Körlerin Eğitimi-Braille Alfabesi
Bundan yaklaşık 200 yıl öncesine kadar körlere hiçbir şey öğrenemeyen ve hiçbir için bakımevleri kuruldu, ama 18. yüzyıl sonlarına kadar eğitimleri konusunda hiçbir çaba gösterilmedi.
1771'de Valentin Hauy adında bir Fransız, bir panayırdaki kalabalığın körlerle nasıl alay ettiğini gördükten sonra yaşamını körlerin eğitimine ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine adadı. Bir süre sonra, François Lesueur adında kör bir çocuğu yanına alarak eğitmeye başladı. Bu konudaki en büyük güçlük, okumayı öğretebilmek için uygun bir yöntem bulmaktı. Körler yollarını el yordamıyla buldukları için dokunma duyuları çok gelişmiştir. Hauy'den önce de birkaç kişi körlere dokunma yoluyla okuma öğretmek üzere girişimde bulunmuştu. Bunun için ya tahta levhalar üzerine oyulmuş ya da tahtadan ve kurşundan yapılmış harfler kullanılıyordu. Körler bu harflere parmaklarıyla dokunarak biçimlerini tanıyor ve sözcükleri heceleyerek okumayı öğrenebiliyorlardı. Valentin Hauy, bir rastlantı sonucunda daha iyi bir yöntem buldu.
Bir gün Hauy yazı yazarken, kör öğrencisi François ona yardım etmek için masasının üzerindeki bazı kâğıtları toplamaya başladı. Bunların arasında, üzerine kabartma baskı yapılmış bir karton kapak da vardı. Parmaklarını kabartma harflerin üzerinde dolaştıran François'nın yazıyla ilgilendiğini fark eden Hauy, bu tip baskıların körler için çok daha elverişli olduğunu düşündü. Böylece, görmeyen öğrencilerinin yardımıyla yeni bir kabartma baskı yöntemi geliştirerek bazı kitapları bu teknikle bastı. 1784'te de Fransız hükümetinin desteğiyle ilk körler okulunu kurdu. Birkaç yıl içinde, körlerin okuma yazma öğrenebileceklerini, müzik aletlerini çalabileceklerini ve el sanatlarında ustalaşabileceklerini kanıtladı.
1847'de İngiliz eğitimci William Moon başka bir kabartma baskı tekniği geliştirdi ve Hauy'nin baskısından daha kolay okunacağı umuduyla alfabenin harflerini biraz daha basitleştirdi. Ama Moon'un baskısı kör çocuklar için umduğu kadar elverişli olmadı. Gene de, okuma yazmayı öğrendikten sonra görme duyularını yitirdikleri için alfabeyi bilen kişiler bugün bile Moon harfleriyle basılmış kitapları sınırlı da olsa kullanmaktadırlar.
Bu kabartma baskıların hepsi çok ağır okunuyordu ve bu yöntemle yazı yazmak pek kolay değildi. Hauy'nin kör öğrencilerinden Louis Braille (bak. Braille, LOUIS), harflerin yerini kabartma noktaların aldığı yeni bir sistem geliştirmeye çalıştı ve 1829'da, bugün de kullanılan Braille alfabesini hazırladı. Sonradan bu yöntemde bazı değişiklikler yapılarak oluşturulan başka alfabeler de bir süre kullanıldı. Ama günümüzde, Türkiye'de, bir çok Avrupa ülkesinde ve ABD'de körlerin eğitiminde yalnızca Braille alfabesi kullanılmaktadır.
Braille alfabesinde her harf, sayıları l'den 6'ya kadar değişen kabartma noktalarla belirtilir. Bu noktalar ikişer ikişer yan yana ve üç sıra halinde dizilerek "Braille hücresi" denen bir dikdörtgen oluşturur. Örneğin en üst sıranın solundaki tek bir nokta A harfini belirtir. Bunun altına bir nokta eklendiğinde B, yanına bir nokta eklendiğinde de C olur. Böylece, altı noktanın değişik düzenlemeler içinde yerleştirilmesiyle 63 ayrı karakter elde edilir. Bunlardan 26'sı harf, 10'u noktalama işaretleridir. Geri kalan simgeler ise "lık, tik, mek, mak" eklerini ya da çok sık kullanılan kısa sözcükleri yazmak için bir tür steno olarak kullanılır. Örneğin "ben" ya da "her" sözcüklerini her seferinde üç ayrı harfle yazmak yerine bu sözcüğü tek bir dikdörtgende belirtmek daha basittir. Ayrıca matematik ve müzik işaretleri için de özel kodlar vardır.
Braille yazısı, kabarık noktaların okunan yüzde yer aldığı kalın ve özel kâğıtlara basılır. Bu yüzden, Braille alfabesiyle basılan kitaplar çok kalın ve pahalıdır.
