Depresyon
Herkes zaman zaman bir çökkünlük hissedebilir. Ancak haftalarca süren hüzün, umutsuzluk ya da günlük etkinliklere karşı ilgisizlik, daha ciddi bir soruna işaret
edebilir. Depresyon, özellikle bir kayıp ya da hayal kırıklığı yaşandıktan sonra ortaya çıktığında, normal bir durum olarak kabul edilebilir. Depresyon, enfeksiyon
gibi başka bir hastalığın semptomu olarak da görülebilmektedir. Ancak 2 haftadan uzun sürmesi ve başka belirtilerin de eşlik etmesi durumunda, önemli bir sıkıntı
ve işlevsel yetersizlik nedeni olan depresif hastalık olasılığı akla gelmelidir. Depresif hastalık, insanların %10-%15 inde, yaşamlarının bir döneminde
görülebilmektedir.
Yaşlılarda (70 yaşın üzerinde) depresyon semptomlarının, fiziksel kapasiteyi daha fazla azalttığı saptanmıştır. Dört yıllık bir süre içinde depresif belirtiler,
yürüme hızı ve ayakta dururken birkaç pozisyonda ya da sandalyeden kalkarken dengenin korunması gibi fiziksel performansla ilgili işlevlerde %55 azalmaya yol
açtı. Fiziksel performanstaki bu azalma, ağır depresyonu olan daha yaşlı erişkinlerde en belirgin düzeydeydi; ancak depresyonu aynı ölçüde ağır olmayan
yaşlılarda da depresyonun benzer etkileri olduğu görüldü.
Bu hastalığa ait en az 5 tipik belirtinin, en az 2 hafta devam etmesi durumunda, majör depresyon tanısı konulur. Ancak bu belirtilerin sadece birkaçının bulunması
bile sıkıntıya ve işlev yetersizliğine yol açabilmektedir. Sürekli olarak depresyon belirtileri bulunan herkesin, bir hekim tarafından muayene edilmesi gerekir.
Neyse ki, depresyonda etkili olan birkaç tedavi şekli bulunmaktadır.
Depresyon Semptomları:
- Sürekli olarak hüzünlü, kaygılı ya da "boşluk" hissi ile nitelenen duygu durumu.
- Cinsel ilişki de dahil olmak üzere çeşitli etkinliklerden zevk almama ya da bunlara ilgi duymama.
- Huzursuzluk, çabuk irkilme ve aşırı ağlama
- Suçluluk, değersizlik, çaresizlik, umutsuzluk ve kötümserlik duyguları
- Çok az ya da aşırı uyuma
- İştah ve/ya da kilo kaybı ya da aşırı yeme ve kilo alma
- Enerji azalması, yorgunluk, "yavaşlama" hissi
- Dikkatini toplama, hatırlama ya da karar vermede zorluk
- İntihar düşünceleri ya da girişimler.
Tedavi Seçenekleri:
- Psikoterapi : Terapistle görüşmelerin yapıldığı birkaç tedavi yönteminin etkili olduğu görülmüştür. Bu tedaviler, ilaç uygulamasıyla birlikte
yürütülebilmektedir.
- İlaç Tedavisi : Antidepresan ilaçlar, genellikle hastaların üçte ikisinden çoğunda etkili olmaktadır. Günümüzde hekimler birkaç tip antidepresan arasında seçim
yapabilmektedir.
- Elektrokonvülsif Tedavi (EKT) : Özellikle diğer tedavilere yanıt vermeyen, daha ağır depresyonu olan hastalara uygulanır.
DEPRESYON TEDAVISINDE TERAPI
Depresyon tedavisinde terapinin ilaçlar kadar etkili olabildiği açıklandı.
Amerikan Psikiyatri Kuruluşu genel kurulunda, terapi maliyetinin kısa dönemde ilaç tedavisi maliyetiyle aynı olduğu, ancak uzun dönemde daha ekonomik
olabileceği belirtildi.
