Yamyamlık...( Cannıbalısm )
Taş Devri’nden beri, insanlar ya beslenme ihtiyacıyla ya da dini nedenlerden ötürü insan eti yemişlerdir. Homo Erectus olarak bilinen tarih öncesinin insanları, diğer mağara adamlarının beyinlerini yemekten büyük zevk alırlardı. Yeni Zelanda’dan Kuzey Amerika’ya kadar tüm dünyadaki yerliler, cesaretleri olanlara geçsin diye düşman savaşçılarının yüreklerini yerlerdi. Merasimlerde insan eti yenmesi, Aztek dininin temel taşlarındandı. Fijililer yalnızca tadını beğendikleri için insan eti (Buna puaka balava ya da uzun domuz derlerdi) yerlerdi.
Ancak Musevi-Hıristiyan geleneğinde insan eti yemek o kadar yoğun bir nefretle karşılanır ki insan eti yemek veya açlıktan ölmek arasında seçim yapmak zorunluluğuyla karşılaşıldığında, bazı insanlar ikinci şıkkı tercih etmişlerdir. (1972’de bir grup genç Urugaylı’nın And Dağları’nın tepelerinde uçakları düştüğü zaman yaşanan olaylara meşhur olan uçak kazası buna örnektir.) Bunun sonucu olarak, seri katillerle ilişkili tüm dehşet verici etkinliklerin arasında insan eti yemek birçokları için en korkuncudur.
Kuzuların Sessizliği’nin yazarı Thomas Haris, hayal edilebilecek en canavar seri katili yaratmak için yola koyuluğunda, sonuçta ortaya leziz yemek anlayışı, bakla ve bir şişe Chianti şarabı ile insan ciğeri yemek olan “Yamyam Hannibal” diye anılan Dr. Lecter çıkmıştır.
Ancak gerçek hayatta insan eti yiyen katillere pek sık rastlanmaz. Sadece tahminlere dayalı nedenlerden ötürü, Almanya yirminci yüzyılda insan eti yiyenlerin çok büyük yüzdesini üretmiştir. 1920’lerin toplumsal karmaşası sırasında, son derece hasta bir ruha sahip olan Fritz Haarmann, en az elli oğlan çocuğunu kesmiş, etlerinin bir kısmını yemiş ve sonra da kalanları karaborsada dana eti olarak satmıştır. En az onun kadar manyak olan vatandaşı Georg Grossmann, insan eti satarak gelirine katkıda bulunmuştur; ancak o tombul genç kadınları tercih edip etlerinden sosis yapmıştır. Savaş sonrası Alman yamyamlarından biri de müşterilerinden en az otuz tanesini öldürüp etlerini yemiş olan han işletmecisi Karl Danke’dir.
Almanya’da bu olayların yaşandığı yıllarda, Sado-Mazoşist bir kaçık olan Albert Fish Amerika’yı dolaşıp küçük oğlanları ve kızları avlamaktaydı. En sonunda on iki yaşında güzel bir kız çocuğu olan Grace Budd’ı kaçırığ öldürmekten idam edilmiştir. Grace’in vücudunun bazı parçaları ile kendine et yemeği pişirmiştir. Yakın zamanlarda “Milwaukee Canavarı” Jeffrey Dahmer, yasak olan insan eti yeme güdüsünün medenileşmiş olduğu düşünülen hayatın yüzeyinin altında hala canlı olduğunun korkunç bir hatırlatıcısıdır.
Ne kadar ürkütücü olursa olsun, Dahmer’in suçları, teyit edilmiş elli iki kurbanla modern zamanların en korkunç seri katili olma rekorunu elinde bulunduran Rus “Çılgın Canavar” Andrei Chikatilo tarafından geride bırakılmıştır. Yaptığı sayısız korkunç işin yanında, Chikatilo kurbanlarının bir kısmının cinsel organlarının yemiştir. Bu, onu yakalayanların ifadesine göre, onu elen veren tuhaf bir ağız kokusuna neden olmuş bir eylemdi.
Seri katil sineması aslında, insan eti yemek, Tobe Hooper’ın akli dengeleri bozuk bir ailenin tedbirsiz gençleri mangalda pişirdikleri kanlı klasiği The Txas Chainsaw Massacre’ında çok önemli bir unsurdur. Sapık ve Kuzuların Sessizliği gibi, Hooper’ın filmi de Edward Gein’in suçlarından esinlenerek çevrilmiştir. Görünüşte, dedektifler Gein’in korku evinde yamyamlığa dair çürütülmesi neredeyse imkânsız işaretler bulmuşlardı. Bir tavada bir insan kalbi, buzdolabında kâğıtlara sarılmış vücut parçaları. Ancak bu iddia, Gein’in suçları ortaya çıktığı zamana ortalığı saran histerik rivayetlerden sadece biriydi. Mezar hırsızı Gein her türden kelimelerle anlatılamayacak eylemlerde bulunduysa da, yamyamlık bariz bir biçimde bunlardan biri değildi. Yine de çok sevdiği fasulye yemeğini bir insan kafatasının içinden yemeye bayılıyordu.
|