Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Psikiyatrik Sözlük T
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 18.02.17, 00:11
💜Adalet Adalet isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Bulunduğu yer: United States
Mesajlar: 2,783
Etiketlendiği Mesaj: 64 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Psikiyatrik Sözlük T

T



TAKLİT



Başka birisinin davranışının tekrarlanmasıdır. Psikolojik terimlerle, başka birisinin eyleminden oluşan bir stimulus, bu stimulusu aynen tekrarlama çabası olan bir tepkiye yol açar. Buna benzer bir süreç olan model almada, aynen tekrarlama değil de, başka birisinin genel davranış tarzını benimseme sözkonusudur. Sosyal «öğrenme» de, genellikle ve özellikle erken karekter ve kişilik gelişiminde, aynı cinsiyetten ebeveynin model fonksiyonu gördüğü taklit ve model alma önemlidir.



TALAMUS



Talamus, serebral kortekse giden afferent sinir sistemlerinde son nöbet değiştirme istasyonudur. Üç nukleus grubunu içerir: Anterior, medial ve lateral. Bunlar birbirlerinden internal medüller lamina ile ayrılır. Fonksiyonel olarak, talamus ikiye ayrılabilir: (a)somatik sensör sistemlerden, serebellum ve hipotalamus'dan impulslar alan ve belirli korteks alanlarına uzanan spesifik bölgeler;(b) her iki hemisferin geniş korteks alanlarında aktivite yaratan medial doğrultuda uzanan nonspesifik nukleuslar. Kontralateral sensör fonksiyonlarda, özellikle ayırıcı ve derin duyumda hasara yol açan talamus lezyonlarına çok kere yaygın, şiddetli ve entraktabl nitelikte spontan ağrı eşlik eder.



TANIMLAYICI PSİKİYATRİ



Semptomların ayrıntılı olarak incelenmesine ve fenomonolojiye dayanan bir psikiyatri sistemidir. Dinamik psikiyatriyse, tersine, davranışı belirlediği varsayılan bilinçdışı dürtü ve çatışmalarla ilgilidir. Tanımlayıcı psikiyatrinin en parlak çağı ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısıydı. Emil Kraepelin tanımlayıcı psikiyatrinin en çok tanınan savunucusudur ve yazdığı kitap kuşaklar boyu psikiyatristleri etkilemiştir.



TEDAVİ-PSİKİYATRİK



Sir Aubrey Lewis'e göre, hekimin amaçları şunlar olmalıdır:

1. Semptomların giderilmesini olumlu, ama normal sosyal uyumun sürdürülmesini daha da olumlu saymak.

2.Hastadaki hastalığın psikolojik etkenini, yalnızca hastanın sağlığının gerektirdiği ölçüde araştırmak.

3.Hastanın uğradığı herhangi bir şokun veya hastalığın seyrindeki herhangi bir şiddetlenmenin, kötü tedaviden ileri gelip gelmediğini dikkatle araştırmak.

4.Hastanın iyileşmesini yeterli bulmak ve ideal bir akıl sağlığına kavuşması için uzun zaman harcamamak.

5.Hastalığın gelişimini anlamak ve bunu varsayımlarla değil de, gerçek yaşantı açısından yorumlamak.

6.Fiziksel hastalıklarda olduğu gibi tedavi sırasında salt tedavinin seyri ve sonucuyla ilgilenmemek.

7.Hastaya enerjisini kullanacağı uygun materyel vererek, zihinsel yaşamında uyum sağlamak.

Tedavi planı, ancak doğru değerlendirilen bir etyoloji ve teşhisle formüle edilebilir. Bu da üç doğrultuda yürütülmelidir:

1.Stress faktörlerini gidermek.

2.Psikoterapi yoluyla hastanın uyum sağlamasına yardımcı olmak.

3.Endojen bir faktör yahut semptomlara yönelik fiziksel tedavi.

Psikoterapi mevcut semptom veya davranış bozukluklarını gidermeye yönelir. Tedaviye girişmeden önce, her vakaya göre bir hedef belirlenmesi önemlidir. Fiziksel tedavi yöntemleriyse spesifik yahut non-spesifik olabilir. Birinci gruba endojen depresyon vakalarında ECT yada antidepressanlar veya şizofreni vakalarında fenotiazinler girer. Hipnotikler ve trankilizanlar yahut insülin terapisi gibi nonspesifik tedavilerdede semptomların giderilmesi amaçlanır.





