Aplastik anemi
TANIM
Kemik iliğinin yeteri kadar periferik kan elamanlarını yapamamasıyla oluşan genel gidişi yavaş olan bir anemi tipidir. Pür eritrosit aplazisi eritroid elemanların yapımının selektif yetersizliğine bağlıdır. Timoma ile birlikte olabilir. Konstitüsyonel (Fanconi) anemi konjenital anomalilerle birliktedir.Aplastik anemi ilk olarak 1888 yılında Alman patolog Ehrlich tarafından kemik iliği yetmezliği sonucu ölen gebe bir kadın üzrinde çalışması
sonucunda tanımlanmıştır. 1904'de de ilk kez aplastik anemi terimi kullanılmaya başlanmıştır.
ETKİLENEN SİSTEM VE ORGANLAR
Hematolojik Lenfatik Bağışıklık Sistemleri
GENETİK
Konstitüsyonel Tip ; Otozomal Resesiftir.
İNSİDANS/PREVALANS
ABD'de her yıl 500 yeni vaka olmaktadır. Bir kaç kez de Asya'da oldukça sık rastlanmıştır.Fransa'da milyonda 1.5 olarak bildirilmektedir.
YAŞ VE CİNSİYET
Edinsel Tip ;Her yaşta olabilir. Konstitüsyonel Tip ; Çocukluk Çağı ve Gençlerde
Sıktır. Erkek ve kadın oranı eşittir.
BELİRTİLERİ
Nefes darlığı
Ekimoz
Peteşi
Yorgunluk
Yüksek Ateş
Kanama Menoraji Gaitada Gizli Kan Melena Epistaksis
Solukluk
Çarpıntı
Progresif halsizlik
Retinada alev biçimli kanamalar
Sistolik ejeksiyon üfürümü
Kilo kaybı
Hiperpigmentasyon ( Edinsel Tipte )
Konstitüsyonel
Kısa boy
Mikrosefali
Radius ve Elbaşparmak anomalileri
Renal anomaliler
Hipospadias
NEDENLERİ
İdiopatik ( % 50 )
Plöripotent Kök Hücrelerin zarar görmesi/tahribi
İmmunolojik zarar
Benzen İnorganik arsenik gibi toksik maddelere maruz kalma
Enfeksiyöz Hepatit
Radyasyon tedavisi
İlaçlar- özellikle antibiyotikler antikonvülsanlar altın
Gebelik
Kalıtsal ( Konstitüsyonel )
RİSK FAKTÖRLERİ
Viral Hastalıklar
Toksinlere maruz kalma
Timus tümörleri ( Kırmızı Hücre Aplazisi)
AYIRICI TANI
Diğer pansitopeni nedenleri
Miyelodisplastik Hastalıklar
Akut Lösemi
Hairy Cell Lösemi
Sistemik Lupus Eritematosus
Dissemine Enfeksiyon
Hipersplenizm
Çocukluk Çağı Geçici Eritroblastopenisi
LABORATUVAR
Pansitopeni
Anemi
Lökopeni
Nötropeni
Trombositopeni
Kanama Zamanının Uzaması
Retikülositlerin Azalması
Transfüzyona bağlı olarak Serum Demirinin Artması
Total Demir Bağlama Kapasitesinin normal olması
Ortalama Eritrosit Hacminin (MCV > 104) sınıra yükselmesi
Hematüri
Fetal hemoglobin artışı ( Fanconi )
Özel durumlarda kromozomal kırılmaların artması ( Konstitüsyonel )
PATOLOJİK BULGULAR
Normokromik Eritrositler
Kemik iliği
Demir depoları artmıştır.
Selülarite azalmış (< % 10)
Megakaryositler azalmış
Miyelositler azalmış
Eritrosit prekürsörleri (öncülleri) azalmıştır.
YAPILABİLECEK DİĞER TESTLER
Kromozom kırılmaları ( Konstitüsyonel ); Fetal hemoglobin
RADYOLOJİ / GÖRÜNTÜLEME
Bilgisayarlı tomografi ; Timoma ile beraber eritrosit aplazisinden kuşkulanılıyorsa timüs bölgesine yönelik
Radius ve el başparmağının Radyolojisi ( Konstitüsyonel )
Ultrasonografi ; Böbreğe yönelik ( Konstitüsyonel )
TANISAL İŞLEMLER
Kemik İliği Biyopsisi
BAKIM / ÖNLEMLER
Özelleşmiş Merkezlerde ve Hastanede tedavi edilir.
