Özlemeyi unuttunuz mu? Özlem’i yaşamak güzeldir..!
Biz insanlar birçok duygudan ibaretiz.
Bu duyguların hepsini de iki hece gibi iki kelimeye sığdırmışız!
Sevinç ve hüzün! Bu kadar mı yani?
Diye sorarsanız… Bir düşünün derim? Bir düşünün…
Var ya da yok! Olmak ya da olmamak gibi uçları seçen biz değil miyiz?
Bu uçları seçerken neleri feda ediyoruz… Farkında mıyız? Nitekim…
Yaşamak istemediğimiz bir de ayrılık vardır… Ayrılık!
Ayrılığın bize tattırdığı,
İçimizde ılık ılık hissedilen… Adına özlem dediğimiz, hasret dediğimiz bir duygu…
Bu duygu ne sevinçtir, ne hüzün…
Ne varlıktır ne de yokluk… Ne olmaktır ne de olmamak!
Neden mi?
Çünkü içinde umut taşır! Ölümün hissettirdiği Hüzün gibi, bitmemiştir henüz, kesin değildir…
Belki bir gün… Evet, belki bir gün! Yeniden… Neden olmasın? Dedirten bir umut taşır…
Ama buna rağmen kaçarız bu duygudan!
Hayatımızda bu duyguya yer vermek istemeyiz,
Bu duygudan kaçabilmek adına; Bize onu hatırlatan her şeyden de kaçarız!
Bu bazen bir şehir olur!
Bazen bir iş yeri… Bazen bir hayat!
Olur mu öyle şey? Mi dediniz?
“Çivi çiviyi söker” sözünü kılavuz ederek özlemimizi yaşamak yerine…
Yeni bir maceraya yelken açmak daha kolay gelmedi mi?
Bunu yapmadık mı?
Bunu yapmanın ağır bir faturası vardır, bilir misin?
Bir duyguyu, özlemi… Yaşamamak adına,
“Umutla yaşamak beni her gün öldürüyor, ben bir kez ölmek istiyorum artık” deyip Özlem’e sırtını dönmek bize pahalıya mal oluyor, haberin var mı?
Neyi kaybedeceksin, bunu yaparsan!
Bilmek ister misin?
Hani günümüzde hepimizin duyduğunda “ahhhh!” çektiği bir duygu vardır…
Hani artık hayatta olmadığı için günümüz filmlerinde dahi rastlamadığımız,
Dalga geçirtilerek büyüdüğümüz ama şimdi bazen zevkle izlediğimiz, Yeşilçam filmlerinde ise ana tema olarak yer alan bir duygu vardır…
Evet, bildiniz… SADAKAT!
Bildiniz!
Özlemden kaçmanın faturasını biz sadakatsiz bir yaşama mahkum olarak öderiz..
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|