TEKRAR TERAPİSİ (VEYA NEGATİF TERAPİ)



Bu terimin kapsamına, öğrenilen tepkinin hiç stimulus verilmeksizin, yoğun bir biçimde uygulanmasını (tekrarlı iradeli performansın), bu tepkiyi yok ettiğine ilişkin öğrenme teorisi ilkelerinden kökenlenen çeşitli tedavi yöntemleri girer. Bu yöntemler zaman zaman kekeleme ve tik vakalarında başarılı olmuştur. Tedavi hastanın, problemli davranışının yoruluncaya kadar tekrarlamasından ibarettir. Bu tedavi günde en az bir kere uygulanır. Hasta yoğunluk noktasına her gün daha çabuk vararak, sonunda tepki kaybolur.



TEKRARLAMA KOMPÜLSİYONU



İnsanlarda sık sık hiçbir yarar ya da zevk amacı taşımayan davranış tekrarlamaları görülür. Bazı kimselerde bu amaçsız aktiviteyi yaratan, içgüdüsel kökenli, güçlü kompülsiyonlar vardır. Bu duruma bir çok nevroz ve karakter bozukluğu tipinde rastlanmaktadır.



TELKİN



Telkin, bir kimseyi belli bir fikir yahut inancı kayıtsız şartsız kabul edinceye kadar, etkileme sürecidir. Bu süreç hipnozda ve terapistin hastaya yönelttiği ikna amaçlı sözlerinden elde edeceği başarıda büyük bir rol oynar. Psikanaliz yöntemi, hipnotik telkinlerden doğmuş ve gelişmiştir. Bilinçdışı davranış motivasyonunu irdelemeyi değil, hastanın terapiste boyun eğmesini ve kendisini onun özdeşleştirmesini amaçlar. Hasta hekime boyun eğerek semptomlarından «vazgeçer».

Histeriye yatkınlığı olan kişiler çok kere telkine olağanüstü yatkınlık gösterirler. Bir deneğe, gözleri kapalıyken, iki yana sallandığı telkin edilerek, telkine yatkınlığı belirlenebilir.



TEMATİK APPERSEPSİYON TESTİ (TAT)



TAT, kişilik değerlendirilmesinde yaygın olarak kulanılan, projektif bir tekniktir. Test, insan karakterlerinin yer aldığı çeşitli resimleri gösteren 20 karttan ibarettir. Denekten herbir kartla ilgili olarak, resimdeki durumda ne olduğu, bu duruma neyin yol açtığı ve sonuçta ne olacağına ilişkin bir öykü kurması istenir. Bu testin hazırlayıcısı olan Murray. deneğin kendi kişiliğini öykülerindeki kahramanda yansıtacağı ve öykülerde tekrarlanan temalarında o deneğe özgü başlıca ortamsal baskıları belirteceği kanısındaydı. Daha başka yorum ve puanlama yöntemleri geliştirmişlerdi. Öbür projektif kişilik testlerinde olduğu gibi, nesnel bir geçerliliğe varma çabaları verimli olmakla birlikte, bu testin dar çerçeveli bir kullanımını destekler niteliktedir. Böylece TAT «başarı motivasyonu» üzerindeki araştırmalarda yararı bulunmuş ve zekâ testi sayılmıştır. Bunun yanısıra özellikle şizofreniyle ilgili olarak, değerli birtakım psikiyatrik teşhis endikasyonları sağlayabilir.



TERATOJENİK MADDELER



Teratojenik maddeler, embriyon yahut fetüs üzerinde etkinlik gösteren fiziksel, kimyasal ve biyolojik maddelerdir. Genel olarak, gebelik sırasında bir teratojenik maddenin etkinliği ne kadar erken bir döneme rastlarsa, etkileri de o kadar şiddetli olur. Konseptus'un bu etkilere karşı en çok duyarlı olduğu dönem embriyonik (yani döllenmeden sekizinci haftaya kadar) dönemdir. Teratojenik maddelerin yol açtığı embriyopati çok kere birçok bozukluğa birden neden olur, çünkü zararlı etki sırasında aynı zamanda birçok organ oluşmaktadır. Teratojenik maddelerin santral sinir sisteminde yarattığı hasar, şiddetli nörolojik harabiyet ve zekâ geriliğiyle sonuçlanabilir.

