Neml suresi 40. “(Bu konuya dair) kitaptan bir bilgisi olan ise: ‘Ben onu sen göz açıp kapayıncaya kadar getiririm’ diye cevap verdi. Süleyman, tahtı yanı başına yerleşmiş olarak görünce şöyle dedi: ‘Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabb’imin bir lütfudur. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabb’imin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, kerem sahibidir.’”Cinlerden bir ifrit, ‘Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm’, dedi. Bazıları şöyle demişlerdir: Onun makamı yargı makamı idi. Yargı faaliyetini daha bitirmeden tahtın getirilmesini istemişti. Gerçekten bu işe gücüm yeter, ben güvenilir biriyim. Çünkü cin insandan daha güçlüdür. Kendisini güvenilir olmakla niteledi, çünkü cinler insanların tutkulu olması gibi mala karşı arzulu değillerdir. Bazıları şöyle demişlerdir: O kadının namusuna karşı güvenilir anlamındadır[Bu görüş İbn Abbâs’a isnat edilmektedir (bk. Kurtubî, el-Câmi‘ li ahkâmi’l-Kur’ân, XIII, 204). Herhangi bir kimseye nispet edilmeksizin de kaynaklarda yer almıştır (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XIX, 162).]. Makamından maksat da an itibariyle kalkıncaya kadar oturmakta olduğu yerdir. Ancak onun makam derken neyi kastettiğini tam olarak biz bilemeyiz. İbn Kuteybe şöyle dedi: İfrit, güçlü ve güvenilir demektir. Aslı ‘İfr’dır, sonuna “tâ” harfi eklenmiştir. Şöyle denilir: ‘İfrît nifrît ve ‘ifriye nıfriye ve ‘ufâriye nufâriye (ama bu sonuncusu duyulmamıştır)[ İbn Kuteybe, Tefsîru ğarîbi’l-Kur’ân, s. 324]. Ebû Avsece ise şöyle dedi: el-‘İfrît, isyankâr iğrenç varlık demektir, çoğulu ‘afârît gelir.Bazıları şöyle demişlerdir: Süleyman bundan daha acele olmasını istedi. Bunun üzerine kitaptan bir bilgisi olan dedi ki: Nakledildiğine göre o kişi kendisiyle dua edildiğinde Allah’ın duayı kabul ettiği ism-i a‘zamı bilirdi. Ben onu sen göz açıp kapayıncaya kadar getiririm. Sonra göz açıp kapama (irtidâdu’t-tarf) hakkında ihtilaf edilmiştir: Bazıları şöyle demişlerdir: Ülkesinin bir ucuna bir adam göndermesi ve onun oraya gidip geri dönmesi arasında geçen süre kadardır. Bazıları ise o göz kapakları kapanana kadar kişinin uzak olan şeye bakmasıdır, demişlerdir.Süleyman, tahtı yanı başına yerleşmiş olarak görünce. Bazıları şöyle demişlerdir: Taht, yeraltında bir tünele girdi ve Süleyman’ın tam önüne geldi. En doğrusunu Allah bilir ya, fakat öyle anlaşılıyor ki o kişi kendisi taşıma, getirme gibi hiç zahmet çekmeden ism-i a‘zam sayesinde tahtı getirtmişti. Bu da gösteriyor ki mûcizeler, peygamber olmayanların ellerinde de gerçekleşebilir. Ancak o mûcize peygamber olmayanların elinde gerçekleşse de, gönderilen peygamberin mûcizesi sayılır.Şöyle dedi: Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabb’imin bir lütfudur. Bazıları şöyle demişlerdir: Vallahi o bunu bir övünç, şımarıklık ya da taşkınlık şeklinde görmedi, aksine şükretti ve tevazu gösterdi. Bazıları şöyle demişlerdir: O adam ism-i a‘zamı söyleyip de tahtı önünde hazır bir vaziyette görünce Süleyman’ın kalbinden bir şeyler geçti ve hatırına kendi yanında ilim sahibi birinin nasıl olur da kendisinin bilmediği bir ilme sahip olur, diye bir düşünce geldi. Allah onu hayra yöneltti ve kendisine denildi ki: O Allah’ın, senin emrine tevdi ettiklerindendir. Bunun üzerine Süleyman hemen Bu Rabb’imin bir lütfudur dedi. Rabb’im bana vermediği ilmi bu adama vermekle beni sınıyor, böyle biri benim emrim altındadır diye şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü yapacağım? Ancak onun başkasına verilen bir nimetten dolayı şükretmesi pek muhtemel değildir. Sonra Süleyman’ın Bu Rabb’imin bir lütfudur demesi onların müslüman olarak gelmeleri yahut Allah’ın kendisine vermiş olduğu nübüvvet ve ilim sebebiyle de olabilir. O, bu Rabb’imin bir lütfudur derken onunla kendi emrine âmâde kılınan nimetleri kastetmiş de olabilir. Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan, yani şükür mü edeceğim yoksa nankörlükle inkâr mı edeceğim diye beni imtihan eden… Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Allah bununla bilinsin istedi ki O şükür ile kulunu imtihan eder ve onun yerine getirilmesini emreder, ancak bu kendisi için değil imtihan edilen ve kendisine şükretmesi emredilen kulun kendi menfaati içindir.Rabb’imin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, kerem sahibidir. O’nun kulun şükretmesine ihtiyacı yoktur. Ayrıca O kerem sahibidir; bu itibarla kulundan çoğu da azı da kabul eder.
(Te'vilatü'l Kur'an Tercümesi 6 (Ciltli) Kağıt Kapak – 1 Ocak 2018
Ebu Mansur El-Matüridi (Eser Sahibi))
Neml Suresi 40. Ayetin tefsirini üstte aktardım.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|