Nashville Vanderbilt Üniversitesi uzmanlarından Dr. De Rubeis ve Steven Hollon, depresyon hastası 240 denek üzerinde ilaç ve terapinin etkisini gözlediler.
Hastaların bir kısmına 16 hafta, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulayan araştırmacılar, diğerlerine 16 hafta depresyona karşı ilaç verdiler ve hastalar
zaman zaman psikiyatristle görüştürüldü. Bir diğer gruba ise sadece placebo verildi ve hastalar psikiyatrist ile görüştürüldü. Bilmeye ve kavramaya yönelik
kognitif terapi, hastayla psikiyatristin karşılıklı konuşması ve doktorun, hastanın kendisi ile ilgili negatif yapısını çözmeye çalışması olarak biliniyor.
%57 ORANINDA OLUMLU ETKİ GÖSTERDİ
16 hafta süren araştırma sonunda, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi ile ilaç tedavisinin hastalarda yüzde 57 oranında olumlu etki gösterdiği saptandı.
Depresyon hastalarında ilaç tedavisinin, erken dönemde psikolojik terapiden daha hızlı etki gösterdiğini belirten uzmanlar, 4 aylık denemelerden sonra, psikolojik
terapinin, ilaç tedavisi kadar etkili olduğunu belirlediklerini kaydettiler.
Araştırmanın sonunda, bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulanan hastaların yüzde 75’inde hastalığın tekrarlanmadığı gözlenirken, bu oran ilaç tedavisi
uygulanan hastalarda yüzde 60 olarak belirlendi. Placebo ve psikiyatristle görüşme uygulaması yapılan hastalarda ise hastalığın tekrarlanmama oranı yüzde 19
olarak kaydedildi. Araştırmacılar, bilmeye ve kavramaya yönelik terapinin, ilaç tedavisinden daha uzun etki gösterdiğini savunuyor.
UZUN DÖNEMDE DAHA EKONOMİK
16 haftalık ilaç tedavisinin 2590 dolara malolduğu, bilmeye ve kavramaya yönelik terapinin maliyetinin ise 2250 dolar olduğu bildirildi. Uzun dönemde kognitif
terapinin daha ucuza mal olduğu kaydedilirken, ilaç tedavisinde hastaların sürekli ilaç kullanmak zorunda kalacakları ve bu durumun tedavi masraflarını
yükseltebileceği düşünülüyor.
Konu ile ilgili yorum yapan bazı uzmanlar ise ilaç tedavisinin beyindeki kimyasal maddelerin oranını azaltmaya yönelik uygulandığını, bazı ilaçların, beyinde
serotonin salgılanması üzerinde etkili olarak karamsarlığı önleyebildiğini kaydediyor. Depresyon ilaçları pazarının çok geniş olduğuna dikkat çeken uzmanlar da,
ilaç firmalarının depresyon ilaçlarından yılda milyarlarca dolar kazandıklarını belirtiyor.
ABD’de 20 milyon kişinin depresyonda olduğu, depresyonun insanları intihara sürükleyebildiği belirtildi.
DEPRESYONUNUZUN SEBEBI KENDINIZ OLMAYIN
Depresyon vak alarının büyük ekseriyetinde sebep üç temele dayanıyor:
1. Beyaz güneş ışığı eksikliği
2. Şeker ağırlıklı beslenme
3. Tatmin edici bir beraberlikten uzak kalma Eskiden birçok insan günlerinin önemli bir kısmını açık havada, gün ışığında çalışarak geçirirdi. Köylüler ve işçiler
çiftliklerde, inşaatlarda, yol yapımlarında çalışırlardı. Tezgâhtarlar, memurlar, iş adamları da uzun uzun yürür ya da ata binerlerdi. Kısacası hergün muazzam bir
egzersiz içerisindeydiler. Yalnızca zenginler eve kapanırdı. Zengin ev hanımları depresyon ve sıkıntı içerisinde ömürlerini tüketirken, köylü hanımlar dinç, sağlıklı
ve üretken konumda idiler. Zenginlerin bu durumunu, bakın, şu olay nasıl anlatıyor:
Zengin bir ailenin şoförü, bu ailenin çocuğunu hergün lüks arabaya taşır, nereye götürecekse götürür, sonra kucağına alıp eve taşırmış. Bu adamın birinin
dikkatini çekmiş. "Hanımefendi! Çocuğunuz yürüyemiyor mu?" diye sormuş. Kadın "Elbette yürüyebiliyor, ama çok şükür, öyle bir zorunluluğu yok" diye cevap
vermiş.