Teratojeneze ilişkin bilginin çoğu hayvanlarda yapılan deneysel çalışmalara dayanmaktadır. Hayvanlarda vitamin bakımından yetersiz maternel dietler anormalliklere yol açmıştır. Bu deneylerde aşırı A vitaminin de teratojenik olduğu kanıtlanmıştır. Teratojenik maddelerin öbür örnekleri arasında radyasyon, bazı ilaçlar (örneğin talidomid) ve ağır metaller vardır.



TOKSOPLAZMOZ



Gebelikte, protozoer mikro organizma Toxoplasma gondii enfeksiyonu, erken dönemde, rahimde ölüme yol açan tipte bir embriyopati etkenidir. Gebeliğin sürmesi durumundaysa, yeni doğan bebekte koroidoretinit, sarılık, hepotosplenomegali ve ansefalit dahil olmak üzere ağır semptomlar görülebilir. Sağ kalabilen çocuklarda da yaygın nörolojik harabiyet, körlük ve epilepsinin eşlik ettiği şiddetli zekâ geriliği başgösterebilir.



TORTİKOLLİS



Normal boyun postüründeki değişim karşılığı kullanılan bir terimdir. Tonik yahut spazmodik tipte belirebilir. En yaygın görülen biçimde, boyun lateral olarak dönüktür, sternokleidomastoid kas spazmı belirgindir ve boynu dik tutma çabası acı verir. Çok kere fonksiyonel bir durum sayılırsa da, aslında inatçı spazmodik tortikollis serebral bozukluktan ileri gelir.



TRANKİLİZANLAR



Klorpromazin'in geliştirilmesiyle ortaya çıkan trankilizan kavramı, hastaları bilince zarar vermeksizin teskin etme özelliğini içerir. Böylece trankilizan etki ve sedatif yahut hipnotik etkiler arasında bir ayrım yapılabilmiştir. Uygulamada bu ayrım o kadar kesin değildir trankilizan sınıfına giren birkaç ilaç sedatif özellikler de göstermektedir. Trankilizan karşılığı olarak nöroleptik ve ataraktik terimleri de öne sürülmüşse de, yalnızca nöroleptik terimi kullanım bulmuştur. Trankilizan özellikleri değişken birçok maddenin geliştirilmesi sonucunda majör ve minör trankilizanlar olarak sınıflandırılan bu maddelerin etkinlikleri de farklıdır. Majör trankilizanlar ya da nöroleptik ilaçlar santral antipsikotik etkinlik gösterirler ve psikotik hastalıktaki semptom ve davranış bozukluklarının giderilmesinde kullanılır. Bu gruptaki ilaçlar arasında fenotiazinler, rauwolfia alkaloidleri, bütirofenonlar ve tioksantinler vardır. Kimyasal çeşitliliklerine karşın ekstrapiramidal tezahürlere yol açabilirler.

Minör trankilizanlar ya da anksiolitik ilaçlarsa, tersine, anksiete giderici ve hafif sedatif tesir gösterirler. Bunların başlıca kullanım alanları psikonörotik bozukluk ve gerilim durumlarının tedavisidir. Bu gruptaki bileşikler arasında da benzodiazepinler ve glikol türevleri vardır. Bunlar ekstrapiramidal tezahürlere yol açmazlar.



TRANS



Bilinçliliğin kısmen ya da tamamen kaybolduğu, uykuyu andıran bir durumdur. EEG, karakteristik olarak uyanıklık durumu bulguları verir. Trans durumları hipnotik telkin altında, histerik bilinçlilik bozukluluğu olarak, katalepside ve aşırı heyacan durumlarının sonunda başgösterebilir.



TRANSFERANS



Psikanalitik tedavide, hastanın düşüncelerini, duygularını ve dileklerini projeksiyon yoluyla analiste aktardığı ve ona kendi geçmişindeki birisine duyduğu tepkiyi gösterdiği bir fenomendir. Transferans, hastanın terapiste gerçekdışı bir aşırı değer yüklediği durumlarda «pozitif», gerçek hiçbir nedeni olmaksızın terapistten hoşlandığı durumlarda da «negatif» olabilir. Transferans, son derece önemli bir terapötik fenomendir. Geçmişteki ilişkilerin yorumlanması yoluyla kurulan bağlar, hastanın daha önceleri nörotik fiksasyon gösterdiği çatışmaları kavramasını ve çözümlemesini sağlayabilir.



