Alıntı:
Jigsaw44 Nickli Üyeden Alıntı
"Ve de Mü'min kadınlara söyle, bakışlarından bir kısmını sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Doğal olarak görünmesi gerekli olanlar dışında, ziynetlerini açığa vurmasınlar. Örtüleri ile göğüslerini örtsünler . Ziynetlerini; kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınların tamamı, yeminle sahip oldukları , kadına ihtiyaç duymayan erkek hizmetliler, kadınların avret yerlerinin henüz farkında olamayan çocuklar hariç, açığa vurmasınlar. Korudukları ziynetleri bilinsin diye, ayaklarını vurmasınlar . Ey mü'minler! Hepiniz topluca Allah'a tevbe edin. Umulur ki kurtuluşa erersiniz."
Nur Suresi 31. Ayet
Bu ayette birçok diyanet çevirisinde örtünmek, başörtü diye geçer.
Nur suresinin 31. ayetinde ayrıntıları ile açıklanan örtünme koşullarından anlıyoruz ki, 'örtünme' herkese karşı değildir. Ev içi ilişkilerde örtünme; kadının karşısındaki insanda şehvet duygusunu uyandırmayacak biçimde giyinmesidir. Şehvet duygusunu kamçılayan 'ziynet yerleri'dir. Nur suresinin 31'inci ayetine göre, kadının ziynet yeri, yakadan sonra başlayan yer ya da başka bir yorumla, göğüs çaprazından sonrası.
Nur suresinin 31. ayetinde, 'Gizledikleri süslerinin bilinmemesi için, ayaklarını yere vurmasınlar' deniyor.
Kim ayaklarını yere vurmayacak? Kadınlar. Niye vurmayacaklar? Gizledikleri süslerinin bilinmemesi için. Ayaklarını yere vurdukları zaman, hangi süsleri belli olur? Göğüsleri.
Çünkü ayaklar yere vurulunca, titreyerek varlıklarını belli eden tek kadın uzvu göğüslerdir. Ve bu kadın uzvunu Kuran, aynı ayette, 'gizledikleri süslerinin bilinmemesi için' diye niteliyor.
Peki bunca açıklamaya rağmen nasıl oluyor da birçok tercüme de kurandaki örtünmeye başörtüsü deniliyor?
Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki "himar" kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa himarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Himar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer "himar" kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi "himarürres" gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece "res" kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan "himar" ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı 'res' ile vurgulanır.
|
nur suresi 31. ayette baş krlinesi gecmiyor diye ayeti nasil tahrif ettiginin yada ettiginizin ispatidir....
yazi uzun oldugu icin kopyaladim( ben cok zorda kalmazsam yapmam)...
Nûr: 31. Âyetin, وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ cümlesini, aşağıdaki gibi açıklamıştır:
"Yadribne bi humurihinne alâ cüyûbihinne”
Yadribne: Salsınlar, sarkıtsınlar, vursunlar.
Bi-humurihinne: Saçlarını
Alâ cüyûbihinne: Cüyûplarına
Bi-humuri-hinne
Bi: Sanskiritçe bir ek, besmelenin başındaki “Bi”gibi.
Humur: “Saçlar” demek, Sanskritçe bir kelimedir, Arapça değildir.
Hinne: -ını, -unu şeklinde ektir. “Saçlar” kelimesini “saçlarını” yapar.
Bu açıklamalarından sonra, Kur'ân'da, Müslüman kadınlar için kesinlikle saç, baş örtme emri olmadığını ısrarla belirtiyor. Âyette de "onlar saçlarını cuyûblarına (göğüslerine vb) sarkıtsınlar" şeklinde bir anlam bulunduğunu belirtiyor!
Nûr: 31'deki Tahrifâta Cevap:
Aman Allah'ım, bunlar nasıl açıklamalardır! Sözde, Âyetlerin, Arapçalarından açıklama yapılıyor, ama hepsi yanlış! Arapça bilmeyen arkadaşların sakın kafası karışmasın, mealleri beğenmeyip, sözde Arapça'dan açıklama yapan arkadaşımızın, Arapça bilmediğine ben eminim! Normal bir Arapça bilen, sıradan bir Arapça talebesi bile buradaki hurafe fikirleri, Kur'ân ve Arapça adına gerçekleştirilen iftiraları ve tahrifatları anında fark eder.
