşünerek Allah’ı aklıyla bulabilir. Daha doğrusu bulmalıdır. Bu, ona vâcibdir.[ Sâbûnî, Bidaye., s. 85; Beyâdî, İşârâtu’l-Merâm, s. 75.] Bâliğ olduktan sonra bunları düşünecek kadar yaşayan bir insan, Allah’ın varlığını kavrayamadan ölürse mâzûr olmaz, azâb görür.( Beyâdî, İşârâtu’l-Merâm, s. 75) Mâtürîdîler bu görüşlerini bazı âyet ve hadislere dayandırırlar. Mâtürîdîlere göre,“Peygamberleri dedi ki: gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?” (İbrâhîm Suresi Ayet10) âyeti, yaratıcının varlığını akılla bilmeye delâlet etmektedir.Hz. Peygamberin;“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra ana-babası onu Yâhûdî, Hristiyan veya Mecûsî yapar”[ Buhârî, Cenâiz, 80; Kader, 3; Müslim, Kader, 22-25; Ebû Dâvûd, Sünnet, 17; Tirmizî, Kader, 5; Ahmed b. Hanbel, II, 315, 346; IV, 24.] hadisi de buna delildir. “Her doğan fıtrat üzere doğar” demek, “dıştan olumsuz bir etki yapılmazsa herkes, aklıyla Yaratıcıyı (Allah’ı) bulabilir” demektir. Bu hadis aynı zamanda insanın inancının ve düşüncesinin şekillenmesinde çevre faktörünün ehemmiyetini belirtmektedir. İmâm Mâtürîdî, akıllı çocuğa bile Allah’ı bilmenin (mârifetullâhın) vâcib olduğunu söylemiştir.( Ali el-Kârî, Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber, s. 250-251)
2) 2) EŞ’ARÎLERİN GÖRÜŞÜ: Eş’arîlere göre, akılla hiç bir şey vâcib değildir. Akıl ancak âlemin hâdis, Yaratıcının kadîm olduğunu bilmeye, eşyanın güzel ve çirkinliğini anlamaya yarayan bir âlettir.( Sâbûnî, Bidâye, s. 85.) Eş’arîler akılla Allah’ı bilmenin vâcib olmadığına şu âyetleri delil getirirler:“Biz bir Peygamber göndermedikçe hiç kimseyi azâb etmeyiz.” (İsrâ suresi ayet15)“Müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların, peygamberlerden sonra Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın.” (Nisâ, suresi ayet165)Ancak Mâtürîdîlere göre bu âyetler, şeriat gelmeden önce, îmânın hâricindeki şer’î emirlerden dolayı azâb olmayacağına delildir. Akılla Allah’ın bilinmesinin vâcib olmamasına delil değildir.[ Beyâdî, İşârâtu’l-Merâm, s. 80; Ali el-Kârî, Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekbers. 251.]Kendilerine İslâm dâveti ulaşmamış kişiler akıllarıyla âlemin hâdis olduğuna, Kendilerine İslâm dâveti ulaşmamış kişiler akıllarıyla âlemin hâdis olduğuna Yaratıcının varlığına ve birliğine inanıyorlarsa, müslümanlar gibidirler. Böyle olan kişilerle karşılaşan müslümanların bunları İslâm’a dâvet etmeleri gerekir. İslâm dâvetini reddedenler, gayr-i müslim muâmelesine tabi olurlar. Bunlardan hiç biri İslâm’a dâvet edilmeden öldürülmez.[ Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, s. 327-328.]Mâtürîdîlerle Eş’arîler arasındaki ihtilaf; dağ başında yetişmiş, kendisine İslâm dâveti ulaşmamış olanlardan Allah’a îmân etmeden ölenlerle, Hz. İsâ ile Hz. Muhammed arasındaki fetret devrinde yaşayıp Allah’a îmân etmeden ölenler hakkındadır. Bunlar Mâtürîdîlere göre azâb görür; Eş’arîlere göre azâb görmez. [Ali el-Kârî, Şerhu’l-Fıkhi’l-Ekber, s. 251)
Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Zaten bu hususlarda insan kendi görüşünü ifade edemez büyük vebal vardır. Mesela Malikiler bu hadiseyi daha farklı mütalaa ediyorlar.
|
Maturidiler yazacağıma sehven Malikiler yazmışım.