Yet80 Nickli Üyeden Alıntı
17 yaşında abisinin vefatından sonra ölüm korkusu başlamış. Yıllardan beri mezarlığa gidemiyor, cenazelere katılamıyor. Geceleri uyuyamıyor, işe gitmek istemiyor. Panik atak teşhisi konmuş, psikiyatrik ilaç kullanıyor. Şeker ve kalp rahatsızlığı var.
33 yaşında tevbe etmiş. Tarikata intisap etmiş. Oraya da tam devam edemiyor. Bir iki yıl namaz kılsa, altı ay namazları bırakıyor. İbadetlerde de istikrarı yok. Cumaya bile gitmiyor, camide rahatsızlanıyormuş. Ancak camiden gelince rahatlıyormuş. Yıllardır oruç tutmuyormuş.
Babasında, annesinde ve babaannesinde de bu rahatsızlık var. İrsi olduğunu düşünüyor. Ergenlikten beri hep anne baba ile huzursuzluk yaşıyor. Onlara küfür ediyor. Evinde huzuru, parasının ise bereketi yok. Ticareti hep kesada uğruyor.
Hocanın birisi, sende cin, büyü ve nazar var demiş. 600 tl para alıp dua ve tütsü vermiş. "Bir ay sonra gel kovadan büyüleri sen toplayacaksın," demiş. Bir başkası muska yazmış, " Bunu taşırsan kimse sana ilişemez" demiş.
GERÇEK SEBEPLERİ...
1. Anne, çok bedduacı. Dilinden "Allah belanızı versin, Allah cezanızı versin" sözü eksik olmuyor. Zaten onun da başından bela eksik olmuyor.
2. Anne babasına küfrediyor. Tek başına bu bile yeter kişinin çarpılması için...
“Bir kimsenin kendi ana babasına sövmesi büyük günahlardandır” (Müslim, Îmân 146)
3. Abisinin ölümünden sonra Allah'a çok isyan etmiş. "Allahım niye onun canını aldın" demiş,
Allah'ın hükmüne dil uzatmış...
"Bela vaktinde sızlanmak, feryâd etmek, mihneti artırır."(Hz.Ali)
4. Mal mülk babasının üzerine, şimdi babasıyla beraber ticarete devam ediyor. Haliyle "bizim malımız yok" diye hiç zekat vermemiş. Babası da hiç bir zaman zekat vermemiş. Baba "Hiç zekat miktarı kadar param olmadı," diyor. Oysa dört katlı evi var. Her katına bir oğlunu yerleştirmiş. Kazançlarını devamlı inşaata yatırınca ellerinde hiç para beklememiş. Bu sebeple kendisini zekat mükellefi olarak görmüyor.
Zekat vermeyenlerde; kalp, şeker, böbrek, göz, kas, kan hastalıkları ve zihinsel(demans, alzhemier vs) hastalıklar çok görülür. Evliliklerinde ve çocuklarının evliliklerinde mürüvvet olmaz. Beş yılda 40 kg almış. Kıyıpta veremediği zekat paraları vücutta yağ ve hastalık olarak birikmiş.
“İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.”
(el-Bakara, 277)
Şimdi ölüm korkusu ve hastalıklarının üzüntüsü ile uğraşıyor.
Temizlik, sâfiyet, artış, bereket mânâlarını ifade eden “zekât”, insanı bazı kalbî hastalık ve kötülüklerden arındırır, malın temizlenip bereketlenmesini sağlar. Tevbe, 103; Sebe, 39; Ebû Dâvûd, Zekât, 21/1619.
“Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır ve hayvanları olmasa, onlara yağmur yağdırılmaz.”
(İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)
5- Yıllardır oruç tutmuyor çünkü zor geliyormuş, midesinde rahatsızlık varmış. Fidye parasını da ödemiyormuş. Faizden çekinmeyince mide rahatsızlığı normal.
"Mallarınızı zekatla koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, belaları da dua ile karşılayınız.”
(Beyhaki, Şuabü’l-İman)
6- Kusuru kendi günahlarında aramak yerine büyü meselesine sığınmış. Bana kim büyü yaptı diye şüphe yaşamakla kalmamış bir de muska takmakla maksadı aşan şirke girmiş...
Allah'ın Hâfiz(koruyan) esmasına güvenmemiş, muskadan medet ummuş...
“Efsun yapmak, muska takmak ve muhabbet için okuyup üflemek şirktir!”
( Ebu Davud 3883, İbni Mace 3530, İbni Hibban 1412, Ahmed bin Hanbel Müsned 1/381, Albânî Sahiha 331)
Cenâb-ı Hak, tevbe ve istiğfâr eden kullarını sıkıntılardan kurtarır ve onlara pek çok lûtuflarda bulunur.
Bir defasında Hasan-ı Basrî Hazretleri’ne dört kişi gelerek biri kuraklıktan, diğeri fakirlikten, öteki tarlasının verimsizliğinden, bir başkası da çocuğunun olmayışından şikâyette bulunmuş, Hazret’ten himmet talep etmişlerdi. Bu büyük velî, onların her birine de “istiğfâr”ı tavsiye etti. Yanındakiler kendisine:
“–Efendim, bu kimselerin dert ve sıkıntıları farklı farklı, lâkin siz hepsine aynı şeyi tavsiye ettiniz?!” dediler. Hasan-ı Basrî Hazretleri, onlara şu âyet-i kerîmeyi okuyarak cevap verdi:
"Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsân etsin, sizin için ırmaklar akıtsın!”
(Nûh, 10-12) (İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, XI, 98; Aynî, Umdetü’l-Karî, Beyrut ts. XXII, 277-278)
İstiğfar sadece estağfirullah diyerek olmaz.
Namazın istiğfarı, kazaları kılmaktır.
Orucun istiğfarı, kaza, keffaret tutmak veya fidye vermektir.
Zekatın istiğfarı, geçmişte vermediklerini hesaplayıp dağıtmaktır.
Gıybetin istiğfarı, helalleşmektir.
Zina iftirasının istiğfarı, 80 değnek yemektir.
ALINTI...
|