Vaginal Kanser
Vajen kanseri, vajen dokuları içerisinde kanser (malign) hücrelerinin bulunduğu bir hastalık olup, kadınlardaki nadir kanser tiplerinden biridir. Vajen mensterual period sırasında sıvının vücuttan dışarı atıldığı ve bebeğin çıkışını sağlayan bir bir geçiş yoludur. Aynı zamanda doğum kanalı olarak da adlandırılır. Vajen, serviks (uterus yada rahim ağzı) ve vulvayı (vajenin cilde açıldığı yerdeki cilt katlantılarını ) birbirine bağlar.
İki tip vajen kanseri mevcuttur
kuamöz hücreli kanser (squamous carcinoma) ve adenokarsinoma. Skuamöz karsinoma genellikle 60-80 yaş arasındaki kadınlarda görülür. Adenokarsinoma ise sıklıkla 12-30 yaş aralarındakindaki kadınlarda görülür.
Anneleri DES (dietilstilbesterol) alan genç kadınlar vajen tümörleri için risk altındadır. Bunlardan bazılarında clear cell adenokarsinoma adı verilen nadir görülen bir tip karsinom gelişir. DES, 1945-1970 yılları arasında gebeleri düşükten korumak için verilen bir ilaçtır.
Aşağıdakilerden herhangi biri mevcutsa bir doktora başvurulmalıdır:
Menstrual perioddan bağımsız kanama ya da akıntı.
Zor veya ağrılı idrar yapma.
Cinsel ilşki sırasında veya pelvik bölgede ağrı.
Histerektomi geçiren kadınlarda da hala vaginal kanser gelişme riski bulunmaktadır.
Doktor kanseri saptamak için çeşitli testleri kullanabilir. Doktor genellikle pelvik muayene ile işe başlayacaktır. Bu sırada şişlikler fark edebilir ve ardından Pap smear yapacaktır. Bir parça pamuk, fırça veya tahta bir çubuk yardımıyla serviksin dışındaki dokudan ve ya vajenden örnekleme için hücreler alacaktır. Bu sırada biraz basınç hissi duyulabilir ancak genellikle ağrısızdır.
Normal olmayan hücreler bulunduğunda, doktor vajenden bir parça doku keserek (biyosi) mikroskop altında kanser hücresi olup olmadığını arayacaktır. Doktor kanserin nerede başladığını veya nerelere yayılmış olabileceğini anlamak için sadece vajene değil pelvisteki diğer organlara da bakmalıdır. Aynı zamanda bir akciğer grafisi de çektirerek yayılmış olup olmadığını anlamalıdır.
İyileşme şansı ve tedavi seçeneği kanserin evresine Ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır.
Evre Açıklaması
Vajende bir kanser bulunduğunda (tanı konduğunda), kanserin vajenden vücudun diğer dokularına yayılıp yayılmadığını bulmak için (evreleme) daha fazla testler yapılacaktır. Doktor tedaviyi planlayabilmek için kanserin evresini bilmelidir.
---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------
Vulva Kanseri
Kadınlarda nadir görülen bir kanser çeşidi olan vulva kanseri kanser hücrelerinin vulvada bulunduğu bir hastalıktır. Vulva, kadınlarda vajenin dış kısmındadır. Vajen, uterus (bebeklerin geliştiği, armut şeklinde içi boş bir organ) ile vücut dışı arasındaki geçittir. Doğum yolu olarak da isimlendirilir.
Vulva kanserli kadınların çoğu 50 yaşın üstündedir. Ancak 40 yaş altı kadınlarda da daha sık hale gelmektedir. Sürekli kalıtımsal ve vulvada renk değişikliği olan kadınlarda vulva kanseri riski yüksektir. Eğer menstruasyon ( aybaşı) ile ilişkisiz kanama ya da akıntı varsa, vulvada ağrı ya da şiddetli yanma/kaşıntı varsa, vulva cildikaba ve soluksa doktora başvurmak gerekir.
Eğer bulgu varsa doktor kanser olup olmadığını kesinleştirmek için bazı incelemeler yapmak isteyecektir. Genellikle vulvanın gözle incelenmesi ve herhangi bir şişlik olup olmadığının kontrol edilmesi ile başlanır. Daha sonra doktor vulvadan küçük bir parça alarak (biyopsi) mikroskop altında inceler. Biyopsi yapılacağı zaman bu alanı uyuşturmak için hastaya ilaç verilir. Bir miktar basınç hissedilse de genellikle ağrı olmaz. Bu inceleme sıklıkla doktorun muayene odasında yapılır.