TREMOR



Tremor organik, psikiyatrik ya da iatrojenik bir nedenden ileri gelebilir. Organik tremorlar arasında serebellum lezyonundan ileri gelen entansiyon tremoru ve Parkinsonizm'de hareketsizlik sırasında görülen kaba tremor vardır; en çok ellerde belirginleşen senil tremor ise, hareketsizlik sırasında mevcuttur ve hareketle artar. Portalsistemik ansefalopatili hastalarda görülen hızlı fleksiyonekstansiyon hareketiyse bilinç bulutlanmasıyla ilgilidir. (Buna genellikle sarılık ve assit eşlik eder). Psikiyatrik tremorlar arasında da histerik tremor (dikkatin değişmesiyle kaybolan kaba tremor) ve anksiete tremoru (genellikle hafif ve tirotoksit hastalardakini andıran bir tremor ) vardır.

Psikotrop ilaçlar da sık sık tremora yol açabilir; bunlar arasında fenotiazinlerden ileri gelen ekstrapiramidal tremor, trisiklik anti-depressanlar ve amfetaminlerden ileri gelen ve anksiete ya da tirotoksikozdakini andıran hafif bir tremor vardır. Litium sık sık hafif bir tremora yol açarsa da bu genellikle geçicidir. Masadan bir fincan tutup kaldırma sırasında güçlüğe yol açan kaba tremor, litium entoksikasyonunun bir belirtisidir.



TRİSOMİ



Normal insan somatik hücresi 23 çift (22 çift otosom, bir çift cinsiyet) kromozom içerir. Trisomi, fazla bir kromozomun mevcut olduğu anormal bir durumdur; böylece normal koromozom çiftlerinden birinin yerinde üç kromozom vardır. Spesifik kromozomlardaki trisomiye eşlik eden sendromlar arasında mongolizm yahut Down Sendromu (G gurubundan bir otosomal kromozom trisomisi), Edward sendromu (E grubu kromozom trisomisi) ve Patau sendromu (D grubu kromozom trisomisi) vardır. Bu sendromların hepsine şiddetli akıl geriliği eşlik eder. Cinsiyet kromozomları trisomisiyle ilgili sendromlar arasındaysa Klinefelter sendromu (XXY) ve XYY sendromu vardır. Cinsiyet kromozomu anomalilerine çok kere kişilik bozuklukları eşlik eder; normal altı düzeyde zekâ da görülebilirse de, genellikle otosom trisomilerinde olduğundan daha az şiddetlidir.



TRİSİKLİK ANTİ-DEPRESSANLAR



Trisiklik teriminin kökeni üç-halkalı nukleus yapısıdır ve dibenzazepin terimiyle eş anlamlıdır. Bu bileşikler yapısal bakımdan fenotiazin grubu trankilizanlara yakındır.İmipramin bunların prototipidir ve son on yıl içinde başka birçok trisiklik bileşik klinik kullanımında yaygınlaşmıştır. Bu ilaçlar, her tip depresyonun tedavisinde kullanılmaktadır. Etkinliklerini, santral sinir sistemindeki sinaptik bağlantılarda bulunan iletici aminlerin reabsorpsiyonunu engelleyerek reseptörlerdeki amin kullanımını artırma yoluyla gösterdikleri düşünülmektedir. Trisiklik bileşikler başlıca iki alt gruba ayrılır: İminodibenzil bileşikleri. Bunların yanısıra son zamanlarda geliştirilen birçok ilaç da genel kategoriye girmektedir (iprindol, protiaden, doksepin, dibenzepin, ve opipramol).

Trisiklik bileşikler hızla absorbe olarak serbestçe dokulara geçerler; beyindeki düzeyleri daha da yüksektir. Metabolizmaları da yaygın ve hızlıdır çok düşük bir miktarda, değişmeden ıtrah olurlar.

