Rebî bin Haysem, gözünü haramlardan o derece korur ve etrafına bakınmazdı ki, bazıları onu kör zannetmişlerdir. Yirmi sene Abdullah ibni Mes’ud ile berâber bulundu. Hatta İbn-i Mes’udun câriyesi onu görünce;
-“Âmâ dostun geliyor” derdi. İbn-i Mes’ud da onun bu sözüne gülerdi. Çünkü onu içeri almak için kapıyı açtığı zaman gözlerini kapamış ve başını yere eğmiş görürdü.
İbn-i Mes’ud ona bakınca; Hac sûresinin,
-“Tevazu ile yalvaranları müjdele!” mealindeki otuzdördüncü ayetini okur;
-“Vallahi, Peygamber efendimiz seni görseydi sevinirdi” buyururdu.
Rebî bin Haysem, Allahü teâlânın verdiği nîmetlerin şükrünü îfâ edebilmek ve ömür sermâyesini kullanarak âhiret için dünyâdan azık toplamak lâzım olduğunu bilir ve bu yollardan, Rabbini tanıyıp ona kavuşmaya çalışırdı. Hatta evinde bir mezar kazdı. O mezarda yatar uyurdu ve Mü’minûn sûresinin;“Ey Rabbim! Beni dünyaya gönder de, iyi amelde bulunayım” mealindeki doksandokuzuncu ayetini okur, sonra kalkar ve kendi kendine;
-“Ey Rebî! İstediğin reddedilip geri dönemeyeceğin gün gelmeden, fırsatı ganimet bilerek, Rabbine ibadet eyle!” derdi.
|