Sen hep miSin, hiç miSin?
Aşık olmakla sevmek arasındaki farkı sormuşlar, cevaplamış
Şems:
• Senin baktığına herkes bakar, ama senin onda görebildiğini herkes göremez. Herkes aşık olabilir, ama hiçkimse senin gibi sevemez. Tek fark sensin. Seni özel kılan sevdiğin değil, sevgindir. (Şemsi Tebrizi)
• Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir, korka korka atar adımlarını. Aman "sakın kendini" diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği; "bırak kendini, koy gitsin". Akıl kolay kolay yıkılmaz, aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa, harap bir kalpte var. (Şemsi Tebrizi)
• Önce sevgiyi anlayalım. Allah bir insanı senin elinle ayağa kaldıracaksa, sen nasıl elini uzatmazsın? Allah seni insanlara sevdirmek istiyor, Allah senin dağılmış parçalarını topluyor. Aşka nankörlük etme. (Şemsi Tebrizi)
• Gerçek aşkta ne vefa vardır, ne cefa. (Mevlana)
• Aşk bir seferdir, bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur. (Şems-i Tebrizi)
• Aşk hiç bir şey vermez, kendinden başka hiç bir şey almaz. Aşk sahip olmaz, ne de sahip olunabilir, çünkü Aşk yeterlidir Aşka. (Halil Cibran)
• Aşk, herşeydedir ama, hiç bir şeyde görünmez. (Mevlana)
• Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa, davayı kazanamazsın ki. (Mevlana)
• Şu toprağa, sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, şu tertemiz tarlaya, sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz. (Mevlana)
• Aşktan haberdar olduğumda, sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü. (Halil Cibran)
• Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. (Mevlana)
• Aşk öyle bir hastalıktır ki, hasta zevk alır. Bu derde kim uğrarsa, artık iyileşmek istemez. Acı çeken ise, bu acıdan kurtulmayı dilemez. Aşk insana vaktiyle iğrendiği şeyleri, süslü püslü gösterir. Kendisine zor gibi gözüken şeyleri, kolay gösterir. Doğuştan olan huyları ve doğal eğilimleri değiştirecek kadar ileri gider. (İbn Hazm)
• Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı, ne de sonu vardır. (Mevlana)
• Sanmayasın ki aşk akıl işidir. Gül ise, her gönlün mürşididir. Kimini kokusuyla şad eder, kimini de dikeniyle irşad eder. (Şems-i Tebrizi)
• Sen öyle büyük bir varlğın aşkını seç ki, bütün peygamberler, onun aşkıyla kudret ve kuvvet buldular, şeref ve saadete erdiler. (Mevlana)
Dikkatimizi şimdiki zamana çevirerek, gördüğümüz, işittiğimiz ve hissettiğimiz şeylere odaklanmalıyız. Farkındalık, değişimden önce gelir. Bize öğretilenleri, kendimizi tanımladığımız kimlikleri, bizi sınırlayan, bize ağırlık yapan, doğru nefes almamızı engelleyen korkularımızı, ardımızda bırakmalıyız. Kendimizi yaşam nehrinin akışkan, dönüştürücü, kabul edici enginliğine bırakmalıyız. Suyun içine girdiğimizde, rahatlamak yerine çırpınırsak, bu sadece su yutmamıza neden olur. Suyun tüm veçheleriyle; akarsuyla, nehirle, gölle, denizle ve okyanusla bir olmalıyız; bütün olmalı ve onunla birlikte akmalıyız.
• Sen onun içindesin, deniz de senin içinde. Ayrı ve başka olduğunuz düşüncesi bir yanılsamadır. Hayat geriye doğru gitmez, dün'le oyalanmaz. (Halil Cibran)
• Bana Mecnun'un gözüyle bak, sevgiliye, seven gözlerle bak. "Allah onları sever" buyurulmuştur. Fakat buradaki eksiklik, onların Allah'a sevgi gözleriyle bakmamış olmalarındandır. Onlar, Allah'a bilgi yönünden bakarlar, irfan ve felsefe yönünden bakarlar. Ama sevgi yönünden bakmak başka bir iştir. (Şemsi Tebrizi)
Bilinçaltımızda biriktirdiğimiz kriterler ve toplum öğretileri, bizi biz olmaktan çıkarır ve düşünce sistemimiz, bize sormadan, durup dururken, aklımıza acılar ve hayaller getirir, vaadlerde bulunur. Ancak şehvetten aşka giden uzun bir yol vardır. Bu yola Mevlana "Seyr-i Sulük" demiş. Farkındalık ise, bu yoldaki ilk basamak ve "kendini bilmek" aşamasının temelidir.
Yaşamın gerçekliği, bizleri değişime zorlamakta. Bu zorlama, kimi insanlar üzerinde uyandırıcı, hatırlamaya yönelik dürtücü bir etkiye sahip olurken, gerçeği sorguluyor ve değişime niyet ediyorlar. Kimi insanlar ise, eskiye tutunma, korku bazlı, bilinçsiz seçimlere yönelme etkisi gösteriyor. İşte bu noktada seçimlerimizin farkındalığı önem kazanıyor, varlık önünde iki seçimin bulunduğu bir yol ayrımına geliyoruz; Kendini bilmek ve yaşamının sorumluluğunu almak mı? Kurban bilincine saplanıp, kendi dışında olanı, örneğin kişileri, sistemi, koşulları suçlayarak, kendi dışında tutunacak maddi-manevi bir dal arayışına girmek mi?
Aşk bir teslimiyettir, bir eriyiştir, yeniden doğmak için uyanıştır. Aşkın bütün sırrı iki kelimede: varlığından soyunmak, Aşk için ya hep vardır, ya da hiç. Sen hep misin, hiç misin? (Mevlana)
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|