Seyyidü-taife olarak anılan ve kendisinden sonra tasavvufa ana rengini verenlerin başında gelen Cüneyd-i Bağdadi tasavvuf nedir diye soran birine verdiği cevapta ‘’Rasulullah’a ve şeriatına uymak’’ (Kelabazi, et-Tasavvuf,sayfa 9) demiş; Seriy es-Sekati de ‘’Kitab ve Sünnet’in zahiriyle çelişin batını ilmi konuşmamayı’’ esas saymıştır.
Zunnun el Mısrı ‘’Allah’ı sevenin Allah’ın sevgilisine tabi olması gerektiğini’’ söylerken Ebu Hafs Haddad da ‘’Bir kimse hal ve fiillerini sürekli olarak Kitap ve sünnete göre ölçüp biçmezse adı defterin ‘’Allah’ın adamları’ ’bölümünden silinir’’ demektedir. (Prof. Dr. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergâh Yayınları 2013 Sayfa 68). Sehl b. Abdillah et-Tüsteri daha açık ifade ederek şöyle demiştir.’’Bizim usulumuz altı şeydir: Allah’ın kitabına bağlanmak, Rasulullah (s.a.v)’ın sünnetine uymak, helal yemek, eziyetten uzak durmak, günahlardan kaçınmak, tevbe ve hakları yerine getirmek.’’ (Ebu Nuaym, Hilye, X, 190)
Fakat sonradan bazı kırılmalar yaşadı en önemlisi günümüzde bazı Tarikatlar ve Cemaatlerin, insanların ahlaki gelişimi, toplumda hoş görünün yerleşmesi, birlik ve dayanışmanın güçlenmesi birlikte yaşama kültürünün desteklenmesi, farklılıkların zenginlik olarak görülmesi gibi özelliklere sahip tasavvuf geleneği, temsil edemedikleri görülmektedir. Hatta günümüzde dini cemaatleşmelerin ve tarikat örgütlenmelerinin tasavvufi çerçeveyi zorladığını, insanların vicdanlarında meşruiyetlerini kaybederek ticari ortaklıklara dönüştüğü noktasında ciddi eleştiriler yapılmaktadır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|