Psikolojik cilt hastalıkları
Dermatolojik yani başka bir deyişle cilt hastalıklarının bir çoğunda psikolojik faktörler rol oynamaktadır. Psikokütan dermatozlardaysa psikolojik rahatsızlık ön plandadır ve bu hastalığın bir göstergesi olarak ciltte lezyonlar oluşmaktadır. Gerçekte psikokütan dermatozların kesin bir sınıflaması yoksada burda
1.Artefakt dermatiti
2.Nörotik ekskoriasyonlardan bahsetmek istiyorum:
Artefakt dermatiti
Esasında primer olarak bir psikiyatrik rahatsızlık olmakla beraber kişinin derisindeki problemler sebebiyle dermatologların teşhis koyduğu bir hastalıktır. Tanı koymak bazen zor olmakla beraber lezyonlar çoğu hastada tipik tanı koydurucuda olabilir.
Hipokrat zamanından beri rastlanılmaktadır. Hastanın kendi derisinde kesmedelmeyolmasıkıştırmaçimdiklemevurmaenje ksiyon ve benzeri eylemlerle bilinçli veya bilinçsiz olarak yaptığı yıkımlar sonucu aniden ortaya çıkan lezyonlar vardır. Dediğim gibi bir psikiyatrik problem olan hastalıkta bu lezyonların oluşturulması sırasında acıya nasıl dayandıkları bazen hayret uyandırır.
Artefakt dermatitinde ciltteki bulguları yani lezyonlar düzensiz ve dağınık olup ellerin özellikle de sağ elin uzanabileceği alanlardadır. Bayanlarda genellikle yüzel ve kollarda yerleşir.
Artefakt dermatitinde belirtiler yıkım için kullanılan malzemelerin niteliğine bağlı olarak değişmektedir: Hasta lezyonları oluşturmak için jiletbıçakcam parçaları yada kendi tırnaklarını kullanarak kesikleryarıklar oluşturabilir.Lezyon şekilleri hiç bir deri rahatsızlığına benzemeyen türden köşelidüzensiz yada geometrik biçimli olabilir. Çoğunluklada lezyon boyutları 1 cm den büyüktür bazen tüm karın yada kolun tamamında olabilir. Bunlardan başka hasta lezyonları oluşturmak için asit yada alkali ajanlarfenolgümüş nitrat gibi maddelerde kullanabilir yada vücudunda sigara söndürerek lezyon oluşturabilir.Bu durumlarda yerçekimine bağlı olarak sıvı maddelerin akması yada etraftaki deriye bulaşmasıyla çizgisel yada yılanvari lezyonlar göze çarpabilir. Buraya kadar yazdığım durumlarda tanı koymak genellikle zor değildir iyi bir muayeneyle tanı konulabilmektedir.
Bunun dışında deri altına alkalinişastasilikonyağgaitatükürükidrarmür ekkep enjekte edenlergöz kapaklarına hava enjekte edip ödem oluşturanlar allerjik hastalığı olup özellikle bu allerjenlere kendini maruz bırakıp hastalığının alevlenmesine sebep olanlarda vardır.Bu hasta grubunda lezyonlar başka deri hastalıklarını taklit edeceğinden tanılarıda zordur.
Artefakt dermatiti kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Her yaşta görülebilmekle birlikte ergenlik ve genç erişkinlikte daha sıktır. Hastalar çoğunlukla içe dönükemosyonel yönden olgunlaşmamış ve bencil yapılı kişilerdir bazen anoreksi ve de alkol bağımlılık problemleri de olabilir. Hastalık ergenlik döneminde ebeveynlerle iletişim bozukluğu kıskançlık fiziksel yada cinsel travmalar sonrası yada ani gelişen strese karşı geçici bir uyum bozukluğu sonucu başlayabilir.
Hastaların genellikle yüzeyselde olsa tıbbi bilgileri vardır.Kendisi veya çok yakın bir aile üyesi sağlık sektöründe çalışan hasta sayısı oldukça fazladır.Tüm bunlar hastaların lezyonları daha profesyonelce taklit ederek gerçek deri hastalıklarına benzetmelerini sağlamaktadır.
Bu gruptaki hastalar lezyonlarının aniden çıktığını söyler ve çok ayrıntılı hastalık öyküsü verirler.Bazende lezyonların gelişiminden hiç haberdar olmadıklarını belirtebilirler.
