08.01.24, 00:43
|
|
|
Üyelik tarihi: 12.11.23
Bulunduğu yer: afyon
Mesajlar: 173
Etiketlendiği Mesaj: 2 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
|
|
Alıntı:
Havasokulu Nickli Üyeden Alıntı
ŞEYH SEYYİD MUHAMMED RUHİ EL KADİRİ EL HUSEYNİ HZ.
İnsan öldükten sonra şu kabir hayatında geçmişte yaptığı hayrın sevabını görür. O hayırlar hem hayırlı bir Allah dostuna götürür, hem kabrini pür nur eyler.
Dergahtan bir kardeşimizin Seyidimiz ile olan hatırasıdır.
2012 yılı…
Seyidimiz ile Balıkesir’e doğru gidiyorduk. Ben arkada oturuyordum. Geceydi. Bir anda Seyidimiz arka koltuğa yanıma geçti. Kollarının arasına beni aldı, başındaki sarığı gözlerime bağladı. Sımsıkı sardı beni. Büyük bir enerji girdi vücuduma.
“Evladım rahmetli babanı ne kadar zamandır görmüyorsun?” dedi.
“Babam 1995 yılında rahmetli olmuştu. 17 senedir babamı sadece bir kere rüyamda gördüğümü hatırlıyorum. Hiç görmemiştim ve onu çok özledim.” Dedim.
Baban ne olmuştu anlat arkadaşlarında duysun dedi, anlattım.
Babam gazlı şofbenden zehirlenerek can vermişti. Ani ölüm ile ölmüştü. Kafamın karıştığı nokta 3 defa daha önce aynı yerde zehirlenmesiydi. Onu hastaneye zor yetiştirmiştik. Başka banyoda elektrikli şofben de olmasına rağmen neden tekrar zehirleneceğini bildiği halde o tehlike saçan gazlı şofbenle banyo yapmaya girmişti aklım almıyordu. Annem defalarca “Kaldıralım şu tehlikeli şofbeni.” demesine rağmen babam anneme şu cümleyi kullanmıştı “Hanım görüyor musun bacanın ağzında yavru kuşlar var. Bu şofbenden alırsak onların yuvasını bozmuş oluruz. Yuva yıkanın Allah yuvasını yıkar, onları bu kış evsiz bırakmayalım. Şofbenin sıcaklığı ile ısınsınlar, bozmayalım şofbeni.”
Bir kış boyunca kaldı o yuva.
15 Nisan 1995 yılında annemin haykırışları, çığlık sesleri ile sabah 7’de uyandık. Babam yığılmış kalmış banyoda.
O zaman 9 yaşındayım, gücüm yetmiyor babamı çekmeye. Komşuları çağırdım. Aldık banyodan su açık halde. Babam kendinden geçmiş vaziyette baygın baygın yatıyordu. O sahne beynime kazınmış halde hep duruyor. Bir anda derin ve kesik bir nefes aldı, kafası yana düştü ve biz haykırışlar ile ağlamaya başladık. Acile götürdüler, o acı haber geldi “Hastayı kaybettik.” diye.
Gözlerimi kapadı, gözlerime elini koydu, başıma bir dua okudu kendimden geçtim.
“Evladım babanın kabrine git, kabir meleğinden müsaade iste kabre in.” dedi.
Kabir başında muhafız bir melek ile karşılaştım. Gözleri ceylan gözü gibiydi. Gözler çekik, yassı ve geniş alın. Geniş bembeyaz bir fistan; eli ve ayakları gözükmüyor. Çok değişik ve hayret verici bir siması vardı. Kabrin içine aldı beni. Göz alamadığı kadar geniş bir vadiye dönüştü kabir. Kabri bir çukur gibi görüyormuşum, oysa kabir çok genişledi, çok şaşırmıştım.
Yarısı çürümüş bir kefen, ayak ve el derisi biraz çürümüş bir ceset var. Kabrin içinde bir anda o cesedin içerisinden babam dirildi. Yanında cesedi onun yanında hiç ölmemiş babam bana öyle bir sarıldı ki hıçkırıklar içinde ağlamaya başladık. Arabanın içerisindeki vücudumdan akan ter, gözlerimden akan gözyaşlarının çoğalması benim ile birlikte Seydim’de ağlamaya başlamıştı. Aracın içerisindeki herkes çok duygulandı.
Yaklaşık bir dakika sarılı vaziyette babam ile ağlaştık.