İyileşme şansı (prognoz) ve tedavi seçenekleri kanserin evresine ( vulvada sınırlı ya da başka yerlere yayılmış olması) ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır.
---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------
Yetişkinde Beyin Tümörleri
Yetişkin beyin tümörleri nelerdir?
Yetişkin beyin tümörleri, beyin dokuları içerisinde büyümeye başlayan kanser (malign) hücrelerinin meydana getirdiği hastalıklardır. Beyin hafıza, öğrenme, duyular (işitme, görme, koklama, tat alma ve dokunma) ve duyguları kontrol eder. Aynı zamanda kaslar, organlar ve kan damarları gibi vücudun diğer parçalarını da kontrol eder. Beyinden başlayan tümörler primer (birincil) beyin tümörleri olarak adlandırılır.
Metastatik beyin tümörleri nelerdir?
Beyinde bulunan tümörler,sıklıkla, vücudun başka bir bölgesinden başlayıp beyine yayılımış (atlamış) tümörlerdir. Bunlar metastatik beyin tümörleri olarak adlandırılırlar.
Beyin tümörünün bulguları nelerdir?
Sık sık olan başağrıları.
Kusma.
İştah kaybı.
Duygulanım ve ki?ilik değişiklikleri
Düşünme ve öğrenme yetilerinde değişiklik
Nöbetler.
Yetişkin beyin tümörünün bulunmasında ve tanısında hangi testler kullanılır?
Yetişkin beyin tümörünün saptanmasında (bulunmasında) beyini ve spinal kanalı incelemeye yönelik testler kullanılır.
BT (Bilgisayarlı Tomografi): Vücudun çeşitli bölgelerinden farklı açılarla ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesini sağlayan bir işlemdir. Bu görüntüler x-ışının makinesine bağlı bir bilgisayar aracılığıyla meydana getirilirler. Organların ya da dokuların daha iyi görüntülenebilmesine yardım amacıyla bir boya (kontrast madde), ven aracılığıyla ya da yutturularak kullanılabilir. Bu işlem computerized tomografi (CT) veya computerized aksiyel tomografi olarak da adlandırılabilir.
MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme): Beyinin ve spinal kanalın ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesi için, bir mıknatısın (magnet), radyo dalgalarının ve bir bilgisayarın kullanıldığı işlemdir. Hastaya bir ven aracılığıyla gadolinium adı verilen bir madde enjekte edilir. Gadolinium kanser hücrelerinin etrafında birikerek daha parlak görülmelerine neden olur. Bu işlem aynı zamanda nükleer manyetik rezonans görüntüleme (NMRG) olarak da adlandırırlır.
Yetişkin beyin tümörüne cerrahi sırasında tanı konur ve temizlenir. Bir beyin tümöründen kuşkulanıldığında, kafatasının bir parçası kaldırılır ve bir iğne aracılığıyla beyin dokusundan örnek alınarak biyopsi yapılır. Bir patolog kanser hücrelerini aramak amacıyla mikroskop altında dokuyu inceler. Kanser hücreleri bulunduğunda, doktor aynı cerrahi seansında güvenli olabilecek kadar tümör dokusu temizleyecektir. Cerrahi sonrası kanser dokusu kalıp kalmadığını MRG ile saptanabilir. Testler aynı zamanda kanserin evresini saptamak amacıyla da yapılmaktadır.
Tümörün derecesi (grade) nedir?
Mikroskop altında normal olmayan kanser hücrelerinin görünümü ve tümörün beklenen büyüme ve yayılma hızı tümörün evresini belirler. Patolog biyopsi sırasında çıkarılan dokuyu kullanarak tümörün evresini tanımlar. Yetişkin beyin tümörleri için aşağıdaki dereceleme sistemi kullanılabilir.
Derece (Grade) I
Tümör yavaş büyür, normal hücrelere benzer hücreler içerir, nadiren komşu dokulara yayılım gösterir ve cerrahi sırasında tümörün tümüyle çıkarılabilmesi mümkün olabilir.
Derece (Grade) II
Tümör yavaş büyür fakat komşu dokulara yayılım gösterebilir ve daha yüksek evreli bir tümör haline gelebilir.
Derece (Grade) III
Tümör çabuk büyür, komşu dokulara yayılma eğilimi gösterir ve tümör hücreleri normal doku hücrelerinden çok farklılık gösterir.