Tanıyı koymada bazen çok zorluk çekilebilinir.Hastalar lezyonları kendilerinin yaptığını inkar ederler hatta bazı olgularda tanı konulup bunun psikiyatrik bir problemden kaynaklandığı ve de psikiyatri konsültasyonu istendiğinde hastada dermatoloğa karşı düşmanca tavırlar gelişebilir. Bu hastalar oldukça zeki olabilirler ve bazen bu tür lezyonları kendi ailesinden intikam almaküzerlerine ilgi çekmek içinde yapabilmektedirler.Dikkatli hareket edilmesi gereken bir hasta grubudur.Hatta kendisinin hastalığını ortaya çıkaran bir hocamıza silahlı saldırıda bulunan bir hastamız bu hastalıkta ne kadar dikkatli davranılması gerektiğine çok güzel bir örnektir.
Bu grup hastaların askerlikten kaçmaksigortadan para almakişten kaçmak gibi kendilerine çıkar sağlama amacıyla (malingering) vücutlarında yaralar oluşturan kişilerden ayırdedilmesi gerekir. Çünkü bu gruptakiler gerçekten hastadırlar bazen küçük kazançları olsada bunlar ilgisevgi..gibi kazançlardır...
---------- Post added 20.02.17 at 09:56 ----------
Psikosomatik bozukluk
Sindirim sistemini ilgilendiren hastalıkların stres ve psikiyatrik durum ile bağlantısı:
a- Irritabl bağırsak sendromu ( spastik kolit membranoz kolit):
Yurtdışında yapılan çalışmalara göre nüfusun ortalama olarak % 15 inde görülmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha fazla görülmektedir. Daha çok 45-64 yasları arasında görülmekteyse de yakınmalar erişkinliğe geçiş ya da erken erişkinlik döneminde başlamaktadır.
Belirtiler:
1-Disk ilama ile rahatlayan karın ağrıları ya da dışkının kıvam ve miktarında değişiklikler.
2- Aşağıdakilerden en az 2 sinin varlığı ile birlikte olan dışkıda bozulma
a- Dışkılama aralıklarında değişme ( haftada üçten az ya da günde üçten çok)
b- Dışkı seklinde değişme ( gecen zamanın % 25 inden fazlasında ya çok sulu ya da çok katı yoğunlukta diski olması)
c- Dışkının bağırsaktan geçişinde değişiklik (Gecen surenin % 25 inde varolan acele disk ilama isteği ya da tam olarak dışkılama ihtiyacını giderememe hissi.)
d- Dışkı ile birlikte mukus ( sümüksü sıvı) gelmesi.
3- Aşırı bir gaz hissi ya da karında gerginlik hissinin olması.
Rahatsızlık fazla miktarda işgünü kayıplarına yol açmaktadır.Hastalarda ayrıca baş sırt kas alt karın ağrıları ve boğazda yanma cilt döküntüleri aşırı adet sancıları çarpıntılarderin nefes alıp verme kaygılar sersemlik hissi idrar yaparken sancı halsizlik terleme yineleyen idrar yapma ihtiyacı avuç terlemeleri hissedebilmektedirler.
Rahatsızlıkta bağırsağın hareket sistemine ait işlev bozukluğu on planda düşünülmektedir. Bu durumda normalde dakikada 6 olan bağırsak ritmi 3 e inmiştir.
Vakaların yarısından çoğunda çevresel stres etkenlerinin mide- bağırsak belirtilerini tetiklediği bildirilmiştir.
Bu stres etkenlerinin de erkeklerde mesleki ; kadınlarda ailesel kökenli olduğu belirlenmiştir. Bu kişilerde küçük yasta anne-baba kaybı cinsel-fiziksel taciz gibi travma tik olaylara daha çok rastlanmıştır. Bu kişilere verilen değerlendirme ölçeklerine göre depresyon kaygı kisilerarasi duyarlılık somatizasyon ve düşmanlık puanları yüksek çıkmış başka bir ölçekte de histeri hipokondriazis ve depresyon puanları yüksek çıkmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre rahatsızlıktan etkilenen bireylerin % 22 sinde hayatları boyunca bir duygu-durum bozukluğuna (depresif bozukluklar mani gibi) rastlanmıştır. Hastalığın aktif döneminde % 15 oranında majör depresyon saptanmıştır.
