15.08.23, 21:33
|
Gayretli üye
|
|
Üyelik tarihi: 14.08.23
Bulunduğu yer: Bursa
Mesajlar: 10
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
|
|
Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Strese, hırsa ve katılığa bağlı olarak fiziksel bedende art arda sıkıntılar baş göstermeye başlar. Tüm bu negatif duyguların psikoloji kadar fiziksel bedene de etkileri, kanıtlanmış ve bilinen gerçeklerdir. Varoluş âdeta “Bu şekilde amacından sapmış bir yaşamı desteklemiyorum” mesajı verir ve ağır ağır ona verdiği canı geri çekmeye başlar. Bunu ağır ağır yapar, çünkü her varlık yeni bir şansı hak etmektedir. Allah ise çoğu zaman bir değil, bazen yüz, bazen de bin şans vermek üzere yaklaşır beşere. Dönülmez noktaya gelene dek defalarca uyarır. Tıpkı doktorun sürekli uyarmasına rağmen kötü alışkanlıklarını bırakmamakta ısrar eden ve bu yüzden durumu sürekli kötüye giden hastaların, bir gün kendi elleriyle yaşamlarını geri dönülmez noktaya getirdikleri gibi; kimi nefs sahipleri de bazen sağlıkları üzerinden, bazen psikolojileri üzerinden, bazen de doğrudan çevreleri üzerinden dile getirilen bu uyarıları ısrarla dinlemezler. O’nunla yarış olmayacağı gibi, böyle bir yarışa girilmesinin sonucunun iflas olacağı da, aklını biraz olsun işletenler için aşikârdır. Sonuç; ya gereğinden hızlı veya fazla büyümüş ve giderleri aşırı artmış bir işletmenin iflas etmesi şeklinde, ya ailelerin dağılması, ya ilişkilerin kopması, ya bedenin iflas etmesi ya da psikolojik çöküntülerin baş göstermesi şeklinde olur. Ancak kimi zaman bunlar dahi yeterli olmaz. Beşer; hırslar, oyuncaklar ve illüzyonlar (yani bir hiç) yolunda heba olmaya ve yaşamını o çarkın dişlileri içinde parçalamaya niyetlidir. Ve sabah akşam durmadan ettiği bu duanın karşılığını bir gün alır.. Bazen bir doktorun “böyle giderseniz öleceksiniz” uyarısı, bazen geçirilen bir kaza, bazen büyük hayal kırıklıkları, bazen kayıplar, bazen iflaslar, bazen yalnız kalmak, bazen de bir dostun acı sözleriyle uyanabilir; beşerin içindeki insan. En değerlisi, bunların hiçbiri olmadan, sükûnetin hâkim olduğu bir iç hal üzereyken yaşanabilecek bir farkındalıkla, içinde yaşadığı deliliği görmeye başlamasıdır insanın. Boşa acı çekmesine, yanmasına ve yaşamını heba etmesine gerek yoktur. Öğrenmek için illa kafasını duvarlara vurup, hastanede yatmasına gerek yoktur. Ancak çoğu zaman, inadı nedeniyle bu riskleri almayı seçebilir. Yer çekimi nasıl küçük bir kedi yavrusu damdan düşerken dahi kendini geri çekmiyorsa, onun inatla kafasını vurmak üzere koştuğu duvar da onun için yumuşamaz. Bu nedenle değerli olan, duvara kafa atıp gözlerini hastanede açtıktan sonra pişman olmak değil; duvara doğru koşarken bir anda kendine gelip, gittiği yolun yol olmadığını anlamak ve yönünü değiştirebilmektir. Peki, bunu anladığında nasıl bir yol izlemelidir? Doğru ya, yaşadığından farklı bir yaşam bilmiyordur ki... Ne yapacaktır? Yapmaktan vazgeçtiklerinin yerine ne koyacaktır? Elinden bıraktıklarının yerine neye tutunacaktır? Çoğunlukla sudan çıkmış bir balık gibi hisseder kendini. Gidebileceğini bildiği bir yön yoktur artık. Yer yer ümitsizliğe düşer, yer yer korkuya kapılır. Kendine ve diğerlerine yaptıklarından dolayı pişmandır. Yaşamı anlama konusundaki cehaletinden dolayı pişmandır. O güne kadar yaşamı için seçtiği yoldan pişmandır. Hatasını anlamış, yelkenleri suya indirmiştir. Koca bir çölün ortasında, sadece o ve pişmanlığı yan yana durmaktadır. Bu noktaya gelen insan artık yeterince sıkıntı çekmiş ve emmare’nin çilesini doldurmuştur. Ve şu üç dostane kelimeyle karşılaşmayı hak etmiştir: “Paniğe Gerek Yok.” Çünkü onu bu sorgulama ve pişmanlık noktasına getiren Kudret, bundan sonra da nereye götüreceğini bilmektedir. Doğmaya çalışan bir bebek, bilmese de, nasıl dışarıdan ona destek olacak güvenli eller tarafından teslim alınmaya hazırlanıyorsa; O’nun Hızır adı altında fonksiyon gösteren “yardım (destek)” niteliği de emmare’den çıkmaya çabalayan insan için çoktan harekete geçmiştir. Musa Makamı “Tapmakta olduklarınızı bırakın” demiştir. Bu hitaba muhatap olan yolcu, onları bırakmaya niyet etmiştir. Ve uzaklardan bir “beyaz atlı” ona doğru yola çıkmıştır. İsa Makamı “Kapıyı çalın, size açılacaktır” demiştir. Doğru bir şekilde (edeple) çalmayı bilen, yeterince çaldığında, kendine doğru dörtnala geleni görecektir. İçine doğduğu o çölün ortasında hayatı boyunca kayıpken, artık bulunmuştur... Sabahı göreceğine dair ümidi tükenirken, artık güneş doğmuştur... Hızır, hangi kıyafet altında ona ulaşmış olursa olsun, vereceği mesaj Muhammed Makamı’nın mesajı olacaktır. Ona bu yolda geçerli olan tek akçeyi bildirecek olan mesaj: “Bil ki, insan için kendi emeğinden başka şey yoktur...”
|
Çok uzun okusam anlamam bile
|