Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Nakşbendîlik’te rûhun altı latîfesi vardır. Bunlardan biri halk/yaratılış âlemine, beşi emr âlemine âiddir. Emr âlemine âid olanlar: Kalb, ruh, sırr, hafî ve ahfâdır. Bunlara letâif-i hamse denir. Halk âleminden olan ise nefs-i nâtıkadır. Seyr u sülûk sırasında önce emr âleminden olan letâif-i hamsenin sırasıyla zikre iştirâki sağlanır. Kalb, ruh, sırr, hafî ve ahfâ denilen bu latîfeler çalışmaya başlayınca sıra nefs-i nâtıkaya gelir. Bunların çalışma şeklini târif edecek olan kimseler irşâda mezun olanlardır.
|
Çok güzel yazmışsınız ama her terim bana yabancı. Yani bir bilgim yok. Sizden duyuyorum ilk defa. Seyri sülük denilen yolculuk ölmeden Allah'a varabilmek için yapılan bir yolculuk diye duydum. Yanlış bilmiyorsam. Kişinin kendini dünyadan soyutlayip bağlarını kesmesi vb bir çok şeyden bahsediliyor. Önemli olan bunların çalışma şekilleri. Letaiflerin çalışması. Bence bunlar sadece su zikri çek, su duayı et demekle pek olacak bir şey değil. Bunu tüm yaşamına yansıtip huy edinmek gerekir diye düşünüyorum. Kişinin uykudayken değil uyanıkken de rüyada olduğunu bilmesi, tüm çevreye daha geniş açıyla ve daha global bakması gerekir. Yani bir farkındalık oluşmalı kişide. Bunu da sadece zikirle yapamayız. Yani bazı şeyleri Allah'ın kalbine ve zihnine düşürmesi gerekir. Belki bunun için zikir ve dua ile Allah'tan instenebilir.