Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - 16641 Ya Latif Zikrini Çeken Var Mı?
Tekil Mesaj gösterimi
  #69  
Alt 13.12.22, 16:08
imas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
🔶️imas imas isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Bilgili Üye
 
Üyelik tarihi: 18.01.20
Bulunduğu yer: her yer
Mesajlar: 16,688
Etiketlendiği Mesaj: 3574 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
ata103 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Muhyiddin arabi (KS) dediğin adamın eserlerinden alıntılar

"Allah Firavunu pak ve temiz öldürdü." Yalanı (S.300-301) :

Nasıl ki Firavun suda boğulurken Allah'ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun'un pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Halbuki İslâm (Yani Hakk'ı teslim ve tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırır. Allah, bu İlim ve mazhariyeti dilediği kimse için âyet ve alâmet kıldı. Tâ ki hiç kimse İlâhî rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse Tanrı rahmetinden umut kesmez.
Şu halde Firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı. Demek ki, Firavun'un eşi Asiye'nin kendi hakkında "O, benim ve senin için göz nuru olsun, onu öldürmeyin, ola ki yakında bize faydası dokunur" dediği gerçekleşti ve iş böyle oldu. Gerçi her ne kadar Musa'nın Firavun mülkünü ve adamlarım öldürmeye muktedir bir Nebi olduğuna (kan ve kocadan) ikisinin ve şuuru yoktu. Fakat Allah, Musa ile her ikisine de menfaat verdi.
(Fusus ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları, İst-1992)


Küfür ve isyan ehli cehenneme girse de orada lezzet vardır." Yalanı (S.104)

ŞİİR

Hakk'ın yalnız va'dinde sadık olması tarafı kaldı. Ceza tehdidinde sadık olduğuna dair açık bir alâmet yoktur.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez. İkisi de birdir amma aralarında tecelli farkı vardır.
- Onların cennetine tatlılığından dolayı azab denir. Bu azab sözü onda gizli olan lezzet için bir kabuk gibidir. Kabuk ise özü koruyan bir şeydir.




"Vakit olur ki kul Rabb olur, şüphesiz, vakit olur ki kul, kul olur şeksiz.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 90. Bosnevi, 1, 433)

"Bizler Allah'ın zahiri suretleriyiz, O'nun tecellisiyiz. Alem ve kevn aslında bir hayal olduğu için biz O'yuz."
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 159. Bosnevi, 345)

“Halık (yaratıcı) ile mahluk bir tek şeydir.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 78)

“O’ bana hamdeder, be de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385)

İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: Nubuvvet makamının mevkii Rasûlun üstünde ve velinin altında bir yerdir.
(Şerhu Akidetu’t-Tahaviye, II /743). (Buhari, C:7 sf: 3331, 3332)

İbn Arabî, Fusûs'unda açıkça şöyle demektedir:

"Velilik peygamberlikten (nubuvvetten) daha büyüktür, hattâ risâletten de daha kâmil (bir makam)dır".

İşte O'nun (İbn Arabi) sözü:
Nubuvvet makamı bir berzahtadır ki
Rasulun az üstünde, velînin altında...

Ve onun ashabından (onun görüşünü benimseyenlerden) bâzısı bunu te'vîle kalkışarak;
"bu peygamberin veliliği nubuvvetinden üstün demektir", veya;
"aynı bunun gibi Rasulun veliliği de resûllüğünden üstün demektir" derler.


Muhyiddin Arabi'nin Hz. Muhammed (a.s)'e iftirası (Sf: 11)

Fusûs ul-hikem, Muhyiddin-i Arabi'nin 627 hicret yılında Şam'da bulunduğu sıralarda bir gece görmüş olduğu gerçek bir rüyan'ın ilhamıyla yazılmıştır. Şeyh o gece mâna âleminde Peygamber (a.s.)'i görüyor, elinde bir kitab tutmuş, kendisine hitab ederek, "bu, Fusûs ul-hikem kitabıdır. Bunu al ve halkın faydalanması için muhteviyatını açıkla" diyor.
Şeyh de Yüce Peygamber'in bu manevî işaretine uyarak hemen Cenab-ı Peygamber'den aldığı emir ve ilham çerçevesi içinde, kitab muhtevasını, artıksız ve eksiksiz olarak, olduğu gibi naklediyor, daha doğrusu Hazret-i Peygamber'den aynen nakil ve tercüme ediyor.

Arabi, Allah'ı (haşa) kendine kul ediyor. Şirki (Sf: 83)

Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,
Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişiklikiği görünce inkâr ederim.
Bizden nasıl vazgeçebilir? Ben Ona musaade eder ve Onu zuhur alanına çıkarırım.
o adam dedigin muhteremin adi şeyhül ekber,aklinin yetmedigi seylerde konusma ki benimde o dediklerine aklim ermez, o keşif ehlidir,seyhul ekberdir,evluyanin en büyüklerindendir, o dedi ki; SİN ŞINA GELİNCE MİM'İN KABRİNİ BULUR dedi bu şözü 300 yıl kimse çözemedi yavuz sultan selim han cözdü,eğer kötü olsaydi yavuz sultan selim han kabrinin bulup üstune türbe ve cami yaptirmazdi

Alıntı:
ata103 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Muhyiddin arabi (KS) dediğin adamın eserlerinden alıntılar

"Allah Firavunu pak ve temiz öldürdü." Yalanı (S.300-301) :