Saç örtmek farz değilse, kadınların başörtülerini nerelerine sarkıtacaklarına dair muhkem bir Âyetin Kur'ân'da yer almasına gerek var mıydı, sorusu bile bu arkadaşın açıklamalarını çürütmeye yeterli olur ama biz yine de cevap vermek istiyoruz.
Bir kere Âyetin ilk kelimesi; yadribne değil "ve'l yadribne" şeklindedir. Ve emr-i ğaibtir.
Ve'l yadribne'nin kökü da-ra-be fiilidir, "bi" ve "alâ" harfi cerleriyle kullanıldığında; "bi", ismin -i hâlini,"alâ" da ismin -e hâlini verir. Yani bir şey-i bir şey-e sarkıttı, kapattı demektir.
Âyetin anlamı:
"Başörtülerini gerdanlarına (göğüslerine) kapatsınlar (sarkıtsınlar)" demektir.
Ve'l yadribne'nin sonundaki "ne" eki; cem'i, müennes, ğâibe zamiridir. Her hâlükârda fiile bitişik olur.
"Humur" kelimesine "saçlar" anlamı veren bir Arap dili otoritesi varsa, söyleyin de biz de öğrenelim. Ve o adama ilmî cevap verelim. Lisânu'l Arab eserini temel kaynak alarak... Zira Arap dilinde, İbn-i Manzûr'un Lisânu'l Arab'ı, en temel ve en kapsamlı eserdir. Okuyabiliyorsanız, açın bakalım bu kelimeye “saç” anlamı veriliyor mu?
Humur kelimesi çoğul bir kelimedir ve Hımâr kelimesinin cem'idir; başörtüsü demektir. “Kitâb-Kütüb” veznindedir. Hımâr; Mufâa'le bâbından olan Hâ-me-ra fiilinin masdarıdır. Bu kelime, "Hamr" (şarap, içki) kökünden gelir. Bu fiil (خَمَرَ يَخْمُرُ), Binâsı itibariyle "feale-yef'ulu" sîğasında birinci bâbdandır ve "örtmek, gizlemek" anlamına gelir.
Peygamberimiz bir Hadiste; والْخَمْرُ ماَ خاَمَرَ الْعَقْلَ "Hamr, aklı örten şey (içki)dir" (Buhâri, Eşribe, 5, H. No: 5588) buyurmuştur. Hamr, aklı örten (saklayan, perdeleyen, gideren) şey; hımâr ise saçı, başı örten ve perdeleyen şeydir. Başka anlamı varsa nerede yazıyor ve kim söylemiş, gösterin? Ben söylüyorum diyorsanız, biz almayalım. Bektâşî’nin abdestsiz namaz kılıp da "ben yaptım oldu" demesine benziyor, sizin işiniz!
Humur kelimesinin anlamını ben size yazayım. Hem sizin, hem de okuyucular için açıklayıcı bilgi olsun.
والخمر : جمع خمار وهو ما تغطى به المرأة رأسها
Âyetler üzerinde bu kadar pervasızca konuştuğunuza göre, yazdığımı harekesiz de okursunuz diye, hareke koymadım! Zira siz bırakın Arapça'yı, Sanskritçe’den bile haberdarsınız!
Anlamını biz verelim: "Humur: Hımâr'ın çoğul halidir. O da, kadının kendisiyle başını örttüğü şeydir." Başı örten şeye ne denir sizce? Tabii ki, başörtüsü denir. Başta da, saçlar bulunur. Dolayısıyla Allah, mü’mine hanımlara saçlarını örtmelerini emretmektedir.