Ciddi destekleyici önlemler
Oksijen tedavisi
İyi oral hijyen
Neden olan ajanlardan kaçınma
Tüm hastalara ve ailelerine İnsan Lökosit Antijen (HLA) Testi
Transfüzyon desteği
Ciddi aplastik anemili ve HLA- identik donorlü hastalara Kemik İliği Transplantasyonu.
Transplantasyon kısıtlamasının üst yaş sınırı 30'dan 55 yaşa değişkendir.
Uygun donör bulunmayan hastalara; İmmunosupressif tedavi: 5.Siklosporin Kortikosteroidler Antitimosit Globulin (ATG)
Diğer tedaviler başarısız olduğunda İlgisiz Donör Transplantları
Timoma için Timektomi
Daha az ciddi ise; Androjen tedavisi
Nötropenik Hastalar izole edilmelidir.
Dengeli beslenme enfeksiyonlara eğilimi azaltır.
Olası toksik ajanlardan kaçınmalıdır.
Radyasyon ile çalışıldığında güvenlik önlemleri kullanılmalıdır.
TEDAVİ
Antitimosit Globulin (ATG)
Bu insan T hücrelerine karşı geliştirilmiş poliklonal antikor içeren at serumudur.Herhangi bir aşırı duyarlılığı saptamak için deri testi
yapılmalıdır.Yaşlı hastalara ve donör bulunamayan hastalara verilir. 500 ml İzotonik serum içinde dilüe ederek 10-20 mg/kg dozunda 4-6 saat süreyle
infüzyon şeklinde takiben 8-14 gün boyunca ardarda verilir.Tek başına verilebileceği gibi kortikosteroidlerle kombine edilerek verilebilir.
Siklosporin
Başlangıçta 10 mg/kg sonra 5-10 mg/kg/gün şeklinde azaltılarak verilir.Kan düzeyleri takip edilir kullanılan ölçüm tekniğe göre normal değerler
değişir.2-3 aylık uygulama yeterli olabilir.
Diğer tedavi seçeneklerinin cevap vermediği ve daha az ciddi hastalığı olan hastalara yararlıdır.Oksimetalon- 1-2 mg/kg/gün oral verilir.
Cevabın değerlendirilmesi için 2-3 aylık uygulama yeterlidir.
Prednison (Saf Eritrosit Aplazisinde)
İmmunosupresif tedaviye alınan ilk cevaplardan sonra nüksler oluşabilir. Büyüme
hormonu ve kemik iliği transplantasyonu da tedavi seçenekleri arasındadır.
Supportif tedavide;
eritrosit ve trombosit içeren kan transfüzyonları enfeksiyon kontrolü için antibiyotikler ve demir birikimini önlemek üzere şelasyon tedavisi uygulanır.
PEDİATRİK
Saf Eritrosit Anemisi ( Diamond-Blackfan Anemisi ) ve Konstitüsyonel Anemi çocuklukta sık görülür.
İdiyopatik Aplastik Anemi adolesan çağda daha sıktır.
Çocuklarda Sekonder Aplastik Anemi iyonize radyasyona maruz kalmış veya sitotoksik kemoterapötik ajanlarla tedavi edilmiş olanlarda görülür.
YAŞLILARDA
Yaşlılar çok sayıda ilaca maruz kalmıştır ve dolayısıyla Sekonder Aplastik Anemiye daha açıktırlar.
GEBELERDE
Gebelik Aplastik Anemi'ye neden olabilir.
KOMPLİKASYONLAR
Kanama
Enfeksiyon
Transfüzyon Hemosiderozu
Transfüzyon hepatiti
Kalp yetmezliği
Akut Lösemi
Neoplazi konstitüsyonel anemiye neden olabilir.
HASTALIĞIN SEYRİ
Tedavi ve hastanın durumuna bağlıdır.
