Ozon - Oksijen Tedavisi
Diğer sık kullanılan adları: oksijenasyon tedavisi, hiperoksijenasyon, biyooksidatif tedavi, oksidatif tedavi, ozon tedavisi, otohemoterapi, hidrojen peroksit tedavisi, oksidoloji, oksi-tıp.
Bilimsel/tıbbi adları: O3 (ozon), H2O2 (hidrojen peroksit)
Tanımı
Oksijen salımı yapan maddelerin vücuda verilmesi ile kanda oksijen düzeyini artırarak etki oluşturmayı hedefleyen bir tedavi metodudur. Uygulanan ekstra oksijenin vücutta hastalığa neden olan hücreleri yok etme kapasitesini artırdığına inanılmaktadır. Oksijen tedavisinde en sık kullanılan bileşiklerden ikisi hidrojen peroksit ve oksijenin kimyasal yönden aktif bir formu olan ozondur. Bu tedavi tipi, oksijenin yaygın tıbbi kullanım yolundan (solunan hava içerisindeki oksijen miktarının artırılması) farklıdır. Ayrıca, basınçlı oksijen gazının kullanıldığı hiperbarik oksijenden de farklıdır.
Genel Özet
Eldeki bilimsel kanıtlar oksijen salımı gerçekleştiren kimyasalların insan vücuduna verilmesinin kanser tedavisinde etkili olduğu görüşünü desteklememektedir. Bunun tehlikeli olması bile mümkündür. Bu yöntemin kullanılması sonucu hastanın kaybedildiği durumlar bildirilmiştir.
Kullanımı nasıl tanıtılıyor?
Değişik oksijen tedavisi türleri, aralarında belli kanser tipleri, astım, amfizem, AIDS, artrit, kalp ve damar hastalıkları, multipl skleroz ve Alzheimer hastalığının da olduğu onlarca hastalık için alternatif tedavi olarak tanıtılmaktadır. Ancak bu hastalıkları iyileştirdiği yönünde kabul gören bilimsel kanıt elde edilememiştir. Birkaç olgu sunumu ve az sayıda olumlu yönde yayınlar ise son derece kuşku taşır.
Yöntemin bazı destekçileri kanser hücrelerinin düşük oksijenli ortamlarda büyüdüğünü iddia etmektedir. Bu kişilere göre vücuda oksijen ilave edilmesi kanser hücrelerinin yaşayamadığı, oksijen yönünden zengin bir ortam oluşturuyor. Bu tedavi türünü destekleyenlerin iddiasına göre tedavi vücuttaki tüm hücreler için enerji artışı sağlıyor, antioksidan üretimini teşvik ediyor ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Yöntem ne içeriyor?
Ozon gazı hava veya sıvılarla karıştırılarak vücuda verilebilmektedir. Basınç altında rektum, vajina veya vücuttaki diğer boşluklardan içeri verilerek veya kas içine veya deri altına enjekte edilerek uygulanmaktadır. Otohemoterapi diye adlandırılan bir yaklaşım kapsamında uygulayıcı ozonu özel bir cihaz kullanarak hastadan alınmış bir miktar kan içerisine ilave eder. Sonra bu kan hastanın vücuduna geri verilerek yöntem uygulanır.
Konvansiyonel tıpta ve ilk yardımda, derideki yaralara seyreltilmiş hidrojen peroksit çözeltisi uygulanmaktadır. Bazı uygulayıcılar makattan, vajinal, nazal sprey veya kulak damlası olarak kullanımını da
önermektedir.
Tedavi sıklığı birkaç hafta boyunca haftada üç defa ila birkaç ay boyunca haftada bir defa arasında değişen uygulamalar şeklindedir.
Geçmişi nereye dayanıyor?
Oksijen salımı gerçekleştiren maddelerin vücuda verilmesi yönteminin geçmişi birçok değişik kaynağa uzanıyor. Ozona duyulan ilgi 1800’lü yılların ortalarında Almanya’da kanı saflaştırdığının iddia edildiği günlere kadar gidiyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında ozon doktorlarca yaraların, ayak donmasının ve zehirli gazın etkilerinin tedavisinde kullanılmıştır. 1920’lere gelindiğinde ozon ve hidrojen peroksidin deneysel olarak grip tedavisinde kullanıldığını görüyoruz.
