Çığlık çığlığa insana seslenir minareler
Apartman duvarlarında yankılanır çocuk sesleri, neşeler boyası solmuş duvarlarda karmaşaya dönüşür. Birbirinin kopyası oyun parklarından bıkar çocuklar, çiçeklikteki toprağı avuçlayıp kentten uzak hayaller kurarlar inadına. Civataları sökülmüş paslı salıncaklar, kırık kaydıraklar kazınır anılara, coşkusu yarına yetmeyen bir tutam çocukluk kalır ellerinde...
Kent sakinleri lanet okurlar şehre her fırsatta, bıktıkça daha çok bıkarlar. En çok da yağmurlar yağınca, logarlar taşınca, sular araba egzozlarına kadar yükselince...
Kabullenilmiş kölelik barınakları apartmanlar. Kim hangi eve, hangi eşyaya, hangi arabaya kaça satılmış, kayıtlıdır bankalarda. Efendiler bellidir. Sayfalar dolusu imzalar ve kredi onayları çakılı alınlarımızda...
Her sabah doğan güneşe kafa tutar beton silüetler. Günün doğuşunu geciktirir şehir giriş katlarda, İzbeler saklanırlar olabildiğince aydınlıktan...
Kanalizasyon boruları, su hatları, elektrik doğalgaz tesisatları, tv internet kabloları, çanak atenler; kentin iskeletidir âdeta ve bağırsakları...
İnsan'ı çekip alınca bu keşmekeşten geriye ne kalır? İnsan peki, kaç kişi kaldı ve nerede?
İnsanı duymak ne kadar da zorlaştı bu gürültülerin arasında! İnsan'ı bulmak ne kadar da zorlaştı bu sızıp kalan yığınların arasında...
İnsan kayıp!
Çığlık çığlığa insan'a seslenir minareler. Hüzünlü bir makamı besteler durur ezanlar. Hasretin ateşini tutuşturur sâlâlar... Her geçen gün çoğalan bu ölümler, bu telaşlı sevkiyat, kime ne söyler, kim ne duyar bilinmez! Suskun bir muammadır yarınlar, bekler de beklerler!..
Ey insan! Neredeysen göster artık kendini, çık ortaya, yak ışıkları, bir işaret göster!
Şahit ol çağın pis kursağında gevelediklerine ve kus, payına düşmüş necasetleri!..
|