kahvei Nickli Üyeden Alıntı
Aleviler Allah’ın birliğine, Hz, Muhammed’in peygamberliğine ve Hz.Ali’nin veliliğine, büyük bağlılıkla son derece inanç ve itikatlariyle, Hz.Muhammed’in bıraktığı iki kutsal emaneti olan Kur’an-ı Kerim’e ve Ehli Beyt’ine sadık kalmışlardır. Bu bağlılıklarını da; “Allah Muhammed Ali” üçlemesi ile ifade etmişlerdir.
Tarih sürecinde Hz.Muhammed, nerde ve nasıl ibadet etmiştir?
Hz.Muhammed, Peygamberliğini ilan etmesiyle ve insanları çok tanrıcılıktan(Putperesklikten) tek tanrıcılığa davet eden Hz.Muhammed’in illerde çok büyük bir darbe yapacağını ve bu darbeyle karşı karşıya kalacaklarınının hesap ve kitabını yapan Mekke putperestlerinin ileri gelenleri bu işi kökünden halledecek kararı alıp ve Mekke’yi terk etmeden önce Hz.Muhammed’in hayatına son vereceklerdi. Aralarında gizlice aldıkları bu kararı melek Cebrail, Hz.Muhammed’e şöyle haber vermiştir: “Ve hatırla ey Muhammed! Hakikatı inkara şartlanmış olanlar(inançsızlar) seni tebliğden alı koyup durdurmak, öldürmek yahut sürgün etmek için sana karşı nasıl ince tuzaklar kuruyorlardı. Onlar hep böyle tertipler peşinde koşarken Allah, onların bu tertiplerini boşa çıkarttı. Çünkü Allah bütün bu tuzak kuranların üstündedir.”
Sonuçta Hz.Muhammed peygamberliğin on üçüncü yılında, 23 Eylül 622’de Mekke’den Medine’ye hicretiyle, on üç yıllık Mekke dönemi sona ermiş ve on yıllık Medine dönemi başlamıştır.
Hz.Muhammed, Yatrib’te(Medine) hurmaların kurutulduğu, mezarlık alanı olan bu yerde; Evini ve aynı zamanda da ilk ibadet mekanı yaptırmıştır. Islama yönelik bütün çalışmaları bu evden yürütülmüştür; Duasını, niyazını, secdesini, dini eğitimini ve sosyal çalışmalarını, bu hizmetlerin tümü bu evin çatısı altında yerine getirilmiştir.
Hz.Muhammed’in Yatrib’e yerleştikten sonra, şehirin ismini değiştirmişlerdir. Yatrib yerine Medine olarak değiştirilmiştir (Medine anlam olarak: Peygamberler diyarı anlamına gelir). Medine’de yaşayan farklı etnik ve din toplulukları için: Medeni, hukuk ve adelete dayalı bir kanun ve kurallar getirmiştir. Bu adeletli kurallar daha sonraları dünya insanları için, temel ilkeler haline gelmiştir.
Hz.Muhammed’in döneminde islamın güçlenip dünya dini halini alırken yani ta baştan beri putperestler; Islam dinini kabul etmiş gibi göründüyselerde özünde ise islam dininin kılıfı altında putperest(putlara tapma) dinlerini devam ettirmişlerdir. Hz.Muhammed döneminde islam aleminde mezhep veya tarikat gibi ayrılıklar söz konusu olmadığı gibi bu birliktelik aksamalara rağmen Şahı Merdan Ali’ye kadar devam etmiştir. 661 yılında Muaviye’nin hilelerle saltanatı elde ettikten sonra islamda çatlaklıklar da başlamıştır.
Muaviye saltanatı döneminde Ehli Beyt’e gönül verenler, pey ve pey Muaviye ve Muaviye’nin hükmünde olan mescidlere gitmemeye başlamışlardır. Çünkü Muaviye’nin emriyle bütün mescidlerde Şahı Merdan Ali’ye küfür edilip, kötü sözler söyletmiştir, söylemiyenlerede ağır cezalar hatta ölümlerle cezalandırılmışlardır.
Inancının önderine, Şahına, pirine hakaret ve tacizlerde bulunulduğu bir mekana nasıl gidilir ve nasıl ibadet edilirki. Şahı Merdan Ali’ye ve Ehli Beyt’ine sevgi, muhabbet duyanların başlarını kesip minarelere asmışlardır. Dolayısiyle Ehli Beyt gönül dostları evlerine çekilip, evlerinde ibadetlerini yapmışlardır. Ibadet ettikleri evler basılarak, katliamlar yapılmıştır. Dikkate alınması gereken bu süreç; Anadolu’da olan bir süreç değildir, bu süreç Emevilerle başlayıp bugüne kadar sürüp gelen bir süreçtir.
Bazı Alevi canlarımız, Şahı Merdan Ali camide şehit edildiği için camiye gitmiyoruz teorisini savunurlar. Bir daha tekrarlıyalım ki Şahı Merdan Ali; Ne mescid’te ve nede cami’de şehit edilmiştir. Şahı Merdan Ali, kapsının önünde ramazanın 19’da saldırıya uğrayarak başından aldığı zehirli kılıç darbesiyle, ramazanın 21’de Hakk’a yürümüştür. Artniyetli putperestler bununla gütmek istedikleri amaç, Alevileri zan altında bırakma oyunlarıdır. “Bakın Hz.Ali efendimiz camide şehit edildi siz ise camiye gitmiyorsunuz.” Bunun arkasında yatan gerçek ise, Alevilerin küçük mantık oyunlarıyla kafasını bulandırarak asimile edip camiye çekme gerçeğidir. Haince oynanan bu gerçekleri de çok iyi anlamamız gerekir.