Oksijen salan maddelerin tıbbi kullanımına ilişkin en eski anlatımlardan biri Dr. I.N. Love’ın Amerikan Tıp Derneği Dergisinde 1888 yılında yayınlanan bir makalesidir. Makalesinde Dr. Love hidrojen peroksidin difterili bir çocukta burundan ve gırtlaktan irinin giderilmesinde faydalı olduğu bir olguyu tarif ediyor ve hidrojen peroksidin “rahim kanserinde; temizleyici, koku giderici ve iyileşmeyi uyarıcı” olarak kullanımını tavsiye ediyor. Ancak bu yayında hidrojen peroksitle tedavi edilen hastaların plasebo gruba göre daha uzun mu yaşadığı veya hidrojen peroksidin rahim kanserlerinin küçülmesine veya kaybolmasına sebep olduğuna dair detaylar yer almıyor. 1920 yılında hidrojen peroksit enjeksiyonlarının bir viral pnömoni salgını sırasında hastaları tedavi etme amacı ile kullanıldığı bilinmekle birlikte yararı konusunda bilgi sınırlıdır.
1919 yılında Detroitli bir hekim olan Dr. William F. Koch, kansere tek bir toksinin sebep olduğunu ve hastalığın bu toksinin giderilmesiyle önlenebileceği veya geri döndürülebileceğini öne sürmüştür. Bunu başarmak için Dr. Koch hastalarda kas içine enjekte edilebilen glioksilit adlı bir oksijen bileşiği geliştirdiğini iddia etmiştir. Dr. Koch ve takipçileri glioksilidin (glyoxylide) kanser hücrelerini oksijen absorbe etmeye zorladığını ve bunun da kansere sebep olan toksinin vücuttan atılmasına yardımcı olduğunu iddia etmiştir. 1942 yılında ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) Dr. Koch’a glioksilitle ilgili yalan iddialarda bulunduğu suçlamasını yöneltmiştir. Mahkeme FDA’nın suçlamalarını kabul etmiş ve 1963 yılında Kaliforniya Kanser Danışma Konseyi glioksilit tedavisinin “kanserin tanısı, tedavisi, hafifletilmesi ya da iyileştirilmesi açısından hiçbir değerinin olmadığı” yönünde bir rapor yayınlamıştır. Sonraki araştırmacıların çalışmalarında glioksilidin gerçekte hiç var olup olmadığı doğrulanamamış ve teorik fiziksel kimyacılarının çalışmaları Koch’un iddia ettiği kimyasal yapının var olmasının mümkün olmadığını göstermiştir. Buna karşın bazı alternatif tıp siteleri glioksilidi hala kanserin çaresi olarak tanıtmaya devam etmekteler.
1930’larda, solunum enzimleri üzerindeki araştırmaları nedeniyle 1931 yılında Nobel Ödülüne layık görülen Dr. Otto Warburg kanser hücrelerinin solunum hızının diğer hücrelerden daha düşük olduğunu keşfetmiştir. Bundan, kanser hücrelerinin düşük oksijenli ortamlarda büyüdüğü ve dolayısıyla oksijen düzeyinin artırılmasının bunlara zarar vereceği hatta öldürebileceği çıkarımında bulunmuştur. Günümüzde ozon tedavisi pratisyenlerinin çoğunun taşıdığı inancın temelinde Dr. Warburg’un kansere ilişkin teorileri yatmaktadır. O günden bugüne sağlanan teknik ilerlemeler kanser hücrelerinin oksijeni nasıl kullandığına dair çok daha fazla bilgi sağlanmış olup ortamda daha fazla oksijen olsa bile bu durum kanser hücrelerinin yok olmasına neden olmamaktadır.
Günümüzde uygulanan ozon tedavisi kullanımının büyük kısmının kökeni emekli bir lise öğretmeni ve eski bir Ordu papazı olan Peder Richard Wilhelm’e dayanmaktadır. Kendisi, Mayo Klinik’in deneysel bakteriyoloji bölümü başkanı Dr. Edward Carl Rosenow ile olan ilişkisi yoluyla, hidrojen peroksidin iyileştirici etkisini keşfettiği iddiasında bulunmuştur. Dr. Wilhelm birçok hastalığa karşı hidrojen peroksidin içilmesini önermiştir. Bu uygulama kabul görmemiş ve katkısı gösterilememiştir.
Kanıtlar nelerdir?
Eldeki bilimsel kanıtlar vücuttaki oksijen düzeyini artırmanın kanser hücrelerine zarar verdiği veya öldürdüğü iddialarını desteklememektedir. Kan akışı zayıf olduğundan bir tümörün ortasındaki kanser hücreleri etrafındaki oksijen düzeyini yükseltmek kolay değildir.