Rahatsızlığın seyri:
5-8 yıl sure aralığı ile yapılan bir değerlendirmede hastaların % 85 inin kısa surede belirgin olarak daha iyileştiği % 67 sinin ise uzun bir sure şikayetsiz kaldığı gösterilmiştir. Tedavide iyi gidisi gösteren işaretler arasında erkek cinsiyet hastalığın başlangıç suresinin çok uzun olmaması kabızlığın önde gelen yakınma olması şikayetlerin ani bir mide-bağırsak düzensizliği ile başlaması sayılabilir.
Tedavi:
Bu rahatsızlıkta psikiyatrik sorunların da ( depresif bozukluklar gibi) daha fazla görülmesi nedeniyle uygulanan tedaviler sadece duygusal duruma değil sindirim yakınmalarına da olumlu etki yapmaktadır. Gevşeme eğitiminin verilmesi ve bilişsel tedaviler ile genel gerilim düzeyinin azaltılması da sindirim sistemine ait yakınmaların tedavisine yardımcı olmaktadır. Stresle uygun bahsetme yollarının sağlanması ana hedeflerdendir.
b- Pektik ülser:
Mide ve on iki parmak bağırsağının besinlerle temas eden iç yüzlerinde meydana gelen harabiyetlerdir. Bu zedelenmelerin boyutları genellikle 1 cm.den ufaktır.
Rahatsızlığın sosyoekonomik düzeyin düşük olduğu kesimlerde daha çok gözlendiği saptanmıştır. Erkeklerde kadınlara göre 3 kat daha fazla ve kentsel yerleşim alanlarında daha çok görüldüğü gözlenmiştir. Orta yas üzerinde (45 yas sonrası) daha çok görülmektedir.
Oluş sebepleri:
Mide asidi ve sindirim enzimlerinin zararlı etkilerinden mide duvarının korunmasını sağlayan sistemin bozulması bikarbonat ve mu kus denen koruyucu sıvıların azalması veya ölen mide iç yüzeyi hücrelerinin sürekli yenilenmesine dayanan sistemin yetersiz çalışması gibi vücudun kendine ait sebepler rahatsızlığa yol açan etkenlerdir. Olaydan sorumlu diş etkenler arasında ise Helicobacter pylori denen bir mikroorganizma ayrıca çeşitli ağrı kesici-romatizma ilaçları gibi mideye zararlı ilaçlar büyük yanıklar ve stres on planda gelmektedir.
Mide ülserinde midenin salgıladığı asit miktarı normalden az iken; on iki parmak bağırsağı ülserlerinde asit üretimi artmıştır.
Stresli hayat koşulları ile peptik ülser arasında yakın ilişki saptanmıştır. Bu durum hem hastalığın erken hem tekrarlayarak uzamış evrelerinde ve karin boşluğuna yırtılıp açılma hallerinde görülmektedir. Savaşlar ve çatışmalar esnasında askerlerde yoğunluk kazanmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre stresler ile mide asit salgılanması ve mide hareketleri artmaktabikarbonat salgısı ise azalmakta hastalığa zemin hazırlamaktadır. Kişinin hedeflerini gerçekleştirmek konusunda uzun sureli olarak yasadığı hayal kırıklıkları yine de ülser başlangıcı ve tekrarlamasında etkili olduğu görülmüştür.
Peptik ülser yakınmaları:
Karin bölgesinde yanma seklinde keskin ağrı genellikle yemeklerden 1-3 saat sonra başlamaktadır. Ağrı besin ya da antiasit denilen ilaçlarla azalmaktadır. Bu yakınmalar nedeniyle uykusuzluk zayıflama bulantı hazımsızlık şişkinlik görülebilmektedir. Bazen kanama görülebilmekte bu dışkıda belirlenebilmekte ileri dönemlerde kansızlığa yol açabilmektedir. Teşhis endoskopi ve rontgen tahlilleri ile konabilmektedir. Tedavi edilmeyen vakalarda mide- oniki parmak bağırsağı delinmeleri oluşup acil cerrahi girişim gerekmekte bu evrede de ameliyat edilmezse peritonit (karin zari iltihabi) ile olum görülebilmektedir.
Tedavi:
Mide ic yuzune zararli etkenlerin kesilmesi ( ağrı kesici-romatizma ilaçlarısigara gibi) psikososyal sorunlarin giderilmesi varsa baska vucutsal hastaliklarin tedavisi ve H. pylori adli mikroorganizmaya karsı tedavi uygulanmaktadır.Psikoterapi ile hastanın kendini çevresini ve hayatı algılayışı olumlu bir yöne çevrilmekte streslere karsı savunmaları güçlendirilmekte ve dengeli ortamı oluşturulması hedeflenmektedir.
c- İltihabı bağırsak hastalıkları:
Bu gruba Crohn hastalığı ve ulseratif kolit girmektedir. Amerika'da yapılan araştırmalara göre Crohn hastalığı yüz bin kişide 3-7; ulseratif kolit ise yüz bin kişide 3-15 arasında görülmektedir. Rahatsızlıklar kadınlarda ve genç erişkinlerde daha çok görülmektedir.