Aplastik Anemi yapabilen bazı ilaçlar ;
amfoterisin sülfonamidler fenasetin trimetadionklordiazepoksid tolbutamid tiourasil karbamazepin kloramfenikol tetrasiklin oksifenbutazonarsenik klorpromazin
primetamin karbimazolasetazolamid kolşisin penisilin aspirinmefenitoin bizmut promazin quinacrinmetimazol klorotiazid dinitrofenol ristosetinindometasin fenitoin altın trifluoperazinkarbutamid perklorat klorfeniramin streptomisin fenilbutazon primidon meprobamat klorpropamid
tiosiyanat tripelenamin benzen
---------- Post added 18.02.17 at 23:19 ----------
Araç Tutması
Araç Tutması Nedir? Bazı kimseler uçakta arabada dönme dolaplarda bulantı hisseder hatta kusarlar. Birçok kişi botta gemide aynı rahatsızlığı yaşar.
Araç tutması çoğunlukla sadece can sıkıcı bir durum olarak ortaya çıkar ve altında önemli bir hastalık yoktur; bazı yolcular ise kendilerini bu durumlarda hiçbir şey yapamayacak kadar kötü hissedebilir hatta bu hisleri yolculuktan birkaç gün sonraya kadar sürebilir.
Ne Yapabilirsiniz?
1-Seyahat ettiğiniz araçta vücudunuzun ve iç kulağınızın hissettiği yönü görmeye çalışınız. Arabada önde oturunuz ve ileriye yola bakınız; gemide güverteye çıkarak ufka bakınız; uçakta pencere kenarına oturarak dışarıya bakınız. Uçakta hareketin nispeten en az olduğu kanat üzerinde oturunuz.
2-Araç tutmanız varsa seyahat ederken okumayınız ve gidiş yönünün tersi yönde oturmayınız.
3-Araç tutması olan yolcuya bakmayınız ve onunla konuşmayınız.
4-Seyahatten hemen önce veya seyahat esnasında size dokunan sert kokulu baharatlı ve yağlı yiyeceklerden sakınınız. Halk arasında itibar gören "soda gazoz buzlu kola" gibi içeceklerin faydalı olduğu henüz tıp bilimince ispatlanmamıştır.
5-Hekiminizin size tavsiye ettiği araç tutması için olan ilaçlardan yolculuğa başlamadan önce alınız.
Unutmayınız: Araç tutması vak'alarının çoğu hafif ve tedaviye cevap veren türdendir. Fakat ağır ve gitgide kötüleşen vak'aların bu konuda uzman kulak burun boğaz denge ve sinir sistemi ile ilgilenen hekimlerden yardım alması gerekir.
---------- Post added 18.02.17 at 23:20 ----------
Aretioskleroz damar sertliği
Atardamar duvarının sertleşerek esnekliğini yitirmesiyle oluşan ve daha çok erkeklerde görülen bir hastalıktır. Arteriyosklerozun sözdük anlamı atardamar sertleşmesidir. Ateroskleroz ise atardamar duvarında belli bir alanın ezilerek esnekliğini yitirmesi ve sertleşmesidir.
-Nasıl Bir Hastalıktır?
Arteriyoskleroz bütün kalp enfarktüsü beyin trombozu ve beyin kanaması olgularının başlıca nedenidir. Ayrıca bacak kangrenlerinin büyük bir bölümü de arteriyoskleroz kaynaklıdır. Arteriyoskleroz klinik tablo olarak ortaya çıktığı bu gibi durumlar dışında genellikle özgün belirti vermeyen bir hastalıktır. Birçok varsayım ileri sürülmesine karşın hastalığın nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle hastalığın orta ve büyük atardamarlarda yaptığı lezyonlarla tanımlanması eğilimi güç kazanmaktadır. Arteriyoskleroz en çok orta ve büyük atardamarlarda görülür.
Olağan durumunda esnek olan atar-damar duvarları damardan geçen kan miktarına göre genişler ya da daralır. Atardamarlar bu özellikleriyle dolaşımdaki kan miktarını düzenlerler. Arteriyosklerozda atardamar duvarındaki esnek yapılar çok sert olan bağdokusu tarafından kaplanır ve esneklik yok olur. Damar duvarının sertleşmesini duvardan damar içine doğru büyüyen oluşumlar ya da aterom plakları izler. Ozellilde aterom plaklarının gelişimi sonucunda damar boşluğunun çapı daralır ve geçen kan miktarı azalır. Aterom plakları üzerinde kan pıhtılarının daha kolay oluşması daralmayı artırarak damarın tıkanmasına neden olur.
