Kötü Ahlâkın Mahalli: Nefis
Bil ki lügat yönünden “nefs”, bir şeyin varlığı, hakikati, zatı ve kendisi manasına gelir. (Bir şeyin nefsi, o şeyin zatı, varlığı ve kendisidir.) Halkın ifadelerinde ve âdetlerinde geçen bu kelimenin, yekdiğerinden farklı birçok manalara gelmesi ihtimali vardır. Çünkü birbirine zıt manalarda kullanılmaktadır. Nefs, bazılarına göre “ruh”, bazılarına göre “mürüvvet ve adamlık”, bazılarına göre “cesed ve beden”, diğer bazılarına göre ise “kan” manasına gelmektedir.
Sûfiler zümresinin muhakkik olanlarına göre, bu sözden maksat, bahsedilen manalardan hiç biri değildir. Onlar ittifakla derler ki: “Hakikatte nefs, şerrin kaynağı, kötülüğün temelidir.” Bir gruba göre nefs, ruh gibi kalıba ve bedene tevdi edilmiş olan ayndır. (Kendine has varlığı ve bünyesi olan bir şeydir.) Diğer bir gruba göre nefs, hayat gibi kalıbın ve bedenin sıfatı olan bir şeydir.
Onlar, kötü huyların ve çirkin fiillerin ortaya çıkmasının sebebi nefstir, diye ittifak etmişlerdir. Bu da iki kısımdır; biri günahlar, diğeri kibir, hased, cimrilik öfke, kin ve bunların benzeri olup da şer’an ve aklen makbul olmayan kötü huylardır. Şu halde günah olan hususlar tevbe ile defedildiği gibi, bu gibi vasıflar da nefsten, riyazetle defedilebilir. Çünkü mâsiyet dediğimiz günahlar, zâhiri vasıflardandır. Bu huylar ise bâtınî vasıflardır. Bâtında zuhûr eden aşağı vasıflar, zâhirdeki yüksek vasıflarla temizlenir. Zâhirde zuhur eden şeyler ise, bâtındaki vasıflarla arındırılır.
Nasıl âlemde şeytan-melek Cehennem-Cennet var ise (ve bunlar gözlerimizle görülmüyorsa) tıpkı o şekilde nefs ile ruhun her ikisi de kalıba ve bedene tevdi edilmiş latifelerdendir. Ama biri şer mahalli, öbürü hayır mahallidir. Aynen gözün görme, kulağın duyma ve dilin tatma mahalli oluşu gibi. İnsan bedenine tevdi edilmiş bulunan diğer ayn (varlık) ve vasıflar için de durum böyledir.
Nefse muhalefet etmek, bütün ibadetlerin başı ve tüm mücahedelerin kemâlidir. Kul, bundan başka Hakk’a giden bir yol bulamaz. Çünkü nefse muvafakatte, kulun helâki, muhalefette ise kurtuluşu vardır. Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri nefse muhalefet edilmesini emretmiş, nefse muhalefet etmek için çaba harcayanları övmüş ve nefsin isteğine uyarak hareket edenleri kınamıştır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “O kimse ki, nefsini hevâsından ve arzusundan nehyetti, işte onun yurdu Cennettir.”[1], Nefsinizin hevâ ve arzusuna uymayan bir şeyi size getirdiği zaman, siz Peygamber’e karşı kibirlenip duracak mısınız?”[2]
Allah Teâlâ sıddîk vasfına sahip olan Hz. Yusuf’dan (a.s) bahsederken, onun şöyle dediğini bize haber vermiştir: “Rabbimin merhamet etmesi müstesna, şüphe yok ki, nefs kötülüğü emredicidir.”[3] Peygamber (s.a.v.) de “Allah bir kuluna hayır murad ederse, nefsinin ayıplarını ona gösterir”, buyurmuşlardır.
Eser ve haberlerde şöyle bir şey vârid ve mevcuttur: Mukaddes ve Müteâl olan Allah, Davud’a (a.s) şöyle vahyetti: “Ey Davud! Nefsine düşman ol, ona düşman olmak suretiyle de bana dost ol. Zira ona düşman olmakta benim dostluğum vardır.”
Hucvirî, Keşfü’l-Mahcûb, sf. 427
[1] Nâziât, 79/40
[2] Bakara, 2/87
[3] Yusuf, 12/53
|