Sağlık alanında dolandırıcılık üzerine yazılar yazan Dr. Stephen Barrett’in bildirdiğine göre Dominik Cumhuriyeti’nden bir araştırmacı kliniğinin ozon gazını kullanarak on üç kanser hastasını tedavi ettiği iddiasında bulunmuştur. Bir araştırmacı haber grubu sonradan bu hastalardan ikisinin kanserden öldüğünü, üçüne ulaşılamadığını, ikisinin görüşmeyi reddettiğini, üçünün hayatta, ancak halen kanser hastası olduğunu ve üçünde ise hastaların gerçekten daha önce kanser olup olmadıklarının anlaşılamadığını ortaya çıkarmıştır.
Bazı araştırmacılarca oksijen tedavisinin radyasyon tedavisine eklenmesini araştırmıştır. Bazı hastalar bundan fayda sağlamış gibi görünse de birçoğunda bunun bir faydası görülmemiştir. Oksijen tedavisi ile belli kemoterapi ilaçlarının birlikte kullanımının kanser hücreleri üzerindeki etkileri bazı laboratuar testleriyle araştırılmıştır, ancak bunun bir faydasının olup olmadığını söylemek için henüz çok erkendir. Cancer Journal for Clinicians dergisinde yer alan bir makaleye göre doğrudan tümörlerin içine veya kan içerisine hidrojen peroksit enjekte ederek hastaları tedavi etmeye çalışmak etkisiz olmuştur.
2008 yılında gerçekleştirilen bir çalışmada tavşanlardaki tümörlerin bazıları hiçbir tedavi olmadan kendiliğinden kaybolmuş, ancak normal oksijen verilenlerde daha fazla tümör kaybolmuştur; ozon verildiğinde ise kaybolan tümör sayısı daha da artmıştır. Bu çalışmada oksijen ve ozon tavşanların karınlarına (peritoneal boşluk) enjekte edilmiştir. Ancak, bu tümörlerin insanlardaki kanserle ilgili olduğu halen kanıtlanabilmiş değildir.
Ozon tedavisine ilişkin 2001 yılında gerçekleştirilen bir incelemede “ozon tedavisi üzerinde kapsamlı klinik çalışma sayısı az, yayınlanmış olanlar etkili olduğuna dair bir kanıt ortaya koyamamış ve daha fazla olumlu kanıt ortaya çıkana kadar ozon tedavisinden kaçınılmalı” sonucuna varılmıştır.
Potansiyel sorun veya yan etkileri var mı?
Tıp literatüründe, oksijen salımı gerçekleştiren maddelerin vücuda verilmesiyle doğrudan bağlantılı hasta ölümü olguları mevcuttur.
Hidrojen peroksit, özellikle de bazı sağlıklı beslenme mağazalarında satılan konsantre çözeltiler halinde yutulduğunda zararlı olabilmektedir. Gıda kalitesinde hidrojen peroksit FDA tarafından gıda yüzeylerinin temizliğinde ve gıda üretiminde belli ağartma işlemleri için onaylanmıştır. FDA, gıdada kalabilecek peroksit kalıntılarının gıda tüketiciye ulaşmadan önce oksijen ve su olarak parçalanmasını istemektedir. Gıda kalitesinde hidrojen peroksidin içilmesi kusmaya, gırtlakta ve midede şiddetli yanmaya, hatta ölüme yol açabilir. Gözle doğrudan teması halinde korneaya zarar verebilir ve körlüğe yol açabilir. Gıda kalitesinde hidrojen peroksidin deriyle teması su toplama veya yanmaya yol açtığı gibi buharının solunması da zararlı olabilmektedir.
Hidrojen peroksit enjeksiyonlarının tehlikeli yan etkileri olabilmektedir. Kanda yüksek düzeyde hidrojen peroksit bulunması kan akışını bloke ederek kangren ve ölüme yol açabilecek oksijen kabarcıklarına yol açabilir. Hidrojen peroksit enjeksiyonu sonrasında kan hücrelerinde tahribat olduğu da bildirilmiştir. Ayrıca bazı insanların hidrojen perokside karşı ciddi alerjik reaksiyonları olabilir. 1993 yılında yayınlanan bir inceleme makalesinde de vücut dokularında fazla oksijen olmasının genetik materyale zarar verip anormal büyümeye yol açabileceği yönünde araştırma kanıtlarına ulaşılmıştır.