Depresyonda ortalama %60 başarı oranı gösterirler ve tam dozda 3-21 gün (genellikle bir hafta) içinde iyileşme sağlarlar. Fenotiazinlerde olduğu gibi, trisiklik anti-depressanlar da başka farmakolojik etkinlikler de gösterirler:Anti-kolinerjik, adrenolitik, anti-serotonin ve antihistaminik etkiler. Yan etkilerinden birçoğunun nedeni de bu etkinliklerdir. En sık görülen yan etkiler son derece önemsiz ve tolere edilebilir niteliktedir: Uyku hali, ağız kuruması, dilde siyahlaşma, bulanık görme, ellerde hafif hızlı tremor, terleme, taşikardi, konstipasyon ve empotans. Daha seyrek rastlanan yan etkiler de hipotansiyon, cilt kızartıları, hipomani, sarılık ve grand mal konvülsiyonlardır.



TURNER SENDROMU



Turner sendromu, bir over jenez bozukluğu tezahürüdür; överin yerinde yanlızca bir parça halinde fonksiyon görmeyen doku oluşmuştur. Primer amenore ve kısırlık mutlaka mevcut bulgulardır ve fiziksel özellikleri arasında sekonder cinsiyet gelişimi yoksunluğu ile kafa, eller ve iç organlarda anomaliler vardır. Bu sendrom, bir X0 kramozomu anomalisiyle ilgilidir. Kişilik özellikleri arasındaysa pasiflik ve anormal sosyal tepkiler vardır. Birçok vakada zekâ normal düzeyde olmakla birlikte, bazılarında hafif bir zekâ geriliği görülebilir.



TİAMİN YETERSİZLİĞİ



Tiamin (BI vitamini) yetersizliği doğal olarak zayıf bir dietten, dengesiz karbonhidrat alımında yahut kronik alkolizmden ileri gelebilir. Avrupa'da şiddetli tiamin yetersizliği alkolizm dışında seyrek görülürse de, yaşlılarda sık rastlanan hafif yetersizlik bozuklukları zihinsel gerileme nedeni olabilmektedir. Şiddetli yetersizlik durumuysa, Wernicke ansefalopatisindeki derin zihinsel değişimleri gösterir.



TİMOLEPTİKLER



Başlıca klinik etkileri ruhsal durumu canlandırmak olan ilaçlar anti-depressanlar olarak etkileri ruhsal durumu bozukluğunu düzeltici etkinliklerinin önemini vurgulamak üzere, timoleptik terimi de kullanılmaktadır Ancak, son zamanlarda bu terimin trisiklik anti-depressanlarla eş anlamda kullanılagelmesi, bu ilaçların monoamin oksidaz inhibitörlerinden ayırdedilmesi içindir.



TİOKSANTİNLER



Tioksantinler yapısal bakımdan fenotiazinlerle benzer bir dizi bileşik olmakla birlikte, birçoğu klinik alanda kullanılmaktadır. Klorpromazine benzeyen kloroprotiksen ilk kullanılan bileşiktir; bu arada, son zamanlarda tiotiksel de ticari olarak hazırlanmıştır. Absorpsiyon, metabolizma ve etkileri fenotiazinlere benzer, ama yan etkileri çok azdır. Ekstrapiramidal reaksiyonlar görülebilir. Klinik spektrumu fenotiazinlerle aynı olmakla birlikte, başlıca kullanım alanları şizofreni tedavisidir. Depressif özelliklerin mevcut olduğu vakalarda klorprotiksen özellikle yararlı olabilir; uyandırıcı etkisi olan tiotiksen ise kronik şizofreni tedavisinde özel bir yere sahiptir.



TİRAMİN



Bu sempatomimetik monoamin peynir, kırmızı şarap ve salyangoz gibi yiyeceklerde büyük miktarlarda bulunur ve monoamin oksidaz inhibitörleriyle (MAOI) tedavi altındaki hastalarda görülen hipertansif reaksiyona yol açar. Bu etkiyi kısmen, pressör aminleri depolarından serbest bırakarak gösterdikleri düşünülmektedir.



TİROİD BEZİ



Tiroid bezi tiroksit salgılayarak beyin dahil bütün dokulardaki metabolizmayı etkiler. Tiroid bezi anormallikleri zihinsel bozukluklara neden olabilir. Hipotiroidizm, konjenital tipte (kretinizm) olursa normal altı düzeyde olmak üzere, zekâ geriliğine yol açar. Yetişkin dönemde ortaya çıktığı zamansa (miksödem) delüzyonlar ve hallüsinasyonlar baş gösterebilir. Hipertiroidizm ise sık sık anksiete durumlarından çok güç ayırdedilebilen bir tablo gösterebilir.

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147