-Hastalığın Nedenleri
Arteriyosklerozun oluşum süreci ile ilgili birçok varsayım ileri sürülmüştür. Klinik ve deneysel yerlerle desteklenen ancak henüz geçerlilikleri kamtlanmamış iki varsayım önemlidir. İlk varsayım arteriyosklerozun oluşumundan yağları sorumlu tutar. Atardamar duvarı içten dışa doğru iç orta ve dış olmak üzere üç katmandan oluşur. İç katman bir kat hücre yani endotel ile onun altında yer alan elastik bağdokusundan oluşur. Orta katmanda daha çok kasdokusu egemendir. Dış katman ise bağdokusu yapısındadır. Yapı olarak bazı açılardan trigliserit fosfolipit ve lipoproteine benzeyen yağlar damardaki kanın basıncıyla atardamar duvarının iç katmanlanna doğru itilir. Bu yağlar olağan koşullarda atardamar duvarını aşarak lenf dolaşımına katılırlar. Ama kan dolaşımmdaki yağların çok fazla yağ moleküllerinin büyük olması ve atardamar duvarının esnekliğini yitirmesi durumunda yağlar atardamar duvarının iç ve orta katmanlarında sıkışıp kalırlar. Atar-damar duvarındaki enzimler yağ moleküllerini parçalayarak arteriyoskleroz oluşumundan daha az önem taşıyan kolesterol yağ asitleri ve başka maddelerin açığa çıkmasını sağlar. Serbest kalan bu maddeler atardamar duvarını tahriş eder. Damar duvarı bu uyarıya iltihabi bir tepki ile yanıt verir. İltihap sonucu gelişen sert bağdokusu damar duvarını sertleştirir. Bu süreç sırasında yıkıma uğrayan atardamar duvarında kolayca parçalanabilen yeni kılcal damar-lar belirir. Bu da iltihaplanmanın daha da artmasına yol açar.
Yağların sürekli olarak birikmesi ve atardamar duvarının belirli noktalarda kalınlaşması damar duvarının içeriye doğru katlanarak aterom plaklarının oluşmasına neden olur. Aterom plakları parçalanabilir ülserleşebilir ya da içeriğinin bir kısmını damara bırakabilir (ateromun ezilerek pelteleşmesi). Özellikle ülserleşme durumunda dolaşımdaki trombositlerin plak üzerinde birikmesiyle pıhtılaşma süreci başlar. Bu daha ileride pıhtı oluşumuna ve damar tıkanmasına yol açacaktır. Pıhtıdan kopan parçalar kan dolaşımıyla taşınarak daha küçük çaptaki atardamarları tıkarlar ve ciddi sonuçlara neden olabilirler.
İkinci varsayıma göre buraya kadar sözü edilen olayları başlatan süreç farklıdır. Arteriyoskleroz oluşumunda bozukluğu başlatan etmen atardamar duyanmn iç katmanmdaki bir lezyona bağlı pıhtılaşmadır. Başka bir deyişle iç katmandaki küçük bir lezyon burada trombositlerin birikmesine ve hastalık zincirini başlatan olağandışı pıhtılaşmaya neden olur. Bu durumda yağların damar duvarına girerek yerleşmesi nicel açıdan önemli görülse de ikincil bir etkendir.
-Hastalığın Belirtileri
Arteriyosklerozun özgün belirtileri olmadığı vurgulanmıştı. Belirtiler ancak damar lezyonlan belirginleştikten sonra ortaya çıkar. Arteriyoskleroz lezyonlan olan hastalann yalnız yüzde 5- l0'unda klinik belirtiler gözlenir. Hastalığa bu nedenle "aysberg hastalığı" da denir. Daha çok büyük damarlann iki dala aynldığı noktalarda yerleşir.
Japonlar'da Yemenliler'de ve Jamaikalılar'da arteriyoskleroz kalbe oranla beyinde daha çok görülmektedir. Arteriyoskleroz belirti verdiğinde belirtiler lezyonun yeri ile ilişkilidir. Bunun nedeni dokulara yeterli oksijen iletilememesi ve söz konusu bölgedeki kan dolaşımının engellenmesidir.
