Alıntı:
mekan58 Nickli Üyeden Alıntı
Hz Musa a.s. ın tur dağındaki istediği mesela ve oraya tecelli edilme hadisesi mesela. Üstelik ayetle anlatılıyor. hikaye değil.
|
tam anlayamadım kardeşim. Ben burda Selefilerin görüşünü aktardım
«Et-Müctebâ'da: Mekruh olan temime (muska, hamail, nazarlık) Arapça yazılmayan temîmedir ilh...»
sözüne gelince, El-Müctebâ'da benim gördüğüm: «Temîme yani muska Kur'ân'dan başkası ise
mekruhtur.» Ba-zıları da: «Temîme cahiliyet döneminde çocukların omuzuna asılan na-zarlık
boncuktur» demişlerdir.» Başka bir nüshaya müracaat edilsin.
El-Muğrib adlı eserde: «Bazılarının muâzât'ı yani nazarlıkları Temâ-im sanırlar. Temîme,
boncuklardır. Halbuki muâzât'ta Kur'ân veya Allah'-ın isimleri yazıldığı takdirde beis yoktur.
Avze'nin (Korunma muskasının) mekruh olması Arapça'dan başka bir dille yazılmış olduğu ve ne
olduğu bilinmediği takdirdedir. Çünkü buna küfür sihir ve başka şeyler katılabilir. Kur'ân'dan veya
dualardan bir şey olana gelince, bunda bir beis yoktur.»
Ez-Zeylaî dedi ki: «Retîme bazı kimseler tarafından temîme ile karış-tırılıyor. Halbuki temîme, boyna
asılan veya cahiliyyette ellerde asılan bir iptir. İddialarına göre bunu nefislerinden zararı
uzaklaştırmak için yapıyorlardı. Bu nehyedilmiştir. Dudûdu'l-İman'da bunun küfrolduğu
zik¬redilmektedir.»
Eş-Şelebî, İbnu'l-Esîr'den rivayet ediyor: «Temâîm, Temîmenin çoğulu-dur. Tamâim boncuklar idi ki,
Araplar onları çocuklarına takarlar, onlarla çocuklarından, iddialarına göre, nazarı, kötü bakışları
uzaklaştırırlardı. İslâm bunu iptal etmiştir. Diğer hadisde şöyle dendi: «Kim ki bir temîmeyi takarsa
Cenab-ı Hâk onun için (birşey!) tamamlamasın.» Çünkü onlar temîmenin deva ve şifâ olduğuna
inanıyorlardı. Hatta temîmeleri Allah'a ortak koştular. Çünkü onlar temîmelerle onlar hakkında
yazılmış kader-lerin defini kastederlerdi. Ve Allah'tan başkasından eziyyetin def ini taleb ettiler.» T.
El-Müctebâ'da şu hüküm yer almaktadır: «Kur'ân ile şifâ taleb edil-mesi meselesinde ihtilâf vardır.
Hasta veya zehirli haşereler tarafından ısırılmışın üzerinde Fatiha okunacaktır veya bir kâğıda
yazılıp da onun üzerine aşılmalı mıdır? Veya bir leğene yazılıp o leğen yıkanarak suyu ona içirilecek
midir? Böyle ihtilâflar vardır. Cenab-ı Peygamberden kendi nefsi için taviz okuduğu rivayet
edilmişti.» El-Müctebâ, Allah kendisin-den razı olsun, der ki: «Halkın bugünkü işlemi caiz olması
üzerinedir. Ve bu konuda eserler varid olmuştur. Cünub veya hayızlı bir kadının muskayı eğer sarılı
ise, bazusuna bağlamasında bir beis yoktur.»
T. Dedi ki: «Dikkat et. Temîme (muska)ların benzerinde Kur'ân'ın Mukattaa Harflerle yazılması caiz
midir, değil midir? Çünkü o Kur'ân'ın yazılması hakkında varid olan tarz değildir.»
