Alıntı:
NGB Nickli Üyeden Alıntı
Allah CC kulu süründürür imtihan bu zaten.Bu aralar ya vekil çekmeye başladım.Bunun hikmeti konuda yazar alta link atıcam ordan oku kafana yatarsa çek madem yüksek sayı çekiyorsun bu belki motoru yakar.
Bende bu ara sadece bunu yüksek sayı çekmeye niyetliyim tüm işleri ona havale edip top sende ya öldür ya önümüzü aç diyip dayanacan zikire.
Muhiddin ibni Arabi KS derki tüm işleri ya vekile devrettim ondan sonra dünyada sırtım yere gelmez oldu her işde önümü açtı ondan diyorum vekile atalım topuda o artık kararını versin hakkımızda.
çekeceksen niyetin varsa özel mesaj at onun özel duası var günde 1 kere okunacak o işi tamamlayan kısmı.mesajla yollarım sana.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
|
Muhyiddin arabi (KS) dediğin adamın eserlerinden alıntılar
"Allah Firavunu pak ve temiz öldürdü." Yalanı (S.300-301) :
Nasıl ki Firavun suda boğulurken Allah'ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun'un pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Halbuki İslâm (Yani Hakk'ı teslim ve tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırır. Allah, bu İlim ve mazhariyeti dilediği kimse için âyet ve alâmet kıldı. Tâ ki hiç kimse İlâhî rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse Tanrı rahmetinden umut kesmez.
Şu halde Firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı. Demek ki, Firavun'un eşi Asiye'nin kendi hakkında "O, benim ve senin için göz nuru olsun, onu öldürmeyin, ola ki yakında bize faydası dokunur" dediği gerçekleşti ve iş böyle oldu. Gerçi her ne kadar Musa'nın Firavun mülkünü ve adamlarım öldürmeye muktedir bir Nebi olduğuna (kan ve kocadan) ikisinin ve şuuru yoktu. Fakat Allah, Musa ile her ikisine de menfaat verdi.
(Fusus ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları, İst-1992)
Küfür ve isyan ehli cehenneme girse de orada lezzet vardır." Yalanı (S.104)
ŞİİR
Hakk'ın yalnız va'dinde sadık olması tarafı kaldı. Ceza tehdidinde sadık olduğuna dair açık bir alâmet yoktur.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez. İkisi de birdir amma aralarında tecelli farkı vardır.
- Onların cennetine tatlılığından dolayı azab denir. Bu azab sözü onda gizli olan lezzet için bir kabuk gibidir. Kabuk ise özü koruyan bir şeydir.
"Vakit olur ki kul Rabb olur, şüphesiz, vakit olur ki kul, kul olur şeksiz.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 90. Bosnevi, 1, 433)
"Bizler Allah'ın zahiri suretleriyiz, O'nun tecellisiyiz. Alem ve kevn aslında bir hayal olduğu için biz O'yuz."
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 159. Bosnevi, 345)
“Halık (yaratıcı) ile mahluk bir tek şeydir.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 78)
“O’ bana hamdeder, be de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385)
İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: Nubuvvet makamının mevkii Rasûlun üstünde ve velinin altında bir yerdir.
(Şerhu Akidetu’t-Tahaviye, II /743). (Buhari, C:7 sf: 3331, 3332)
İbn Arabî, Fusûs'unda açıkça şöyle demektedir:
"Velilik peygamberlikten (nubuvvetten) daha büyüktür, hattâ risâletten de daha kâmil (bir makam)dır".
İşte O'nun (İbn Arabi) sözü:
Nubuvvet makamı bir berzahtadır ki
Rasulun az üstünde, velînin altında...
Ve onun ashabından (onun görüşünü benimseyenlerden) bâzısı bunu te'vîle kalkışarak;
"bu peygamberin veliliği nubuvvetinden üstün demektir", veya;
"aynı bunun gibi Rasulun veliliği de resûllüğünden üstün demektir" derler.
Muhyiddin Arabi'nin Hz. Muhammed (a.s)'e iftirası (Sf: 11)
Fusûs ul-hikem, Muhyiddin-i Arabi'nin 627 hicret yılında Şam'da bulunduğu sıralarda bir gece görmüş olduğu gerçek bir rüyan'ın ilhamıyla yazılmıştır. Şeyh o gece mâna âleminde Peygamber (a.s.)'i görüyor, elinde bir kitab tutmuş, kendisine hitab ederek, "bu, Fusûs ul-hikem kitabıdır. Bunu al ve halkın faydalanması için muhteviyatını açıkla" diyor.
Şeyh de Yüce Peygamber'in bu manevî işaretine uyarak hemen Cenab-ı Peygamber'den aldığı emir ve ilham çerçevesi içinde, kitab muhtevasını, artıksız ve eksiksiz olarak, olduğu gibi naklediyor, daha doğrusu Hazret-i Peygamber'den aynen nakil ve tercüme ediyor.
Arabi, Allah'ı (haşa) kendine kul ediyor. Şirki (Sf: 83)
Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,
Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişiklikiği görünce inkâr ederim.
Bizden nasıl vazgeçebilir? Ben Ona musaade eder ve Onu zuhur alanına çıkarırım.