Crohn hastalığı ağızdan anüse dek sindirim sisteminin herhangi bir bölümünü tutabilmekte iç yüzeyde ülserler diş yüzeyden Apseler delinmeler diğer organlara yapışmalar yapabilmektedir. Ulserztif kolit ise başlıca bağırsağın iç yüzeyinde görülmektedir. Her iki rahatsızlık ta da ishal karnin sağ alt kısmında kramp seklinde ağrı kilo kaybı ile seyretmektedir. Ulseratif kolitte makattan kanama görülebilmektedir.
Hastaların % 10 kadarında ayrıca bağırsak dişi organlarda da belirtiler ( ateş kansızlık eklem sertlikleri- arteritkaraciğer hastalıkları deride iltihabı döküntüler) gelişebilmektedir.Ulseratif kolitlilerde ileri donemde bağırsak kanseri gelişebilmektedir.
Hastaların daha çok obsesif- kompulsif bağımlı narsistik tipte kişilik yapıları vardır. Kişiler duygusal acıdan olgun olmayıp.ayrılmalara çok duyarlı ve belirgin bağımlılık gereksinimleri olan sürekli çevreden istekleri olançevrelerinden gelen mesajları reddedilme olarak algılayıp duyarlılık gösteren kişilerdir. Bu kişilerdeki önemli ayrılıklar hastalığın şiddetini arttırabilir.
Hastalıkta depresyon ve kaygı artmıştır.Bu artış hastalığın şiddeti ile doğru orantılı olarak artmaktadır.
Hastaların 2/3 ünde en az bir kez operasyon gerekmektedir.Ulseratif kolitlilerin 1/5 inde tüm kalın bağırsağın çıkarılması ameliyatına gidildiği gözlenmiştir.
Tedavi:
Hastada gerekli cerrahi girişimlerin yapılması damardan beslenme iltihabı durumla mücadele için uygun ilaç tedavileri yanında psikiyatrik tedavi ( gelişebilecek depresyon psikoz ve su-yüz denge bozuklukları nedeniyle delirium denen durum nedeniyle) uygulamak gerekmektedir.
---------- Post added 20.02.17 at 09:56 ----------
Ruhsal travma
Bilindiği gibi travma canlı üzerinde beden ve ruh acısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı olarak tanımlanmaktadır. Ruhsal travma kapsamına fiziksel ve duygusal tacizler (dövülmegasp olaylarıçocukluk cağından beri süregelen sevgisiz ortam sağlıkeğitim barınma ve beslenme gereksinmelerinin karşılanamaması gibi) cinsel tacizler doğal afetler (deprem sel fırtına gibi)yangınlar trafik kazaları savaşlar çatışmalardan etkilenmek girmektedir.
Ruhsal bir travmayı izleyerek bazı kişilerde önce akut stres bozukluğu bazı kişilerde de bunun sonrasında travma sonrası stres bozukluğu ya da diğer adi ile post travma tik stres bozukluğu dediğimiz bir durum gelişebilmektedir.
Akut stres bozukluğu nedir?
Travma oluşumundan sonraki ilk 1 aylık sure içinde gözlenir. Kişi aşağıdaki iki belirtinin olduğu travma tik bir yaşantıdan geçmiştir:
A-
1) Gerçek bir hayat kaybıolum ya da olum tehdidi ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkasının fizik bütünlüğüne yönelik bir tehdit olayını yasamış tanık olmuştur.
2) Kişi aşırı korkuçaresizlik ya da dehşete düşme seklinde tepkiler göstermiştir.
B-Kişi bu olayı yasarken ya da yasadıktan sonra dissosiyatif belirtiler dediğimiz aşağıdaki belirtilerden en az ucunu yasamıştır.
