Tabiîn neslinin önemli simalarından Abdullah b. Deylemî anlatıyor: “Übey b. Kâ’b’ın yanma varmıştım. Kendisine: ‘İçimde kaderle alakalı bazı şüpheler belirdi. Bana (bu mevzuda) bir şeyler anlatır mısın? Umulur ki Allah bu sayede kalbimde oluşan şüpheyi giderir.’ dedim. Benim bu sözlerime karşılık Übey b. Kâ’b da: ‘Eğer Allah semasında ve arzında bulunan halka, azap etseydi onlara zulmetmiş sayılmazdı. Eğer onlara rahmetle muamele etseydi bu (onlar için) amellerinin karşılığından daha hayırlı olurdu. Eğer sen Allah yolunda Uhud dağı kadar altın harcasan, kadere iman etmedikçe, kaderde sana isabet eden şeyin sana mutlaka erişeceğini, kaderde sana isabet etmeyen şeyin de sana erişemeyeceğini bilmedikçe, Allah bunu senden kabul etmez. Eğer bundan başka bir inanç üzerinde ölürsen cehenneme girersin.’ dedi. Onun yanından ayrıldıktan sonra Abdullah b. Mes’ûd’un yanına vardım. O da bana buna benzer sözler söyledi. Sonra Huzeyfe b. Yemân’ın yanına vardım. O da aynı şeyleri söyledi. Sonra Zeyd b. Sâbit’e vardım. Ondan sonra kalbim mutmain oldu.” (Ebû Dâvûd, Bab fi’l-Kader, 4699) Hz. Ömer bir yolculuktayken, gitmek üzere oldukları Şam’da salgın hastalığın zuhûr ettiğini haber alınca, gerekli istişareler neticesinde Şam’a gitmekten vazgeçmiştir. Aslında Cenâb-ı Hakk’ın ve Efendimizin (sas) emrine daha muvâfık olan bu ihtiyat ve tedbir karşısında Sahâbeden Ebû Ubeyde b. Cerrâh (ra), Hz. Ömer’e; “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sormuş, Hz. Ömer ise şöyle cevap vermiştir: “Ey Ebû Ubeyde! Ben Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın bir başka kaderine kaçıyorum. Ne dersin, senin develerin olsa da bir tarafı verimli, diğer tarafı çorak bir vadiye inseler ve sen verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” Allah Resûlü’nün (sas) o mübarek ellerinde yetişen sahabe efendilerimizin kadere karşı yaklaşımı böyledir.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|