Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Mevlana şems nasreddin hoca?
Tekil Mesaj gösterimi
  #4  
Alt 07.01.24, 20:39
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
☆Yusufiyeli Yusufiyeli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 3,418
Etiketlendiği Mesaj: 272 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Tuheymefyail33 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Mevlananın moğol ajanı olduğunu, moğolların insanları kılıçtan gecirirken sesiz kaldığini nasreddin hocanın mevlanın tekkesine gittikten sonra kimin eli kimin cebinde belli degil dedigini okudum hatta şemsin olumu ecel olmadigini da sizin bilginiz nedir
Günümüzdeki bazı araştırıcılar Mevlânâ ile Türkmen şeyhleri arasında mevcut olduğu farz edilen düşmanlık motifiyle açıklamaya eğilimlidirler. şahsi kanaatimce , faaliyet alanları tamamıyla birbirinden ayrı olan Mevlânâ ile Hacı Bektaş-ı Velî ve öteki Türkmen şeyhlerinin bir düşmanlık içinde olmaları uzak bir ihtimaldir. Ama bence Mevlânâ’nın daha ziyade onların kendine çok yabancı gelen hayat tarzları, tasavvufî telâkkileri ve nihayet kendisinin çok iyi münasebetler içinde olduğu merkezî yönetime karşı tavırları sebebiyle onlara iyi gözle bakmadığını düşünmek daha doğrudur. Her hâlükârda çocukluğundan beri hep okumuş ve yönetici çevreleriyle yakın ilişkiler içinde olan bir aileden yetişen Mevlânâ’nın bu tavrını anlayabilmek mümkündür. Onun bu tavrı yalnızca Türkmen şeyhlerine karşı da değildi. Mevlânâ o sırada Anadolu’ya Moğol istilası önünden kaçarak gelen Rifâî dervişlerine de soğuk bakıyordu. Halkın içinde bir çeşit gösteri niteliğinde olmak üzere vücutlarına şişler sokan, ateş parçaları yutan, yılanlar ve akreplerle oynayan bu dervişler Mevlânâ’nın tasavvuf anlayışına ters düşüyordu. Bu sebeple hanımının onları seyretmeye gitmesine bile tahammül edemediğini biliyoruz. O sıralarda henüz Anadolu’ya girmiş bulunan Rifâîliğin, 14. yüzyılın ortalarında iyice yaygınlaştığını, İbn Battuta’nın şehadetlerinden öğrenmekteyiz. Tam anlamıyla Sünnî bir karakter arzeden Sühreverdîlik tarikatı da Mevlânâ devrinde Anadolu’ya girmiş olan bir başka ve önemli tasavvuf mektebidir. Asıl kurucusu Ebunnecîb Sühreverdî (öl. 1167) olan bu mektep, 1215 yılında Abbâsî halifesi Nâsır li-Dinillah’ın fütüvvet elçisi sıfatıyla Sultan I. İzzeddîn Keykâvus zamanında Anadolu’ya gelen Şihâbeddîn Ebûhafs Sühreverdî tarafından tanıtılmış ve halifeleri vâsıtasıyla yayılmıştır. Kendisinin yazdığı eserler arasında bilhassa Avârifu’l-Maârif büyük bir şöhret kazandı ve Anadolu’da en çok okunan eserler arasına girdi. Dolayısıyla hem kendi zamanındaki hem de daha sonraki tasavvufî eserlere geniş ölçüde tesir etti. Bu mektebe mensup Sufi çevrelerle Mevlânâ’nın ilişkisine dair şimdilik bir bilgiye sâhip değiliz. Sonuç olarak söylemek gerekirse, Mevlânâ’nın yaşadığı dönem Anadolu’su işte böyle çok renkli ve hareketli bir tasavvuf ortamı sergiliyor ve daha sonraki yüzyıllarda vukua gelecek gelişmelere zemin oluşturuyordu. Netice itibariyle Mikail Bayram’ın Mevlâna aleyhine ithamlarına iştirak etmiyorum. Türk Sufiliği açısından Ahmet yaşar Ocak Hoca bir otoritedir. Mikail Bayram’ın Mevlâna aleyhindeki tezlerini ve ithamlarını destekleyen hiçbir görüşüne rastlamadım.

__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147