Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Kendini ister mevta say ister mevtanın yakını!
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 23.11.22, 02:13
Torlak - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Torlak Torlak isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 17.09.18
Mesajlar: 851
Etiketlendiği Mesaj: 30 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Kendini ister mevta say ister mevtanın yakını!

Morgdan çıktılar. Cenazeyi son bir defa arabaya bindirecektiler. Dört beş, belki on beş kişinin omuzlarında taşınan tabutun görünmesiyle hastanenin önü feryadı figan oldu. Kadınlar bir taraftan ağlıyor, erkekler diğer yandan. İki gündür morgda bekleyen cenaze sanki yeni ölmüştü. Şimdiye kadar sanki kimse ağlamamıştı. Kimse cenazenin gıyabında ağladığını ağlamaktan saymıyordu. Bir daha ağlıyor, bir daha ağlıyordu.

Cenazenin de duyması gerekiyordu ne kadar sevildiğini, ne kadar büyük bir kayıp olduğunu, ne kadar büyük bir boşluk bıraktığını...

Tabutu metanetle tutanlar da hıçkırıklara boğuldular. Cenazenin yakınları da uzakları da ağlıyordu. Kimisinin de ağlaması gelmişti. Fırsat bu fırsattı. Burada ağlamasına kimse aldırmaz, kimse onu yadırgamazdı. O da ağladı gözyaşı dökerek.

Hastane çıkış kapısı ile cenaze arabası on metre vardı yoktu. Ama sanki yüzlerce metre idi. Adım ilerlemiyordu. Cenazenin yakınları tabutun etrafında toplanmış, tabuta sarılmış ve bizi bırakma diye ağlıyordu...

Tabutu öpüyorlardı. Bırakın, beni de tabuta koyun, baba nereye gidiyorsun diye çığlıkları koparıyorlardı. Zavallı tabut kim bilir kimleri taşımıştı! Zayıfları, hastaları, kazada ölenleri, ansızın ölenleri, gençleri, yaşlıları, zenginleri, fakirleri, zalimleri, mazlumları... Kim bilir kimleri taşımıştı...

Uzaktan seyre daldım. Bu ağlamalar son ağlamalardı belki... Hep mevta mı ağlayacaktı? Biraz da yakınları ve sevenleri ağlasın artık. Biliyorum tabutu öpenler babalarının ellerini öpmüyordu... Ne bayramda ne seyranda! Hayatta elini öpmedikleri babalarının tabutunu öpüyorlardı şimdi. Kaç bayramdır babalarının yanına gitmiyorlardı. Hep tatil planları vardı. Çocukların sınavı vardı. Aslında hepsi de bahane idi gelmek istemeyişin.

Cenaze, ağlamaların arasından cenaze arabasına konuldu. Sonra kapısı kapandı. Büyük bağrışmalar o an da yaşandı. Gidiyordu merhum, mezarlık yolcusu kalmasın diyordu adeta cenaze aracı... Yine ağlamalar yükseldi. Bu sefer de cenaze arabasına sarılanlar oldu. Arabanın kapısını zorlayanlar vardı. Beni koyun bu tabuta diye bağırıyordu birisi. Diğeri baba, beni bırakıp nereye gidiyorsun diye haykırdı. Halbuki beni tabuta koyun diyen oğlu kaç zamandır babasına küstü. Kaç zamandır konuşmuyordu. Kaç zamandır babasıyla kavgalı idi. Beni bırakıp nereye gidiyorsun diye bağıran kızı ise babasının yüzünü görmeyeli yıllar olmuştu!

Ne de kıymete bindi değil mi babaları! Anneleri, çocukları, sevdikleri... Hayatta yanında otursa yüzüne bakmayacağı babasının, annesinin ve çocuğunun arkasından böyle ağlayacaktı işte...

Orada aklı başında tek kişi cenaze şoförü idi. Arabaya bindi. Cenazenin yakını buraya gelsin dedi. Herkes biraz afalladı. Kimdi cenazenin yakını? En yakını? İster istemez oğlunu gösterdiler. Vefasız, hayırsız oğlunu...

Acı siren sesleri ile cenaze arabası hareket etmeye başladı. Biraz önce kendilerinden geçercesine ağlayanlar, konvoyu kaçırmamak için göz yaşlarını geri çekti ve arabalarına koşuştu. Arabalar siren seslerini takip ediyordu.

Derin bir sessizlik vardı her arabada. Mezarlık şehirden uzaktı. Arabadaki sessizliği, ben şuradan bir arsa aldım, müteahhite verdim diyen adam bozdu. Kaça aldın? Kaça verdin? Kaç kat, niye? Neden? Yol böylece kısalıverdi kendiliğinden...

Bir diğer araçtaki sessizliği ise senin araban yeni mi? Geçen başka bir arabaya binmiştin diyen genç bozdu. Evet, arabayı sattım, bunu aldım ama bunu da satacak yerine şunu alacağım derken söz bitmeden mezarlık görünüvermişti.

Her arabada aşağı yukarı benzer konuşmalar oluyordu. Mezarlığa gelince herkes yeniden ağlama moduna geçti. Üzülenler, üzülmüş gibi davrananlardan belli olmuyordu. Son bir kez hizaya durdular mevtanın karşısında. El pençe divan durdular. Fatihalar Fatihaları bırakmıyordu. Hoca söze girdi. O da bir Fatiha çekti. Cenaze namazını kıldırdı. Tekbirler getirildi. Cenaze namazında tüm mezarlık sessizliğe gömüldü. Çıt bile yoktu. Öyle ki, uzakta duran kadınların hıçkırıkları duyuluyordu. Hoca döndü cemaate, merhumu nasıl bilirdiniz?

Herkes, iyi bilirdik dedi. Hakkınız helal ettiniz mi? Helal ettik. Allah rahmet eylesin!

Cenaze yine omuzlara alındı. Yüzüne telefon kapanan merhum bugün baş tacı edilmişti yakınlarının! Dünya işte böyle. Bugün sana ayağa kalkmayan, sana merhaba etmeyen, sana selam vermeyen insanlar tabutunu omuzlarında taşıyacak gün gelince!

Defin işlemleri hemen başladı. Merhum yirmi dakika bile sürmeden toprağın üstünden toprağın altına alındı. Artık nerede olduğu biliniyordu. Kaç seferdir izini kaybettiriyordu. Ama artık yeri yurdu belli oldu. Seveni de sevmeyeni de orada idi. Mevtanın defni de bitince buyurun dağılabilirsiniz sözü geldi. Cenaze sahipleri ve yakınları sıraya girdi. Kalabalık, başınız sağ olsun diyerek birer birer uzaklaştı. Üç yüz kişiydiler. İki yüz kişi kaldı. Beş dakika olmadı ki yüz kişi kaldı. On dakika sonra otuz kişi kaldı. Yarım saat sonra kimse kalmadı... Bir daha buraya en fazla üç beş yakını ziyarete gelecek. Diğerleri hiç gelmeyecek. Bir müddet sonra bu üç beş kişi de gelmeyecek...

Kendini ister mevta say ister mevtanın yakını! Durum bundan ibaret. İki günlük dünya için gerek var mı gönül kırmaya?

__________________
Nesimi'ye sormuşlar;
O YAR ile hoş musun?

Hoş olayım olmayayım o YAR benim
Kime Ne!
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147