Yerleşimin beyinde olduğu durumlarda görme ve konuşma bozukluklanilerleyici bellek yitimi anlık bilinç yitimleri yer ve zaman kavramlannın bozulması kol ya da bacaklarda kas gücünün ani ve geçici olarak zayıflaması ve son olarak da beyin trombozu gelişir.
Hastalık kalbi tutarsa kalp kasının kasılma gücü gelen oksijenin yetersizliği nedeniyle zayıflar. Kalpte ek atımlar (ekstrasistol) kalp atışlarının nöbet halinde hızlanması (paroksismal taşikardi) ve kulakçığın hızlı kasılması (flater) gibi ritim bozuklukları görülür. Koroner damar lezyonlanna spazma yol açan refleksler de eklenirse anjinaya benzer göğüs ağrıları belirir. Son aşamada ise miyokart enfarktüsü gelişir.
Arteriyoskleroz bacak damarlarını tutarsa yürüme sırasında kramp ağrıları deride kalınlaşma ve rengin koyulaşması bacaklarda ısı düşmesi ve zamanla kangren gelişir.
Son olarak böbrek atardamarlarmnın tutulduğu olgularda kan basıncı yükselmesi ve böbrek işlevlerinde hafif bozukluklar görülür. Böbreğin küçük damarlannın da tutulması ile durum daha tehlikeli olabilir.
-Yaş ve cinsiyetin etkisi
Arteriyoskleroz erişkin erkeklerde daha yaygındır. Orta yaş düzeyinde erkeklerde kadınlardan daha sık görüldüğü uzun süredir bilinmektedir. Menopoz sonrasmda iki cins arasmdaki fark ortadan kalkar. Kadınlarda östrojenin ve öteki eşey hormonlarının arteriyoskleroza karşı koruyucu rolü olduğu düşünülmektedir.
Arteriyosklerozun orta yaşlı erişkinlerde daha yaygın olması gençlerde görülmeyeceği anlamına gelmez. Kore Savaşı'nda ölen askerlerde yapılan otopsi incelemelerinin sonuçlanna göre arteriyoskleroz lezyonlan bu yaş grubunda da oldukça yaygmdır.
Bazı kişilerde arteriyosklerozun doğumdan hemen sonra gelişmeye başladığı yolunda görüşler vardır. ABD'de 35 yaşında arteriyoskleroz kaynaklı hastalıklardan ölenlerde yapılan araştırmalarda hiçbir belirti vermediği anlaşılan koroner lezyonlanna rastlanmıştır.
Kolesterol ile ilişkisi
Kolesterolün arteriyoskleroz oluşumundaki etkisi önemli bir tartışma konusudur. Birkaç yıl önce neredeyse kolesterol ile arteriyoskleroz özdeşleştinlmişti. Daha sonra önemini belki de gereğinden çok yitiren kolesterol günümüzde yeniden ele alınarak ğerçek boyutlarda değerlendirilmeye çalışılıyor. Bu konuda birçok deneysel veri vardır. Deney hayvanlanna yağ bakımından zengin bir beslenme rejimi uygulanınca kan kolesterol düzeyi yükselir. Bu da arteriyoskleroz lezyonlanna yol açar. Gerçekten de arteriyoskleroz görülmeyen toplumlarda yağsız beslenme alışkanlıkları yaygındır. Bol yağlı besinler tüketen toplumlarda ise bu hastalık oldukça sık görülür. Amerika'ya yerleşmiş Yahudi ve Japonlar'da arteriyoskleroz sıklığı Amerikalılar'la eşdeğerdedir. Bundan da anlaşılacağı gibi hastalıkta ırk etkeninden çok yaşam ve beslenme alışkanlıldarının önemi vardır.
Şeker hastalığı böbrek hastalığı ve ksantomatoz (nadir doğumsal bir hastalık) gibi kanda yağ düzeyinin yüksek olduğu hastalıklara yakalananlarda arteriyoskleroz yaygındır. Ote yandan miyebm gibi kanm yağ düzeyinin düşük olduğu hastalıklarda arteriyosklerozun görülme oranı düşer. Ozetle beslemne denetiminin arteriyosklerozdan korunma-da en iyi yöntem olduğu söylenebilir.