Babamın arkasında çok heybetli biri vardı. Suratı simsiyah ve gözleri masmavi, saçları uzun ve kıvırcıktı.
“Onun suratına sakın bakma evladım. Yüreğin heybetine dayanmaz.” dedi kafamı çevirtti.
Artık babam benim ile konuşmaya başladı.
“Evladım Rabbimiz bana şehitlik makamı verdi. Ben şehadet getirerek ruhumu Rabbimizin teslim ettim Elhamdülillah.” dedi.
“Siz beni intihar etti şüphesine girdiniz. O günden önce bana malum oldu öleceğim.” dedi.
Babam esnaf bir nalburdu. Ölümünden bir gün önce ev için o kadar çok yiyecek alışverişi yapmıştı ki esnaf dalga geçmişti.
Hayırdır Fikri abi yarın bayram mı var?
Evet. Yarın bayramım var. Benim bayramıma buyurun demiş.
Esnaf babamın hayret verici cümlesine şaşırıp kalmış, nutku tutulmuş.
O sayede şerbetini doya doya içtim evladım dedi. Senin tohumunu ben besmele ile attım. Cima anında istesen de yanlış yapamazsın. Hep duamdı evladım seni yetiştirmek. Manevi olarak vazifemiz eksik kaldı. Rabbimize yalvardım “Evladımı yetiştirecek, ona sahip çıkacak bir manevi hoca nasip et.” diye. “Tasavvufu bilmiyordum, ama Rabbim sana öyle bir mürşit nasip etmişti ki maneviyatta takip gücü çok büyük. Sakın o Seyidinin elini bırakma. Siz onu tanımıyorsunuz. O sana öyle bir sır gösterdi ki bak ruhun hala dünyadayken ruhun kabre girdi ve perdesiz şahit oldun her şeye.” dedi.
Evladım ruhuma iznim var bazen senin ve kardeşlerinin saçlarını okşuyorum, seviyorum sizi ama siz beni fark edemiyorsunuz. Ruhların özel izinleri var. Özellikle cuma günleri kabirden ruhlar kabir başına çıkar ve seyre dalar. “Kabir ziyaretimize gelen yok mu?” diye ağlayıp dururlar.
Evladım süs bitkileri ile çok uğraşıyorsun. Bırak süs bitkileri ile uğraşmayı. Her yere meyve dik. Meyvenin sırrı çok büyük ve nurludur. Bak sana seyrettiğimi göstereyim dedi.
Elini yukarı kaldırıp semada pencere açıldı. Çok büyük bir sinema gibi bir pencere açıldı bir anda.
Geçmişe dönüp olan olayları göstermeye başladı muhafız meleği.
Babamın diktiği dut ağacı vardı. Heybetli bir ağaçtı. Bir kuş geldi. Ağacın dalından bir dut yedi. O dudun enerjisi vücuduna yayıldı. Vücudundaki tüm hücreler Allah esmasını çekmeye başladı. Kulağımı patlatacak kadar heybetli ve sesli bir “Allah, Allah, Allah C.C” esmasının çektiğini gördüm. O Allah esmasının zikir nuru kuşun ağzından çıktığı gibi kabre bir hat çekti. Kuşun midesinden bağırsağına ininceye kadar Allah esmasının nuru kabre hat halinde gitti. Sonrasında dışkı olarak çıktı. Bu dışkıyı böcekler yedi. Başka bir yerde böceğin esması farklıydı. O esmanın da nuru kabre girdi. Ondan da dışkı olarak çıktı. Topraktaki haşereler yedi. Yani bu şekilde sonsuzluğa doğru giden bir zikrin enerjisi oluştu. Bir dut ağacında bulunan tüm duaları sayarsak ve bunun yapraklarından yiyen hayvan ve haşereler de sayarsak akıl duruyor, hesap yapılmıyor.
Bunların hepsi benim amel defterime yazılıyor. Sen hala süs dikmesi mi diyeceksin evladım diye meyvenin sırrından bu şekilde bahsetti.
Bu duttan Müslüman bir insan yediğinde enerji daha çok yoğun olduğunu gösterdiler.
Kabrin içi nur dolmaya başladı. Bu sadece bir adet dut ve bir adet kuşun zikriydi.
Bu ağaçtan bal arıları, böcekler ve değişik hayvanat, karıncalar bu dutları yedikçe değişik esmaların nurları da hat halinde kabre girmeye başladı.
O kabirdeki ceset büyüdükçe büyüdü, genişledi. Kokusu muazzam baş döndürücü hale girdi.