Hz.Muhammed dinin erkanlarını, sosyal calışmalarını, dini eğitimlerini, insanların sorunlarını, problemlerini dolayısiyle dini hizmetlerini ilk başlarda kendi evinde yerine getirip gerçekleştirmiştir.
Hz.Muhammed’in evinde Ibadet; Haremlik selamlık şeklinde değil, kadın erkekli yapılmıştır. Yardıma muhtaç insanlar barırndırılıp; Paylaşma, dayanışma, vs. gibi sosyal hizmetler verilmiştir. Ve daha sonraları bu sosyal faaliyetlerini, yaptıkları mescitlerde yerine getirilmiştir. Dolayısiyle Hz.Muhammed’in yaptığı bütün bu hizmetlerin hiç biri günümüz camilerinde yerine getirilmemektedir. Günümüzde camilerde; Sadece beş vakit ibadet hizmeti, Kuran okutulması yerine getirilmektedir. Oysaki Hz.Muhammed’in evinde, daha sonra ibadet hanelerde yapılan hizmetler, günümüzdeki cem evlerinde teorik ve pratik olarak yerine getirilmektedir.
Cemevinde yapılan hizmetleri özetlersek; Ibadet vardır, lokma yani paylaşım vardır, Dini muhabbet-eğitim vardır, sosyal çalışma vardır, dini hizmet(cenaze-, nikah-, dara durma yani yargılanma erkanı, vs. vs.) vardır. Ibadet hariç manevi ve sosyal hizmet olarak camide, hiç birisi yerine getirilmezken, cem evinde yerine getirilmektedir. Dolayısiyle Hz.Muhammed’in ibadet ve sosyal hizmet anlayışı cemevinde aynen uygulanmaktadır. O zaman Alevilerin ibadet mekanı cami değil, cemevidir.
Alevilerin camiye gitmesi doğru değildir ve gitmemelerinin başlıca nedenleri
Camide; Dini önederlerimiz olan Mürşid, Pir ve Rehber yoktur, Cemal cemale yani halka ibadeti yoktur, lokma-paylaşma yoktur, insanı tek nesne yani “can” görme yoktur, on iki hizmet yoktur, zakir dolayısiyle müzikli ibadet yoktur, semah yoktur, toplumdan rızalık alma yoktur, toplumun sorunlarının çözüldüğü Hakk-dar meydanı yoktur, helalleşmek yani kadın erkek birbirine niyaz olma durumu yoktur, bu gibi daha nice nedenler sayılabilinir.
Bir mekanda; Dini önderlerinin bulunmadığı, dini erkanın yerine getirilmediği, rızalığın olmadığı ve bunun yerine ezberelenmiş-kalıp haline getirilmiş bir dinin uygulandığı mekan Alevilerin dini mekanı olamaz ve haklı olarak da dini mekanımız cemevidir diyorlar.
Alevi toplumu mahkemelik sorunlarını; Ne devlet kapılarına, ne kadıya, nede müftiye taşımışlardır. Çünkü kendi cem erkanlarında; Hakk meydanında, Mürşid-Pir huzurunda çözmüşlerdir. Bu gibi durumlar camilerde ise, söz konusu değildir. Dolayısiyle cami, herhangi bir şekilde Alevi toplumunu temsil etmiyor. Bir toplumun, kendisinin temsil edilmediği bir mekanda, ne işi olabilir ki?
Kur’an-da “cami” diye bir sözcük söz konusu değildir, söz konusu olan mescit’dir. Işte Alevilerin mescid’i de cem evidir.
Kur’an-da da beyan edildiği gibi; Dinde “zorlama” yoktur ve olmamalı da. Her toplum, birey; İbadetini dini önderleri öncülüğünde ve kabul gördüğü dini mekanında ibadetini yerine getirmelidir. Din, birilerin tekelinde olmadığı gibi birilerinin hükmüne de konulamaz.
Dolayısiyle her toplum kabul gördüğü dini mekanda ve inadığı şekilde ibadetini yerine getirme özgürlüğüne sahiptir. Daha önemlisi birileri kalkıp Emevi Arapların örf adetlerini, gelenek göreneklerini dinin esaslarıymış gibi Alevilere dayatma hakkına sahip değildir. Her millet gibi Aleviler de nasıl ibadet etmesi gerektiğini gayet iyi biliyorlar. Dolayısiyle Aleviler kendi ibadetleri; Hz.Muhammed, Şahı Merdan Ali ve On İki Imam ibadetidir ve ibadetlerini de bunlardan öğrenmişlerdir.
Zorbalık, şiddet ve zulümle insanları asimile etmek, yalan ve iftiralarla insanları kendi dini mekanlarına çekmeye kalkmak en büyük zulümdür, suçtur, vebaldır.
Amaç Allah’a iyi bir kul olmak ise; O zaman insanlar birbirlerinin inancına saygı duymalı, herkes inancı doğrultusunda ibadetini yerine getirebilmeli. Bu doğrultuda saygı ve hoşgörü içinde ibadetler yerine getirilirse o zaman kötülüklerin olacağına ihtimal vermiyoruz. Bunun aksisi veya kendi inacını bir diğerinden üstün görme zihniyeti; şiddeti, zulümü getirdiği gibi yan yana yaşamayı da bir o kadar zorlaştırır. Dileğimiz iyi niyetin her daim üstün gelmesidir.
|