Ne var ki, pek çok kişi parmaklarıyla dokunarak okumayı olanaksız bulduğundan Braille alfabesi de körlerin eğitim sorununa tam bir çözüm getiremedi. Bugün pek çok yapıt "konuşan kitap" denen özel bandlara kaydedilmekte ve istendiğinde özel aygıtlarla dinlenebilmektedir.
Günümüzde birçok ülkede görme özürlü çocuklar için özel okullar kurulmuştur (bak. ÖZÜRLÜLERİN EĞİTİMİ). Bu okullarda da normal ders programı izlenir, ama uygulanan eğitim yöntemleri oldukça farklıdır. Okuma yazma eğitiminde Braille alfabesi kullanılırken, harita ve şemalar da kabartma taslaklar üzerinden öğretilir. Gören çocuklarla birlikte normal okullarda eğitim gören kör çocuklar ise bazı yardımcı aygıtlar kullanmak zorundadırlar. Çalışmalarında en büyük yardımcıları da teypleridir. Ayrıca hemen hemen bütün körler yazı makinesi kullanmayı öğrenirler.
Okullarını bitirdikten sonra avukatlık ya da bilgisayar mühendisliği gibi bir meslek edinmek üzere üniversite ve yüksekokullara devam eden görme Özürlüler Opticon ya da Kurzweil makinesi gibi çağdaş aygıtlardan yararlanırlar. Bu makineler, yazılı ve basılı metinleri bir ışın demetiyle tarayarak "okur" ve harfleri ya dokunmayla anlaşılabilecek Braille simgelerine ya da konuşma sesine dönüştürür.
Görme özürlülerin yalnızca eğitimlerini değil spor ve eğlence gereksinimlerini de karşılamak gerekir. Körler özellikle satranç, domino, dilmece gibi dokunarak oynanan oyunlara kolay uyum sağlarlar. Ayrıca Braille ya da Moon yöntemiyle hazırlanmış kabartma oyun kâğıtlarıyla çeşitli oyunlar oynayabilirler. Yüzme, yelken, ata binme gibi sporları yapabilen, dans öğrenen ve çeşitli müzik aletlerini çalabilen pek çok görme özürlü vardır.
Körlerin en büyük sorunlarından biri, özellikle büyük kentlerde tek başlarına dolaşmaktır. Bazıları, yalnızca bir bastonla önlerindeki engelleri yoklayarak bunu yapabilir. Bu beyaz bastonlar genellikle yaşlıların yürümek için kullandıkları gibi sıradan bir bastondur.
Bunun yanı sıra, yolda bir engel olduğu zaman sesli bir uyarı işareti veren özel elektronik donanımlı bastonlar da vardır.
Bazı körler de yollarını bulmak için kılavuz köpeklerden yararlanır. Bu köpekler kişiliklerine ve zekâlarına göre özel olarak seçilip eğitilir. Alman çoban köpekleri ile Labrador köpekleri bu amaca en uygun köpeklerdir;
ama iri yapılı başka köpek soyları da kılavuz olarak eğitilebilir. Her köpek dört ay kadar eğitildikten sonra, gözleri görmeyen sahibiyle tanıştırılır. Daha sonra, birbirlerine iyice alışmaları için köpek ile sahibi birkaç haftalık ortak bir eğitimden geçirilir. Bu sürenin bitiminde, köpek kendisinden beklenen kılavuzluk görevini kavrayarak kalabalıkta sahibine yol gösterir ve caddede karşıdan karşıya geçerken yol boşalıncaya kadar bekler.
Ayrıca bazı ülkelerde görme özürlülere birçok işlerinde yardımcı olan gönüllü kuruluşları, yardım dernekleri ve özel hizmet büroları vardır.
Körler arasından, bu özürlerine karşın çok verimli bir yaşam süren ve olağanüstü işler yapmayı başaran pek çok insan çıkmıştır. Örneğin, çağdaş halk şairlerinin en büyüklerinden biri sayılan Âşık Veysel 7 yaşından 79 yaşma kadar hiç görmeden yaşadı {bak. ÂŞIK Veysel). Büyük İngiliz şair John Milton ise İngiliz edebiyatının en uzun ve görkemli şiiri olan Kayıp Cennet'i {Paradise Lost) 40 yaşlarında kör olduktan sonra yazdı {bak. MlLTON, John). ABD'de yaşayan kör, sağır ve dilsiz Helen Keller da bu özürlerini yenmek için en büyük savaşımı veren örnek kişilerden biridir. 19 aylıkken geçirdiği bir hastalık sonucunda görme, işitme ve konuşma yetilerini yitiren Helen Keller, görme özürlü olan özel öğretmeni Anne Sullivan'ın desteğiyle bütün bu güçlükleri yenmeyi başardı. Okumayı, yazmayı, konuşmayı ve birkaç yabancı dili öğrendikten sonra kitaplar yazdı, dünyanın birçok ülkesini dolaşarak konferanslar verdi ve yaşamını özürlülerin eğitimine adadı {bak. KELLER, Helen).
|