a) Müridin Derecesi Bakımından Râbıta1. Müptedi müridin şeyhine yaptığı râbıta: Müridin her an ve her yerde şeyhinin huzurundaymış gibi davranması, şeyhinin daima kendisiyle beraber bulunduğunu, hareket ve duygularına muttali olduğunu, hatta uyurken dahi şeyhinin yanı başında uyuduğunu düşünmesi ve davranışlarını ona göre kontrol edip edebden ayrılmamasıdır. Bunu gerçekleştirmeye “fenâ fi’ş-şeyh” denir.2. Mutavassıt müridin Resulullah’a yaptığı râbıta: Bu çeşit râbıta da seyr-ü sülûkte belli bir mesafe katetmiş olan salikin, hayatının her anında Resulullah’ın huzurunda ve murakabesi altında olduğunu düşünerek, O’nun ahlâkını hayatına hâkim kılmaya çalışmasıdır. Bunu başaran sâlik, şeyhte fâni olma mertebesini aşarak “fenâ fi’r-Rasûl” mertebesine yükselmiştir.3. Müntehi mürîdin Allah’a yaptığı râbıta: Vuslat makamına eren sâlik hem şeyhte hem de Resulullah’ta fâni olma mertebelerini aşarak, “fenâ fillâh” mertebesine ulaşmıştır. Bu mertebede sâlik, her an ve her yerde, Allah Teâlâ’nın huzurunda olduğunun şuuruna varmıştır. Onun bu şuuru her an muhafaza etmesi ve tüm duygu, düşünce ve davranışlarını ona göre tanzim etmesi rabıtanın en son ve en mütekâmil olanıdır. Bu safhada mürid, bütün varlığını Allah’a adayarak, kendisinin ve dünyanın O’nun varlığı karşısında bir hiç olduğunun şuuruna varır.
b) Râbıtanın Diğer Tasnifi Bir başka tasnifte de râbıta üçe ayrılmıştır1. Râbıta-i mevt: Müridin ölüm olayını bir an bile hatırdan çıkarmamasıdır.2. Râbıta-i mürşid: Şeyhin hayalini iki kaşının ortasında hazır bulundurmak, kalbini onun kalbine raptetmek ve onun kalbindeki füyûzâtın kendi kalbine aktığını tahayyül etmek.3. Râbıta-i huzur: Allah’tan başka her şeyi akıl ve hayalden silerek, tamamıyla Allah sevgisiyle dolu bir kalple, Hakk’ın huzurunda bulunduğu düşüncesini daima muhafaza etmek.
c) ) Şeyh ile Yapılan Râbıtanın Türleri: Bu da üç türlüdür 1. Mürid, şeyhini tam karşısında hayal edip, onun iki kaşı arasına bakarak, bu bakışını kesintisiz olarak, kendinden geçinceye kadar sürdürür olarak, kendinden geçinceye kadar sürdürür.2. Mürid kendisini şeyhinin suretinde görür ve kendinden geçinceye kadar bu hali devam ettirir. Bu şekilde râbıta yapan sâlik, kendi zatını şeyhinin zatında, sıfatlarını da onun sıfatlarında fâni kılmış demektir. 3. Şeyhinin suretini hayalen karşısında görerek, onu kalbinin tam ortasına indirir ve kalbini uzun ve geniş bir dehliz farz ederek, şeyhini o dehlizde yürüyor ve kendisine doğru geliyor şeklinde hayal eder. Melâmîler râbıta yapmaya “gönül beklemek” derler. Tasavvuf erbabı, râbıtayı bazı ayetlere dayandırmışlardır. Meselâ Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr:يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ “Ey iman edenler! Allâh’tan korkun. Bir de sadıklarla beraber olun!” ayetindeki “beraber olmanın devamlı beraberliği ifade ettiğini, bunun da ancak râbıta ile mümkün olabileceğini belirtmiştir yine يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ “Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya vesile arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” ayetindeki “vesile arama” emrini, Resulullah’a veya mürşid-i kâmile bağlanmak ve ona râbıta etmek şeklinde izah etmişlerdir. Râbıta oldukça hassas bir konudur. Mahiyeti tam olarak anlaşılmayan ve usulüne uygun yapılmayan râbıta, mürîdin gizli şirke sapmasına sebep olabilir. Nitekim bazen râbıta yapıyorum derken, hâşâ şeyhi Allah yerine koyup her şeyi ondan bekleyenlere rastlanmaktadır ki, bu son derece tehlikelidir. Bundan dolayı tasavvufa karşı olan kimselerin en çok itiraz ettikleri konulardan birisi de râbıtadır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|