Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Kaygı Bozukluğu Nelere Yol Açar ?
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 13.02.17, 03:21
💜Adalet Adalet isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Bulunduğu yer: United States
Mesajlar: 2,782
Etiketlendiği Mesaj: 64 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Kaygı Bozukluğu Nelere Yol Açar ?

Panik bozuklukaniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan; kalp çarpıntısı, terleme, titreme, göğüs ağrısı, nefes almasa güçlük, kişinin kendini çıldıracakmış gibi hissetmesi şeklinde görülen yoğun bir kaygı nöbetidir. En tipik özelliği sempatik uyarılmanın eşlik ettiği yüksek dereceli kaygı nöbetleridir. Tekrarlayan, beklenmedik panik atakları ve ataklar arasındaki zamanlarda başka panik ataklarının da olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma, panik ataklarının 'kalp krizi geçirip ölme', 'kontrolünü yitirip çıldırma' ya da felç geçirme' gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli üzüntü duyma ya da ataklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem olarak (işe gitmeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek ya da içecekleri yiyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü ruhsal bir rahatsızlıktır.



Panik bozukluk genellikle tetikleyici bir olay ya da durum nedeniyle başlamaktadır. Hastaların yaşam biçimlerini değiştiren bazı olaylar, panik atakları için tetikleyici olmaktadır. Bunlar sıklıkla; sevilen bir kişinin ölümü, boşanma, ekonomik kayıp, bir yerden taşınmak, kişiler arası çatışmalar yaşamak, sağlık sorunları gibi duygusal açıdan rahatsız edici olaylardır. Ayrıca bu stresör etkenlerin kronik ve çoğul olması da önemlidir. Fiziksel hastalık ve hormonal değişiklikler de hastalığı başlatabilir.



Ülkemizde panik bozukluğu görülme sıklığı %1,2, son bir yıl için %4,8, yaşam boyu sıklığı ise %5,1 olarak bulunmuştur. Panik bozukluğu hemen her yaşta başlayabilmektedir. Bozukluk genellikle ergenlik ile otuz yaş arasında başlamaktadır. Ortalama başlangıç yaşı 25’tir ve tedavi için başvuranların çoğu 25–45 yaşlarındadır.



Sosyal kaygı bozukluğu; kişinin başkalarının yanında küçük düşeceği, sıkıntı ya da utanç duyacağı bir davranışta bulunacağı korkusunun ön planda olduğu bir kaygı bozukluğudur. Bu kişiler sosyal etkileşimde bulunmayı gerektiren durumlardan ya da herhangi bir eylemi başkalarının yanında yapmalarını gerektiren durumlardan korkarlar ve bunlardan olabildiğince kaçınmaya çalışırlar.



Sosyal kaygı bozukluğunun yaşam boyu sıklığı %2-4 olarak bildirilmektedir. Bu bozukluk, diğer kaygı bozuklukları, depresyon ve alkol-madde kötüye kullanımı ile birlikteliği açısından önemlidir. Hastalar genellikle eşlik eden diğer ruhsal hastalık ile başvurularında sosyal kaygı bozukluğu tanısını almaktadır.



Kaygı bozukluklukları ile sıklıkla birlikteliği olan major depresyon toplumda en sık görülen psikiyatrik hastalıktır. Major depresyon, sosyal ve mesleki işlevsellikte yaptığı bozulmalar ile toplumda ciddi işgücü kaybına neden olması bakımından önemlidir. Yapılan çalışmalar, depresyon tanısı alan hastaların yaklaşık % 60 oranında kaygı bozukluğu, kaygı bozukluğu tanısı alan hastalarınsa yaklaşık % 70 olarak depresyon ek tanısı aldığını göstermektedir.



Hemen her şeyle ilgili aşırı kaygı duyan kişiler ‘yaygın kaygı bozukluğu’na sahip olarak sınıflandırılırlar. En az altı aylık bir dönem boyunca hemen her gün ortaya çıkan, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı kaygı ve endişe duymak şeklinde tanımlanan bu bozuklukta endişeli beklentilerin kontrol edilmesi güçtür ve bozukluğa kas gerilimi, irritabilite, uyuma güçlüğü ve huzursuzluk gibi bedensel belirtilerin de eşlik etmesi beklenir. Kaygının kontrol edilmesi güçtür, öznel olarak rahatsızlık verir ve kişinin hayatının belli başlı alanlarında yetersizlik yaratır.