1)Uyuşukluk dalgınlıkduygusal tepkisizlikdonukluk hiç birsek hissetmiyorum ne ağlamak ne gülmek geliyor içimden sadece bir noktaya bakıpdalıyorum
2)Çevrede olupbitenlerin farkına varma halinde azalma etrafımdan habersizimkim geldikim gittikim ne dedi bilmiyorum
3)Çevreyi olduğundan farklıyabancıdeğişik algılama (derealizasyon) burası sanki benim odamyatağım değilsanki boşluktayımyasadıklarım gerçek değil
4)Kendini olduğundan farklı yabancı algılama (depersonalizasyon) “sanki kendimi dışarıdan izliyorumellerim sanki benim ellerim değil
5) Dissosiyatif amnezi dediğimiz travma öncesiesnası veya sonrasına ait olayları hatırlayamama ne olduğunune yaptığımı bilmiyorumkimlerle konuşmuşumnerelerden geçmişim bilmiyorum bir de baktım buradayım hatta simdi neredeyim bilmiyorum
C- Travma tik olayın kişinin gözünün önüne tekrar gelmesi ister istemez düşünmesirüyalarda görülmesi kabuslarillüzyonlar (nesneleri korkutucu bir şekilde travmayla ilgili nesnelere benzetmekalemleri bıçak gibi algılama seklinde) flashback dediğimiz sanki o olayı tekrar ayni şekilde yasıyor gibi hissetme haliolayı hatırlatan şeylerle karsılaşınca kaygı duyma (TV.de seyredilen deprem görüntülerinde çatışma ve savaş sahnelerinde fenalık hissetmetravma tik olayın yıl dönümlerinde huzursuzluk hisleri)
D- Travma ile ilgili hatıraları akla getiren uyaranlardan kaçınma (onları düşünmekkonuşmako duyguları hissetmeko olayın benzeri etkinlikler yerler ve kişilerden uzak durma)
E- Aşırı uyarılmışlık hali (uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekme huzursuz bir şekilde dolaşma bir noktayakonuya dikkatini verememe en ufak bir sesten irkilmeyerinde duramama gibi)
Bu belirtiler kişide belirgin bir kaygıya yol açıptoplum içinde is yaşantısı genel uğraşlarında belirgin bir bozulmaya yol açmaktadır.
---------- Post added 20.02.17 at 09:56 ----------
Strese bağlı gece yeme hastalığı
Gün boyu iştahsızlığı takiben uykusuzluk ve iştahın gece artması ile karakterize olan "gece yeme hastalığı"; aşırı strese karşı vücudun verdiği yanıt sonucu oluşur.
Araştırmalar göstermiştir ki gece oburlarındaki hormon salınımı normal yemek yiyen insanlara göre (streslerinden dolayı) daha değişiktir. Özellikle bayan hastalar üzerinde yapılan araştırmalara* göre; bu kişilerdeki stres hormonu salınımı normal kişilerden daha fazladır.
Bu kişiler tüm gün yediklerinin yarısından fazlasını akşam sekizden sonra yer ve gece en az bir kere yemek yemek için uyanır. ACTH (kortikotropin salgılatıcı hormon) vücudumuzun strese karşı bir yanıtı olarak salınan bir hormondur ve diğer stres hormonlarının salınımlarını tetikler. Gün boyunca çok yoğun bir şekilde stresliyseniz stres bitince tepki gösterecek haliniz kalmaz. Çünki stres için artık salgılanacak hormonunuz kalmamış olur. Fakat gün içinde zaman zaman sıkıntılar yaşanıyorsa stres unsuru kalktığı anda (eve gidip dinlenmeye başlayınca) vücut buna yanıt vermeye başlar. Aslında bu olay Kortizol hormonunun salındığı böbrek üstü bezleri ile yeme merkezimizin bulunduğu hipotalamus arasındaki ilişkinin kontrolden çıkmasından dolayı meydana gelir. Bundan dolayıdır ki gece oburları gecenin bir yarısında uyanıp gece boyunca yerler.
>>>
Bu bulgular ışığında araştırmacılar biyolojik saati normale döndürecek bir tedavi şekli bulmak için uğraşmaktadır.
Gece yeme hastalığı olan bireyler yatağa yatmadan önce "ne kadar ve ne yediklerini" mutlaka akıllarından geçirmelidirler. Gece yeme riskini en aza indirmek için bu kişilere yatmadan yarım saat önce önce karbonhidrattan zengin besinler yemeleri (doktorun önerisine göre) uyku hapı antidepresan veya melatonin içeren ilaç içmeleri önerilmektedir.
* Norveç Tromso Üniversitesi öğretim üyesi Dr Grethe S. Birketvedt ve ekibi
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|