Aracın içerisinde derin bir sessizlik ve hayret verici suskun haller yaşandı. Ben gördüklerimi sesli olarak hep anlatıyordum.
Seyyidimiz sürekli “Elhamdülillah” diyordu, dua ediyordu.
Sonrasında incir ağacı vardı babamın ona çevrildi sahne.
O incir ağacının üzerinde çok durdu. Rahmetli babam Seyidimize bir sır verdi yakın bir zamanda çok büyük kanser çıkacak. Bunun ilacı incirin sütünde ve arının sütünde dedi.
Meyve ağacındaki sırları anlattıkça anlattı.
Sonra bizim çekmiş olduğumuz Esmalardan ve salavatlardan bahsetti.
Senin vücudundaki her hücre besmelenin nuruyla oluştu. Çektiğin zikrin nuru benim ruhuma sevap yazdırıyor, bana keyif ettiriyor. Evlatlarının tohumunu atarken sakın ola ki Besmele’i unutma. Her daim zihninde olsun dedi
Hele çektiğin o salavatın tadı ona doyum olmuyor. Sen çektikçe kabrin içi gül kokusuna dönüyor. Beni Efendimize her çekiminde bir adım daha yaklaştırıyor. Sakın salavatını çekmeyi unutma. Beni gıdasız bırakma evladım dedi
O salavat ki hiçbir şey yerini tutmaz evladım. Melekler bile Efendimize salavat getirmenin mutluluğunu yaşıyorlar ve keyif ediyorlar.
Sonra kıldığımız namazlardan bahsetti, okuduğum surelerden bahsetti. Benim her yaptığım Rabbim için her ibadetinin kabre giren hattı gösterdi. Her birinin nuru muazzam ama bir nur var ki göz kamaştırıcı ve kör edici bir beyazlık. O da salavatın nuru.
Allahümme salli ve sellim ve barik ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi adedi inamillahi ve ifdali.
İçinde Rabbimizin nimetleri adedince, Rabbimizin faziletleri adedince, Rabbimizin ilmi adedince Efendimize Salat selam var.
Bu sırlı salavat sadece Seyidimize hediye olarak verilmiş elhamdülillah. Rabbim bizi muhatap kabul etmiş ki kendi sevgilisini bize zikrettiriyor.
Bu arada Seyidim benim vücudumun buz gibi olduğunu, belimden aşağısında buz kestiğini işaret etti. Ayağım donmuştu, hissedemiyordum, kıpırdatamıyordum. O anda Seyyidimiz “Kardeşinizin ruhu tamamen bedenini terk ediyor çok hafif cümlesini kullandı.” benimde korkum gitti.
Babam devam etti.
Babamın ağzından yine sırlar dökülmeye başladı.
Evladım dedi ben yaşamak istemez miydim? Melekler şu cümleyi kullandı “Ömrünün kalan kısmını oğlun tamamlayacak.” Senin kılmış olduğun namazlar, zikirler, ibadetlerini hepsi sanki ben çekiyor ve yapıyor gibi bana yazılıyor evladım dedi.
Rabbim seni dünyada muhatap kabul ettiği Seyidinin vücudunu, ruhunu büyütsün, ismini ağızdan ağıza yaysın diye dua etti. Seyidinin muhatap kabul edip, Rabbimiz vazife vermiş evladım. Sakın onu bırakma zaten onlar seni bırakmadığı sürece senin bırakman söz konusu değil dedi.
Sonrasında Seyidim rahmetli babama dua etti. 1 Fatiha 3 İhlas gönderdiler. Seyidimiz’in ağzından çıkan ayetin nuru kabri inanılmaz parlaklaştırdı. Bir anda garip olaylar oldu kabirde. Çok korktum ve ürktüm. Seyidim hemen uyardı “Dışarı çık kabri hemen terk et evladım.” dedi. Etrafta olağanüstü şeyler olmaya başladı. Azap çeken ruhların sesleri çığlık çığlığa gelmeye başladı. Kabrin etrafında olmuş olan civardaki ve yakındaki insanların ruhları ile doldu. Değişik çirkin suratlı mahluklar gelmeye başladı. Onların Cin olduklarını Seyidim hemen söyledi. Bir anda kabir muhafızı olan melek meydana çıktı.
Rahmetli babam “Hadi oğlum başka zaman tekrar nasip olursa görüşürüz. Bu yolu asla bırakma. Sana buradan çok dua ediyorum.” dedi.
Alıntı
|
çok ilginç yaşamak lazım
|