Derece (Grade) IV
Tümör çok hızlı ve saldırgan bir şekilde büyür, içerdiği hücreler normal dokudan çok farklılık gösterir ve başarılı tedavi zordur.
Tümörün tipi, evresi, yerleşim yeri, cerrahiden sonra kanser dokusu kalıp kalmaması ve/veya beyinin diğer bölgelerine tümör yayılımı iyileşme şansını ve tedavi seçeneğini belirler.
Yetişkin Beyin Tümörü Tipleri
Kanserin uzanınımı yada yayılımı genellikle evresi olarak tanımlanır. Beyin tümörleri için standart evreleme sistemi bulunmamaktadır. Primer (birincil) beyin tümörleri santral sinir sistemi ( beyin ve spinal kord ) içerisinde yayılım gösterebilir, fakat vücudun diğer parçalarına nadiren yayılırlar. Tedavi amacıyla, beyin tümörleri tümörün bağlandığı hücre tipine, santral sinis sistemi içerisinde yerleşimine ve tümörün derecesine (grade) göre sınıflandırılırlar.
Beyin Sapı Gliomaları
Bunlar beynin spinal kord ile devamlılık gösteren beyin sapı parçasından gelişen tümörlerdir. Sıklıkla yüksek derecelidirler. Yüksek dereceli veya geniş yayılım gösteren beyin sapı tümörlerin başarılı tedavisi güçtür. Sağlıklı beyin dokusuna zararın önlenmesi amacıyla, beyin sapı gliomalarına genellikle biyopsi yapılmadan tanı konur.
Pineal Astrositik Tümör:
Pineal tümörler pineal glandın içinden veya çevresinden gelişirler. Pineal gland beyinde, melatonin hormonu salgılayarak uyku-uyanıklık siklusumuzun kontrolüne yardımcı olan çok küçük bir organdır. Çok çeşitli pineal tümörler mevcuttur. Pineal astrositik tümörler, pineal bölgede ortaya çıkan ve herhangi bir derecede olabilen astrositomalardır.
Pilositik Astrositoma (grade I)
Astrosit adı verilen beyin hücrelerinden başlayan tümörler astrositomalardır. Pilositik astrositomlar yavaş büyürler ve çevre dokulara nadiren yayılım gösterirler. Bu tümörler sıklıkla çocuklukta ve genç erişkinlerde ortaya çıkarlar. Genellikle başarıyla tedavi edilebilirler.
Diffüz Astrositoma (grade II)
Diffüz astrositomalar yavaş büyürler, fakat sağlıklı çevre dokulara sıklıkla yayılım gösterirler. Bazıları daha yüksek dereceli (grade) tümörlere dönüşebilirler. Sıklıkla genç erişkinlerde ortaya çıkarlar.
Anaplastik Astrositoma (grade III)
Anaplastik astrositomlar aynı zamanda malign astrositomalar olarak da adlandırılırlar. Hızlı büyürler ve çevre dokuya yayılım gösterirler. Tümör hücreleri normal hücrelerden çok farklılık gösterir. Anaplastik astrositoman?n ortalama 41 yaşında görülürler.
Glioblastoma (grade IV)
Glioblastomalar saldırgan ve çok hızlı büyüme ve yayılım gösteren malign astrositomalardır. Hücreler normal hücrelerden çok farklılık gösterirler. Glioblastoma aynı zamanda glioblastoma multiforme ya da grade IV astrositoma olarak da adlandırılır. En sık 45-70 yaş arası yetişkinlerde görülürler.
---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------
PROSTAT KANSERİ
Prostat kanseri 50 yaş üzerindeki erkeklerin önemli sağlık sorunlarından biridir. 60 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin yaklaşık yarısında, 70 ile 90 yaş arasındakilerin de % 90'ında prostat büyümesine (prostat hipertrofisi) ait bulgular vardır. "Prostatizm" olarak adlandırılan bu belirtiler özellikle geceleri sık yapma gereksinimi, idrar yapmaya başlamada ve mesanede kalan son idrarı çıkarmada güçlük, idrar yapamama, idrar akımının zayıf veya kesintili olması, idrar yaparken yanma veya acıma hissidir. Prostatizm bulguları büyük olasılıkla selim prostat hipertrofisiyle ilişkilidir. Ancak hastalığın selim olması durumunda da tedavi gereklidir. Çünkü idrar yaparken olan bu zorlama yaşamı zorlaştırmasının yanı sıra daha sonra idrar göllenmesine ve böbrek fonksiyonunun bozulmasına da yol açabilmektedir.