Rafine şeker kullanımına gelince: Köylüler asırlardır, dünyanın dört bir yanında pancardan, kuru üzümden, tatlı meyvelerden doğal şeker elde ediyor, damak
tadına uyan değişik tür tatlandırıcılardan faydalanıyorlardı. Rafine şeker zenginlerin seçimiydi.
Bugün tıp dünyası, şeker ağırlıklı beslenmenin, gut, böbrek hastalıkları, şeker hastalığı ve hipoglisemin (kan şekerinin düşmesiyle oluşan karbonhidrat
metabolizması bozukluğu) gibi hastalıkların önemli bir sebebi olduğunu bildiriyor.
Zenginler eskiden eti öğün için temel besin olarak görüyorlardı. Ete parası yetmeyen ve zenginlerin topraklarında avlanmaları yasak olan köylüler ise balık, sebze
ve meyvelerle besleniyorlardı. Sonuçta sağlığı korumak için çok yönlü beslenmenin uzağına düşen zenginler, tek boyutlu beslenme tarzıyla, guatr başta olmak
üzere, çeşitli metabolizma hastalıklarına kolayca yenik düştüler.
Üçüncü depresyon kaynağı son yıllarda ortaya çıktı. Artık toplumun her kesimindeki insanlar toplumdan ve sosyal ilişkilerinden kopar hale geliyorlar.
Kalabalıklar arasında bir tür yalnızlık yaşıyorlar.
Yaşlılar arasında yapılan incelemelerde, emekli olduktan sonra pasif bir hayatın içine düşenlerin işten ayrılmalarının üçüncü senesine ulaşmadan hayata veda
ettikleri kaydediliyor. İşlerinden nefret etseler, emekliliklerini iple çekseler ve pasif hayatı özleseler de aslında çalışma hayatı onların vazgeçemeyecekleri birşey.
Problem ortada. Peki çözüm ne?
Yaşam tarzımızı değiştirmek.
Cep telefonu çalınca açan kişinin tansiyonunun bir derece yükselmesi, iş hayatının baskıları bizi ilâç kullanmaya yöneltiyor. Kullandığımız bu ilâçlar ise kimyasal
madde özelliği taşıyor.
Kendimizi mi kandırıyoruz? Kitleler halinde dünyanın parasını vererek sağlık kulüplerinde oksijenden mahrum "adale sporu" yapıyoruz, gün ışığında koşmak
dururken.
Binaları yüksek yaparken havalanmayı ihmal ediyor, "air condition" kullanıyor ve mikrop, polen ve allerjen maddeleri solumaya başlıyoruz.
Kimyasal işlem gören yiyeceklere bayılıyoruz.
Mahalle pazarı yerine ithal besinlere yöneliyoruz.
İçme suyumuz başlı başına bir mesele.
Her zaman pişirmeye , kızartmaya, doğal yiyeceklerin doğallığını bozmaya çalışıyoruz.
Canımız sıkılınca doktorumuz bize bir mutluluk hapı yazıyor. Bu bir müddet kendimizi iyi hissettiriyor, ama içme suyumuzu, oturma şeklimizi, uykumuzu, siyah
ekmeğimizi, iş ortamımızı, güneşimizi nereye kadar ihmal edeceğiz?
Depresyonumuzun sebebi kendimiz olmamalı
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|