Sık karşılaşılan bu bozuklukta; tahmini olarak 1 yıllık yaygınlık %3 ile %8 arasında olup, ömür boyu yaygınlığı %45 olarak bilinir. Kadın/erkek oranı yaklaşık 2/1’dir. Genellikle son ergenlik ve erken erişkinlik döneminde başlar. %50-90 başka bir ruhsal bozukluğa eşlik eden rahatsızlığa en sık; sosyal kaygı bozukluğu (%16-59), özgül fobi (%21-55), panik bozukluk (%25) ya da depresif bozukluk (1/3’üne) eşlik eder.



Yalnızca üçte biri tedavi arayışında olup, çoğunluğu bedensel yakınmaları için pratisyen hekimlere, dahiliye, göğüs hastalıkları, kardiyoloji ya da gastroenteroloji uzmanlarına giderler.



Yaygın kaygı bozukluğu ömür boyu devam edebilen kronik bir durumdur. Rahatsızlığın başlangıcına genetik etkenler katkıda bulunsa da, stres başlamasında önemli bir rol oynamaktadır. Çalışma yaşamına ilişkin zorluklar, sosyal uyum zorlukları ve yaşamdan doyum alamamaktan yakınan bu hasta grubunda; olumsuz yaşam olaylarının olması bozukluğun gelişme olasılığını belirgin şekilde arttırarak yeni hasta sayısını arttırırken, diğer yandan daha önce tanı almış, rahatsızlığı ılımlı seyreden hastalar için de belirtilerin alevlenmesini tetikleyebilir.



Yaşamsal stresörlerin depresif yakınmaları tetiklemesi ile birlikte mevcut kriz ortamı, psikiyatri polikliniklerine başvuran kaygı bozukluğu hastaları ile birlikte depresyon hastalarının sayısını da artırmış görünmektedir. Tedavisi mümkün olan bu hastalıklara zamanında müdahale, işgücü kaybını ve tedavi masraflarını belirgin olarak düşürmektedir.



Bu bilgiler doğrultusunda bakıldığında; tüm dünyada etkisini uzun süredir sürdürmekte olan ‘küresel ekonomik kriz’ ortamı ve bunun neticesinde artan işsizlik, insanların bu zor dönemi atlatabilmek için yaşamlarının her alanında yapmak zorunda oldukları kısıtlamalar ve geleceklerine bakarken duymaya başladıkları güvensizliğin onların kaygı düzeylerini oldukça yükselttiğini gözlemekteyiz. Hemen yanı başımızda yaşanan sıcak savaşların ardından ülkemizi, insanlarımızı, hepimizi derinden etkileyen terör olayları, bizlerin şiddet ve sonuçlarını yaşamamıza yol açarak kendimize, çevremize ve geleceğimize umutsuz bakmamızla sonuçlanmaktadır.





Tüm bu umutsuzluklar da kişinin kaygı düzeyinin artışına neden olmaktadır. Gerek diğer kaygı bozuklukları başta olmak üzere pek çok ruhsal bozukluğun sık eşlik ettiği bir rahatsızlık olması, gerek hastalığın kronik seyir göstermesi, gerek dünyada devam eden aşırı stres ortamının rahatsızlığı tetikleyen niteliği, gerekse diğer tıp disiplinlerinin bozukluğu tespit ettiklerinde psikiyatriye yönlendirmelerindeki artış düşünüldüğünde; yaygın kaygı bozukluğu nedeniyle psikiyatri polikliniklerine başvuruların bu dönemde çok artmış olması pek şaşırtıcı olmayabilir. Geçen yıla kıyasla kaygı bozuklukları nedeniyle başvuran hastlarımızda yaklaşık %30 luk bir artış mevcuttur.





Muayene için kaygı, bunaltı, endişe yakınmaları ile başvuran ve yapılan detaylı muayene ile kaygı bozuklukları tanısı alan hasta sayısının artması ve azmanında yeterli tedavi olmadıkları göz önüne alındığında depresyon, yaşam kalitesinde ve işlevsellikte bozulmai bu sıkıntı ile baş etme çabaları arasında uyumu bozucu davranışlar gibi komplikasyonların ortaya çıkabileceği kaçınılmaz bir gerçektir.





Doç. Dr. Nesrin DİLBAZ Psikiyatri

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147