Prostat kanseri vakalarının % 80’i de 65 yaşın üzerindedir. Amerikan Kanser Cemiyeti’nin verilerine göre 1997 yılında ABD’de 334.500 kişiye prostat kanseri tanısının konacağı ve 41.800 kişinin de bu hastalık nedeniyle yaşamını kaybedeceği tahmin edilmektedir. Prostat kanseri ABD’de erkeklerde görülen kanserden ölüm nedenleri içerisinde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir.
Prostat ceviz büyüklüğünde bir erkek cinsiyet bezidir. Yeri idrar bezinin hemen altındadır ve idrar yolu prostatın içerisinden geçerek dışarı açılır. Salgıladığı koyu sekresyon meninin bir kısmını oluşturur. Prostatın bu fonksiyonu erkeklik hormonu olan testosteronun kontrolü altındadır. Pek çok kanser türünde olduğu gibi, prostat kanserinin de nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Çalışmalar özellikle 55 yaşın üzerindeki erkeklerde ortaya çıktığını ve tanı konulduğu sırada hastaların ortalama yaşının 70 olduğunu göstermektedir. Yağdan zengin diyetle beslenme, kadmiyuma maruz kalma (pil fabrikaları), kauçuk endüstrisinde çalışıyor olmanın hastalığa yakalanma olasılığını artırdığı ortaya konmuştur.
Sadece yakınmalara dayanarak selim prostat hipertrofisinin prostat kanserinden ayrımı mümkün değildir. Bazı özel muayene yöntemleri ve tetkiklerle büyümenin selim mi yoksa kanserle mi ilişkili olduğu ortaya konabilir. Prostatın anüsten parmakla muayenesi (rektal tuşe) bu yöntemlerin başında gelmektedir. Prostat büyümeleri bu şekilde kolaylıkla saptanabilmekte, bezin büyüklüğü ve yapısı hakkında bilgi edinilebilmektedir. Prostat kanseri konusundaki ikinci önemli tetkik prostat spesifik antijendir (PSA). PSA’nın kan düzeyleriyle hastalığın varlığı konusunda anlamlı ilişki olduğu gösterilmiştir. Ancak yüksek PSA düzeyleri prostat enfeksiyonları ve selim hipertrofisi gibi çeşitli hastalıklarda da olabileceğinden sonuçların deneyimli bir doktor tarafından değerlendirmesi gerekir.
Tıpkı meme kanseri gibi prostat kanserinde de erken tanı hastalığın tamamen tedavi edilebilmesi için büyük önem taşımaktadır. Amerikan Kanser Cemiyeti 50 yaşın üzerindeki erkeklerde prostat kanseri taramasının başlamasını önermektedir. Ailesinde hastalık olanlarda ise taramanın 40 yaşın üzerinde başlaması gerektiği vurgulanmaktadır. Günümüzde kullanılan tarama yöntemi rektal muayene ve PSA düzeylerinin ölçülmesini şeklindedir. Prostatın değerlendirilmesinde kullanılan diğer önemli bir tanı aracı transrektal ultrasonografidir (TRUS). TRUS prostatın derinlemesine değerlendirilebilmesini sağlar ve diğer muayene bulgularının güvenirliğini artırır. Prostatla ilgili esas değerlendirmeyi sağlayacak olan patolojik inceleme de genellikle TRUS altında uygulanan hücre örneklemesine dayanmaktadır. Yukarıda söz edilenler dışında bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme tekniği, kemik sintigrafisi gibi yüksek teknoloji kullanan yöntemler de mevcuttur. Ancak bunların hiçbiri tarama yöntemi değildir, ancak olası bir hastalığın daha ayrıntılı değerlendirilmesinde kullanım alanı bulmaktadır.
Prostat kanseri gelişimi açısından dört evrede incelenmektedir. Hastalığın en erken evresinde tümör henüz prostatta küçük bir alanda sınırlıdır (in situ). Bu evrede tümör büyüme hızı çok yavaştır, hastaların genellikle semptomları bulunmamaktadır ve rektal muayene ile de anlaşılamaz. Tümörün daha büyüdüğü ikinci evrede ise artık rektal muayene ile anlaşılabilir, ancak halen prostata sınırlıdır. Üçüncü evrede artık tümör prostatın dışına taşmıştır, dördüncü evrede ise hastalık özellikle kemikler olmak üzere vücudun uzak bölgelerine de yayılmıştır (metastatik hastalık). Hastalığın tedaviye verdiği cevap, evresi ile doğrudan ilişkilidir. Metastatik hastalıkta hastaların sadece % 5’inde 15 yıllık yaşam süresi görülürken, lokalize hastalıkta bu değer % 80-85 civarındadır. İleri yaşta tanı konan hastaların sağkalımlarının daha uzun olduğu ileri sürülmüşse de, bu varsayım kanıtlanamamıştır.
