Sınandıklarının rengi değişse de aslı hiç değişmedi..
Asırlar geçti, nesiller geçti, mekanlar ve zaman değişti, ama insanın heva, heves ve hırsları geçmedi. Sınandıklarının rengi değişse de aslı hiç değişmedi...
Lut Peygamber'in kapısına dayanan ve içerideki erkekleri iğrenç şehvetleri için isteyenlerin yaptığı gibi şimdi de birileri kapımıza dayanmışlar; kibarca, bizden görünerek, maskeler takarak, süslü cümlelerle, dizilerle, filmlerle, şarkılarla, tv programlarıyla, videolarla, pankartlarla, bildirilerle, siyasi vaatlerle cüretkarca, gözlerimizin içine baka baka yalan söyleyerek bize sesleniyorlar;
"Oğullarınızı bize teslim edin!"
"Kızlarınızı bize teslim edin!"
"Eşlerinizi bize teslim edin!"
"İmanlarınızı bize teslim edin!"
"Sokaklarınızı bize teslim edin!"
"İradenizi bize teslim edin!"
Evimizdeki masumları, içimizdeki masumiyeti onlara çoktan altın tepside sunduk mu yoksa? Vazgeçmeye mi niyetliyiz, daha fazla direnecek gücümüz kalmadı mı yoksa?
Bizler, dünyevi heveslerle, hesaplarla, bin türlü oyuncaklarla, aynaların karşısında oyalanırken, şımarık laftan anlamaz çocuklar gibi memnuniyetsizliklerle, şekvâlarla tepinirken, atı alan çoktan Üsküdarı geçti mi yoksa?
Bütün kapılarımızı çoktan sonuna kadar açtık mı yoksa?
Nuri Pakdil ustanın bir cümlesi hep hatırımda;
“Bu ellerimizle, bu ayaklarımızla, bir şeyler yapamaz mıyız? Tırnaklarımızla oyamaz mıyız anlamsızlığı? Bir yol açamaz mıyız bir metre ötesine?"
|