Siz de bize bir Humur tarifi yapar mısınız? Arapça, Sanskritçe ya da Türkçe fark etmez. Yeter ki kaynağı olsun! Bu kelimenin Sanskritçe olduğunu neye göre söylüyorsunuz? Arapça'da "saç" anlamına gelen kelimenin "şa'r" olduğunu söylemişsiniz ve "bu kelime, Arapça değil" demişsiniz! Yani demek istediğiniz şey, bu Âyette "saç" kelimesi geçmediği için, "saç" örtme emri de yok, diyorsunuz. Buna gerekçe olarak, birebir "saç" anlamını ifade eden kelimenin olmadığını söylüyorsunuz, bu iddianız, Arapça'yı bilmemenizden kaynaklanmaktadır. Diğer bir iddianız da, "şa'r" kelimesi "saç" anlamına gelen bir kelime olduğuna göre, o kelime de burada yok şeklinde sathî (yüzeysel) bir yaklaşım ortaya koyuyorsunuz! Oysa bu yaklaşımların ne kadar yanlış olduğu erbâbınca ma'lûmdur!
Arapça'da elfâz-ı müterâdife (anlamdaş) yani lafızları farklı ama anlamları aynı olan kelimeler vardır. Aynı şekilde elfâz-ı müştereke (sesteş) yani lafzı tek ama anlamı çok olan kelimeler de vardır. Yani bir anlamı ifade etmek için lafızları birbirinden farklı olan birçok kelime de bulunabilir, tek bir lafız birçok farklı anlamları da ifade edebilir. Bu durum, meselenin diğer yanı! Bu bahsettiğimiz durum Kur'ân ve Hadislerde de sıkça geçmektedir. Bundan dolayı da, bu mesele, Usûl ilminin önemli mevzularından birisidir. Biz asıl mevzuumuza devam edelim...
"Bi" harfinin Sanskritçe'de bir harf olduğunu söylemekle bir ilk olmaya mı çalıştınız? Arapça bilenler varsa, onları, “bu kelime Sanskritçe” diyerek mi susturmayı düşündünüz? Bu harfe, harf-i cerr denir ve isimlerin başına gelir, sonlarını kesre harekesine çevirir. Vad' diye bir ilim vardır ki, o ilme göre; harflerin anlamları ve kullanıldıkları yerlerde ne anlam taşıdıkları ele alınır ve ilim talebesine öğretilir. "Bi" harf-i cerrini de, Sanskritçe ilan ettiniz ya? Size ne diyebiliriz ki, çok ilginç fikirler taşıyorsunuz.
"Alâ cüyûbihinne" kelimesine anlam bulamamışsınız sanırım, cuyûplarına demişsiniz! Arapçayı Arapçayla mı anlamlandırıyorsunuz?"Âlâ" harf-i cer ve "üzerini, üzerine" anlamına gelmektedir. Cuyûb kelimesi isim olduğu için de "Âlâ cuyûbihinne" derken kelimenin sonunu yani "ba" harfini kesre yapmıştır. Yani Türkçe'ye göre söylersek "i" sesi verdirmiştir.
Cuyûb kelimesi ceyb kelimesinin çoğuludur ve göğüs, yaka, gerdan anlamlarına gelir.
"Hinne" yani cuyûbihinne'nin sonuna bitişen muttasıl (bitişen) zamir'in hinne şeklinde okunmasının nedeni kelime başındaki harfi cerr denen alâ'dır. Aslı hünne'dir.
"Hinne : -ını, -unu şeklinde ek" demişsiniz!
Bilakis, "hünne"; cem'i, müennes, ğâibe zamiri (çoğul gaip kadınlar zamiri)dir ve "onlar" anlamındadır. Alâ cuyûbihinne'ye kırık mana verirsek "o bayanların göğüslerinin üzerine" demektir. Anlamı toparlarsak, "göğüslerinin üzerine" şeklinde, sondaki zamiri ismin içine derc ederiz. Belağatta da bir kâidedir bu. "Onların kalemi" demeyiz, "kalemleri" deriz.