Ozon tedavisine yönelik 2001 yılında yayınlanan bir incelemede “Ozon tedavisinin riskleri bu yöntemin savunucuları tarafından küçümsenmektedir. Ne var ki, aralarında hepatit ve en az beş ölüm olayının da bulunduğu çok sayıda ciddi yan etkiler bildirilmiştir."
Fetüs üzerindeki olası etkileri bilinmediğinden, gebe ve emziren kadınlar bu yöntemi kullanmamalıdır. Yalnız bu tedaviye güvenilerek bilimsel tıbbi kanser tedavi yöntemlerini uygulamamak veya geciktirmek sağlık yönünden ciddi sonuçlara yol açabilir.
Ozon tedavisinin uygulandığı ülkeler
Ozonun terapötik kullanımı İngilizce konuşulan hiçbir ülkede, hiçbir sağlık yetkili makamı veya tıp derneği tarafından onaylanmamıştır ve birçok ABD eyaletinde ozon jeneratörlerinin pazarlanması ve ozon tedavisiyle ilgili klinik çalışmalar ve araştırmalar için bile olsa tıbbi kullanımı yasaktır. ABD’de, yakın geçmişte yürürlüğe geçen alternatif tedavi düzenlemesi ozon tedavisini bazı eyaletlerde uygulanmasını serbest kılmıştır. İtalya, İsviçre, Avusturya ve Almanya’da önemli sayıda doktor tarafından tamamlayıcı özelliğiyle kullanılmış olmasına rağmen bu ülkelerde halen popüler destek kazanmamıştır, sağlık sigortaları tarafından karşılanmamaktadır ve saygın tıp okullarının müfredatında bulunmamaktadır. Ozon tedavisini Alman sağlık sigorta şemalarına sokma önerileri, kanıtsal temelini sorgulayan farmasötik araştırıcılar tarafından sert itirazlara yol açmıştır. Bulgaristan, Küba, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, Yunanistan, İsrail, İtalya, Japonya, Malezya, Meksika, Polonya, Romanya, Rusya, İsviçre, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ukrayna gibi ülkelerde ozon tedavisi açıkça yasak değildir.
Sonuç ve halkımıza öneri
Amerikan Kanser Vakfı, hastalara ozon tedavisi konusunda uyarıda bulunmakta ve ozonun kanser tedavisinde etkili olduğuna dair kanıt olmadığı ve zarar verici etkilerinin olabileceği konusunda ısrar etmektedir. İngiltere ve Avustralya’daki diğer sektör görüş liderleri 2001 yılında ozonun kanser hastalarındaki potansiyel yarar ve zararları hakkında bilginin yeterli olmadığını savunmuştur. Tıbbi Onkoloji Derneği olarak ozon tedavisi için kanser tedavisi, kanserden korunma ve tedavi yan etkilerini azaltma gibi etkilerine yönelik kanıtları yeterli bulmamaktayız. Bu yönde tanıtım ve uygulamaların hastalara faydalı olmasından çok olası yan etkilerini de göz önünde bulundurarak hastalarımıza sağlık ve ekonomik açıdan zarar verebileceğini düşünmekteyiz.
Ülkemizde kolay kazanç alanı ve ticari bir sektör olarak görülen ve hızla artan ozon tedavi merkezlerinin aktivitelerini derneğimiz olarak yakından izlemekteyiz. Tıbbi Onkoloji Derneğinin toplumsal sorumluluğu doğrultusunda bireyleri (hasta ve/veya sağlıklı) koruyabilme adına ozon tedavisi uygulayıcılarını uyarmakta ve bu yöntemin tatmin edici bilimsel bir kanıt sunulmadığı sürece uygulamasının sakıncalı olabileceğini duyurmaktayız. Ülkemizde ozon tedavisi tanıtımı amacı ile kanserli hastalara yönelik bir strateji izlenmesi durumunda yasal başvurularda bulunmaya ve herhangi bir hasta ve sağlıklı bireyin ozon tedavisi sonucu karşılaştığı yan etki durumda derneğimize başvurması halinde hatalı tıbbi uygulama nedeniyle derneğimiz hukuksal imkanları oranında hastaların yanında olacağını bildirmek isteriz.
Sonuç olarak günümüze kadar elde edilen bilimsel veriler doğrultusunda bu tedavi yöntemi kanser hastalarına alternatif veya destek tedavi yöntemi olarak tavsiye edilemez.
Tıbbi Onkoloji Derneği
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|