El-Hâniye'de şu hüküm var: «Bir yaygın veya seccade vardır. Onun üzerine örgüsünde «Mülk
Allah'a mahsustur» ibaresi vardır. Onu kullan-mak ve yaymak mekruhtur. Onun üzerine oturmak
mekruhtur. Eğer bir tarafını diğerinden ayırırsa veya bazı harflerin üzerine dikişler yapılarak onları
kaybederse; öyle ki kelime bitişik kalmamışsa yine de kerahet kalkmaz. Çünkü müfred harflerin de
hürmeti vardır. Eğer o yaygının veya seccadenin üzerine El-Melik veya El-Elif veya sadece El-Lâm
yazılı ise hüküm yine böyledir.»
Bu eserde şu da vardır: «Bir kadın, kocası kendisini sevsin diye bir muska taşıyabilir mi?
El-Câmiussağîr'de zikredildiğine göre bu helâl değildir, haramdır. Bunun açıklaması İhyâu'l-Mevât
konusundan biraz ön¬ce gelecektir.
Yine Hâniye'de «Nevruz günlerinde parçalar yazıp kapılara yapıştı-rılması mekruhtur. Çünkü burada
Cenab-ı Hakk'ın, Peygamberin ismi ha-fife alınmış olur» denilmektedir. Yine Bu kitabta, «Ekili
tarlalara karpuz tarlalarının içerisine korkuluk dikmekte beis yoktur» kaydı vardır. Bun-ları gözlerin
yani kötü nazarın defi için yapıyor. Çünkü kötü nazar haktır, mala, insana, hayvana isabet eder.
Onun eseri bu hususta belirgindir. Bu, eserlerle de bilinmiştir. Binaenaleyh kötü bakışlı tarlaya
baktığında evvela bakışı o dikilen kafaların üzerine düşer. Çünkü o yüksektedir. On-dan sonra
tarlaya düşer ki bu zarar vermez. Rivayet ediliyor ki bir kadın Allah Resulüne geldi: «Ey Allah'ın
Resulü, biz çiftçiyiz, ziraatımıza nazar dokunmasından korkuyoruz. Ne yapmalıyız? diye sordu.
Cenab-ı Pey-gamber ona: Ekili yere bir kuru kafa dikmesini emir buyurdu.»
EK:
Buharı sarihi Aynî, «nazarın hak olduğu» konusunda şunları yazar: Ebû Dâvûd, Hz. Âişe'den rivayet
ediyor. Âişe buyurdu: «Gözü dokunan kişiye emredilir, abdest alırdı, sonra bu su ile kendisine
nazar dokunan yıkanırdı.»
«İyâd dedi ki: «Bazı âlimlerin dediğine göre bir kişi kötü nazarla bilinmişse ondan sakınmak
uygundur. Yetkili makam onu halkla haşır ne-şir olmaktan men etmelidir. Evinde oturmaya mecbur
etmelidir. Eğer fakirse kendisine yetecek kadar maaş vermelidir. Çünkü bunun zararı sarmısak ve
soğan yiyenin zararından daha fazladır. Bir de Hz. Ömer'in bu tip insanların halkla karışmasını
yasakladığı, onları cüzamlıların za-rarından daha şiddetli zararlı olduğu bilinmektedir.»
En-Nesâî'de şu hüküm yer almaktadır: «Allah'ın Resulü buyurdu: «Sizden herhangi bir kimse,
nefsinden, malından veya kardeşinden bir şeyin hoşuna gittiğini gördüğü zaman bereketle dua
etsin. Kesinlikle göz haktır.»
«Bereketle dua şöyle demesidir: «Tebarekallahu ahsenul hâlikîn.» Ya Rab, buna bereket ihsan
eyle.»
«Gözü dokunan yıkansın diye emredilir. Eğer yıkanmaktan imtina ederse ilgili makam onu
yıkanmaya cebreder.» Özet olarak aldığımız bu bilgilerin tamamı el-Ayni'de'dir.
Gerçeği en iyi bilen Allah'dır.
(Reddül Muhtar İbni Abidin)