Bu açıklamalardan sonra, Âyetin doğru anlamı anlaşılmış olmaktadır. Sizin de takdir edeceğiniz gibi, Âyetten; "saçlarını, göğüslerine ya da boyunlarına sarkıtsınlar" gibi ilme zıt olduğu kadar, mantığa da zıt bir mana çıkmaktadır. Bu, yaklaşım tarzı tam bir mantık çıkmazıdır! Bu durumda, saçları, göğüs ya da boyun üzerine sarkıtmanın amacı nedir? Amaç, göğüsleri kapatmak ise, neden bu işlevi tam gören bir örtü emredilmesin? Emrediliyorsa -ki emrediliyor-, bu durumda başörtüsüyle ya da başı örten geniş bir örtüyle göğüs, gerdan, boyun ve yakayı kapatmayı emreden Allah, aynı zamanda o başı örten örtüyle, Müslüman hanımlara, saçlarını da örtmelerini emretmiş olmuyor mu?
“Müslüman kadınların saçlarını örtmeleri farz mıdır?” başlıklı yazımızı da okuyun, lütfen.
O yaptığımız açıklamalar üzerinde bütün ümmetin icmaı vardır ve aksini iddia etmek ise küfürdür.
Bir de açıklamalarımızı okurken bunları bir tartışma ya da bir mücadele gibi değerlendirmezseniz sevinirim. Zira benim ne öyle bir amacım, ne de niyetim var. Aksi takdirde, haksızlık etmiş olursunuz.
Bu açıklamaları, bir yanlış karşısında, hakkı açıklama olarak görünüz. İnşâAllah, yanlışlarınızı görmenize vesile olur.
NOT 1: Bu açıklamamızdan sonra, en baştaki açıklamaları yapan arkadaşımız, hatalı olabileceğini kabul ederek, gayet iyi niyetle soru sorduğunu, öğrenmek için araştırma yaptığını belirterek, teşekkür etti ve iyi dileklerini sundu. Biz de, iyi niyetinden dolayı teşekkür ediyoruz ve kendisine, bu konunun hakikatini anlaması için Allah'tan hidâyet diliyoruz. Âmin.
NOT 2: Bazı kimseler bu Âyette geçen “başörtülerini yakalarının üzerine indirsinler” beyanından maksadın, câhiliyye döneminde âdet olan “göğüs ve gerdanları açıkta bırakarak giyinme alışkanlığı”nı ortadan kaldırmak olduğunu söylemektedirler. Yani bu kimselere göre, bu Âyet, göğüs dekoltenizi kapatın, şeklinde bir anlam ifade etmekteymiş! Bu düşünce şekli, eksik olduğu gibi büyük bir tahrîfâttır! Zira Allah, gerdan, göğüs, boyun vb. bölgelerin “humur” denen bir örtü ile kapatılmasını emretmiştir. Amaç sadece göğüsleri kapatmak olsaydı, elbiselerden ayrı olarak başka bir örtü ile o bölgenin kapatılması değil, giyilen dekolteli elbiselerin daha kapalı ve tesettüre uygun olması emredilmekle iktifa edilirdi. “Göğüslerin, humur (başörtüler) ile kapatılması gerekir ama saçlar açıkta kalabilir” diyenler, bu iddialarıyla, sağ kulaklarını sol elleriyle, sol kulaklarını da sağ elleriyle göstermeye çalışan kimselerdir. Oysa Rabbimiz, büyükçe bir başörtüsü ile hem başı, saçı hem de göğüs, gerdan, yaka, boyun gibi o bölgedeki tüm hatları tam olarak kapatmayı ve o bölgelerin dar, şeffaf ve sıkı bağlanmış olmamasını emretmektedir. Allah’ın murâdını kavrayamayan kimselerin dediği gibi, saç örtmek ve tam anlamıyla tesettüre girmek gerekmeseydi ve dahi İslâm’ın emri yalnızca açıkta kalan göğüsleri bir örtü ile kapatmak olsaydı; bu durumda -az önce de dediğimiz gibi- Allah’ın bir örtü ile göğsü kapatmayı emretmesine gerek kalmaz, göğüslerle beraber “tüm vücudu saran daha münasip bir elbise giyin” derdi. Böyle demediğine göre, baş üzerinden gelen örtünün başka görevleri de vardır ki, o da en başta saçları, sonra boynu, yakayı, sonra da göğüsleri tam olarak, en güzel şekilde kapatmaktır.