---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------
ERKEN EVRE HASTALIKTA TEDAVİ
Tanı konusundaki büyük ilerlemelere karşın erken evre prostat kanserinin tedavisi konusunda günümüzde hala çelişkiler söz konusudur. Bu çelişkilerin en büyük kaynağı, 90 yaşın üzerinde ise hemen hemen bütün erkeklerin prostat dokularında kanser odaklarının gösterilebiliyor olmasıdır. Buradan çıkan sonuç hastalığın çoğu kişide aslında var olduğu ve sessiz kaldığıdır. Giderek yaygınlaşan ve daha hassas yöntemler kullanılarak yapılan tarama testleri aslında sessiz kalacak olan prostat kanserlerinin de tanınmasına neden olmakta, böylelikle hastalığın artmakta olduğuna dair bulgular ortaya çıkmaktadır. Nitekim erken evredeki hastalığın saptanmasının, bu hastalık nedeniyle olan ölümlerde bir azalma sağlamadığı ortaya konmuştur. “Aşırı tanı (overdiagnosis)†olarak adlandırılan bu bulgular “aşırı tedavi (overtreatment)†yaklaşımını da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle hangi hastaya gerçekten tedavi gerektiği, hangisine gerekmediği günümüzde önemli bir araştırma konusudur.
Bugün için erken evre prostat kanserinde özellikle PSA ve TRUS değerlendirmelerine dayanan başlıca tedavi yaklaşımları özellikle 70 yaşın üzerindeki hastalar için izlem (hastanın herahangi bir tedavi yapılmaksızın yakından izlenmesi), daha genç hastalar için radikal prostatektomi adı verilen cerrahi girişim ve cerrahiyle aynı sonucu veren radyoterapidir (ışın tedavisi). Bu tedavi seçeneklerinin bütün komplikasyonlarını da içerecek şekilde hastayla açık açık konuşulması ve hasta için en uygun kararın verilmesi önerilmektedir. Buna karşın ileri evre (metastatik) hastalığın tedavisinde kullanılan başlıca yöntem ise hormon tedavisidir. Prostat dokusunun ve bu dokudan kaynaklanan tümörlerin androjenlerin kontrolü altında olması, kastrasyondan hormon tedavisine dek geniş bir tedavi seçeneği sunmaktadır.
Sağlıklı yaşlı bireylerin bu hastalığın erken tanısı konusunda uyarılması, yıllık PSA kontrolleri ve rektal muayene büyük önem taşımaktadır. Prostatla ilgili klinik ya da PSA’ya dayalı tanı konan bir sorunun ortaya çıkması durumunda doktora başvurarak bilgilenilmesi en doğru yaklaşım olacaktır. Selim prostat hipertrofisinin pek çok tedavi alternatifi vardır. Bu alternatiflerin bazıları hastanın özelliklerine, bazıları ise uygulanan merkezin deneyimine bağlıdır. Benzer koşullar prostat kanserinin tedavisi için de söz konusudur. Tedavinin ayrıntıları konusunda bilgi almak doktordan öte hastanın da sorumluluğudur. Doktorumuza şu sorular sorulmalı ve kendisinden açıklaması istenmelidir:
Ne tür tedavi olasılıklarım var? (cerrahi, lazer, termoterapi, hormon vb.)
Bu tedavi türlerinden beklenen faydalar neler olacaktır?
Bu tedavi türlerinin riskleri ve olası yan etkileri nelerdir? (idrarını tutamama, iktidarsızlık, ne süreyle?..)
Tedavi cinsel yaşamımı nasıl etkileyecektir?
Normal aktivitelerimi değiştirmem gerekli midir, gerekliyse ne süreyle?
Ne sıklıkla check-up'tan geçmeliyim?Tedavinin yol açacağı yan etkiler önemli yakınmalara neden olabilir. Hastaların tedavi sonrasındaki yaşam kaliteleri konusunda detaylı bilgi almaları en doğru yaklaşım olacaktır.