Nasıl ki Firavun suda boğulurken Allah'ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun'un pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Halbuki İslâm (Yani Hakk'ı teslim ve tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırır. Allah, bu İlim ve mazhariyeti dilediği kimse için âyet ve alâmet kıldı. Tâ ki hiç kimse İlâhî rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse Tanrı rahmetinden umut kesmez.
Şu halde Firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı. Demek ki, Firavun'un eşi Asiye'nin kendi hakkında "O, benim ve senin için göz nuru olsun, onu öldürmeyin, ola ki yakında bize faydası dokunur" dediği gerçekleşti ve iş böyle oldu. Gerçi her ne kadar Musa'nın Firavun mülkünü ve adamlarım öldürmeye muktedir bir Nebi olduğuna (kan ve kocadan) ikisinin ve şuuru yoktu. Fakat Allah, Musa ile her ikisine de menfaat verdi.
(Fusus ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları, İst-1992)


Küfür ve isyan ehli cehenneme girse de orada lezzet vardır." Yalanı (S.104)

ŞİİR

Hakk'ın yalnız va'dinde sadık olması tarafı kaldı. Ceza tehdidinde sadık olduğuna dair açık bir alâmet yoktur.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez. İkisi de birdir amma aralarında tecelli farkı vardır.
- Onların cennetine tatlılığından dolayı azab denir. Bu azab sözü onda gizli olan lezzet için bir kabuk gibidir. Kabuk ise özü koruyan bir şeydir.




"Vakit olur ki kul Rabb olur, şüphesiz, vakit olur ki kul, kul olur şeksiz.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 90. Bosnevi, 1, 433)

"Bizler Allah'ın zahiri suretleriyiz, O'nun tecellisiyiz. Alem ve kevn aslında bir hayal olduğu için biz O'yuz."
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 159. Bosnevi, 345)

“Halık (yaratıcı) ile mahluk bir tek şeydir.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 78)

“O’ bana hamdeder, be de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385)

İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: Nubuvvet makamının mevkii Rasûlun üstünde ve velinin altında bir yerdir.
(Şerhu Akidetu’t-Tahaviye, II /743). (Buhari, C:7 sf: 3331, 3332)

İbn Arabî, Fusûs'unda açıkça şöyle demektedir:

"Velilik peygamberlikten (nubuvvetten) daha büyüktür, hattâ risâletten de daha kâmil (bir makam)dır".

İşte O'nun (İbn Arabi) sözü:
Nubuvvet makamı bir berzahtadır ki
Rasulun az üstünde, velînin altında...

Ve onun ashabından (onun görüşünü benimseyenlerden) bâzısı bunu te'vîle kalkışarak;
"bu peygamberin veliliği nubuvvetinden üstün demektir", veya;
"aynı bunun gibi Rasulun veliliği de resûllüğünden üstün demektir" derler.


Muhyiddin Arabi'nin Hz. Muhammed (a.s)'e iftirası (Sf: 11)

Fusûs ul-hikem, Muhyiddin-i Arabi'nin 627 hicret yılında Şam'da bulunduğu sıralarda bir gece görmüş olduğu gerçek bir rüyan'ın ilhamıyla yazılmıştır. Şeyh o gece mâna âleminde Peygamber (a.s.)'i görüyor, elinde bir kitab tutmuş, kendisine hitab ederek, "bu, Fusûs ul-hikem kitabıdır. Bunu al ve halkın faydalanması için muhteviyatını açıkla" diyor.
Şeyh de Yüce Peygamber'in bu manevî işaretine uyarak hemen Cenab-ı Peygamber'den aldığı emir ve ilham çerçevesi içinde, kitab muhtevasını, artıksız ve eksiksiz olarak, olduğu gibi naklediyor, daha doğrusu Hazret-i Peygamber'den aynen nakil ve tercüme ediyor.

Arabi, Allah'ı (haşa) kendine kul ediyor. Şirki (Sf: 83)

Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,
Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişiklikiği görünce inkâr ederim.
Bizden nasıl vazgeçebilir? Ben Ona musaade eder ve Onu zuhur alanına çıkarırım.
İmam Suyûtî "Tenbihü'l-gabî bi-tebriet-i İbn-i Arabî" ismindeki risâlesinde şöyle demiştir:

"Muhyiddin İbnü'l-Arabî hakkında âlimler iki fırkaya ayrılıp birisi onun velî olduğuna, diğeri ise velî olmadığına inanmıştır. Bence iki fırkanın da razı olmayacağı bir yol vardır: Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin veli olduğuna inanılması, fakat kitaplarının okunmasının haram olmasıdır."

Muhyiddin İbnü'l-Arabî'den; "Biz öyle bir zümreyiz ki, bizden olmayanların kitaplarımızı okumaları haramdır" diye nakledilmiştir. Çünkü sufiler ıstılah olarak birtakım lâfızlar üzerine anlaşıp, fukahâ arasında bilinen mânaları murad etmemişlerdir.

İmam Gazâli bazı kitaplarında; "Sufilerin bazı sözleri, Kur'ân-ı Kerim'de ve hadis-i şerifdeki yed, ayn, istivâ gibi müteşabih olan âyet ve hadîslere benzemektedir" demiştir.

__________________
'Muhammedün Seyyidü’l-Kevneyni; / Ve’l-Ferikayni min Arabi’n ve min Acemi' (Muhammed (s.a.v)
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147