Hipertansiyon ile ilişkisi
Yüksek tansiyon (kan basıncı yüksekliği) kuşkusuz arteriyosklerozu ilerleten bir etkendir. Daha önce de belirtildiği gibi Japon ve Yemenliler'de arteriyoskleroz az görülür. Ama bu kişilerin yüksek tansiyonu varsa arteriyoskleroz görülme sıklığı önemli ölçüde artmaktadır.
Yüksek tansiyon atardamar duvannda daha çok kolesterol birikmesine neden olur. Daha önce değinildiği gibi kolesterolün zedeleyici etkisi ile ortaya çıkan iltihabi tepki olası bir arteriyoskleroz nedenidir. Süreç burada tamamlanmaz. Atardamar duvarında da kolesterol üretimi olması aşın kolesterol birikimine yol açar. Böylece yüksek tansiyonun yalnız arteriyosklerozu artırmadığı aynı zamanda arteriyosklerozun gelişimine neden olduğu söylenebilir.
Araştırma sonuçlanna göre atardamar duvanndaki kolesterol miktan besinlerle alınan ya da kanda bulunan kolesterol miktarından çok yüksek tansi
yonla ilgilidir. Gerçekten de yüksek tansiyonla arteriyosklerozun birlikte görülmesi damar hastalıklan tehlikesini çok yükseltir. Aynca arteriyosklerozun büyük damarlann esneldiğini azaltarak kan basıncını yükselttiği de hatırlanmalıdır.
Şişmanlık ve şeker hastalığında yağlarla ilgili bozukluklar önem kazanır ve atardamarlan etkiler. Atardamar duvannda yağlar daha kolay birikir ve arteriyoskleroza giden yol açılmış olur. Arteriyoskleroz oluşumunda önemli rol oynayan öteki etkenler sigara alışkanlığı ve hareketsiz yaşamdır.
Hastalığın Tedavisi
Arteriyosklerozun nedenleri bilinmediğinden bu hastalığa özgü tedavi yöntemleri uygulamak olanaksızdır. Hastalann belli bir beslenme programı izlemeleri gene de önemlidir.
Arteriyoskleroz oluşumunu açıklayan kuramlar arasmda en geçerli olanı hastalıkla yağlar arasında ilişki kuran yaklaşımdır. Bu yaklaşımı destekleyen birçok veri vardır: Aşın yağlı besinler verilen deney hayvanlannda mutlaka arteriyoskleroz gelişmektedir. Değişik çevrelerde yaşayan aynı ırktan bireyler beslenme alışkanlıklarında yağ bakimmdan zengin besinler çoğunluktaysa genellikle arteriyoskleroza yakalanırlar. Şeker hastalığı ve hipotiroidizm (tiroit salgısı yetersizliği) gibi kanda yağ düzeyini yükselten hastalıklar arteriyosklerozu hazırlayıcı etki yapar. Incelenen bütün koşullar yağlarm arteriyoskleroz oluşumunda önemli bir etkisi olduğunu gösterir. Ama bu etkinin bütün boyutlan gene de açıklıkla bilinmemektedir.İlk iki veriden çıkarılabilecek sonuç besinlerle alman yağların arteriyoskleroz oluşumunda belirleyici olduğudur. Araştırmacılar bu konuda dikkatlerini iki yağ bileşiğinde yoğunlaştınr: Yağ asitleri ve kolesterol.Arteriyoskleroz tedavisine hastalık klinik belirtiler vermeden önce başlamak gerekir. Tedavide beslenme alışkanlıklan yeniden düzenlenir; pıhtılaşma önleyici ve pıhtı çözücü (fibrinolitik) ilaçlar aynca lipoprotein miktannı azaltarak kolesterol sentezini ve taşınmasmı önleyen ilaçlar kullanılır.
Arteriyosklerozda cerrahi tedavi de uygulanabilir. Koroner damar ya da büyük atardamarlann arteriyoskleroz sonucunda tıkandığı olgularda cerrahi girişime başvurulabilir. Günümüzde koroner baypas ameliyatı ya da tıkanan damarın vücuttan alman bir başka damar parçasıyla değiştirilmesi gibi uygulamalar yapılmaktadır.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|