Yıl 1905. Afrika’nın büyük çoğunluğu Avrupalıların sömürgesi altında. İnsanları köleleştirilen, madenleri çalınan Afrika, ne kadar sömürülürse Avrupa’nın modern binaları o kadar yükseliyor, halk o kadar huzurun ve zenginliğin tadını çıkarıyordu. Afrika’nın en güneyindeki, şu anki adı ile Güney Afrika’da Thomas Cullinan adındaki bir maden ocağı başkanı, 3106 karat ile dünyanın en büyük elması olan “Afrika’nın Büyük Yıldızı”nı keşfetti. Elmasın adı da Thomas’ın soyadı olan Cullinan elması olarak kayıtlara geçti.
Bu elmasın hikayesi, Thomas’ın bulmasıyla daha yeni başlamıştı. Güney Afrika topraklarındaki Boer’ler, İngilizleri bu topraklarda istemiyordu. İki kez de savaştı ancak başarılı olamadı. İlk savaş sonrası Transvaal bölgesi kaybetti ancak İngilizlerin kontrolünde bağımsız oldu. Sonra bölgede büyük bir altın madeni ortaya çıkınca, Avrupalılar bölgeye gelmeye başladı. Boerler baktılar ki ‘akbabalar’ üşüşüyor, hızlı karar verip komşu İngiliz kolonilerine saldırdı. Ama yine aynı son.
İngilizler, Transvaal bölgesini kendilerine bağladı ve 1910 yılında Güney Afrika Birliği’ne dahil etti. Bu evrede Cullinan elması, Londra’ya getirilerek satışa sunuldu ancak satılmadı. Transvaal bölge yöneticileri de bunu satın alarak 1907 yılında Kral VII. Edward’a hediye etti. “Dostluk hediyesi” yani. Böylece kraliyet mülkü haline gelen elmas bölünerek, en büyük parçası olan “Afrika’nın Büyük Yıldızı” Kraliçe’nin tacına yerleştirildi. İngilizlere göre “hediye”, Afrikalılara göre hırsızlık ve sömürge.
Siz adına ne derseniz deyin, gerçek ortada. “Güneş Batmayan İmparatorluk”un görkemli ve güçlü Kraliçesi, dünyanın en büyük elmasına layıktı. İmparatorluğun temelini de sömürgecilik oluşturuyor ve kraliyet bundan gurur duyuyordu. Tekrara da tartışmaya da gerek yok.
70 yıl ile tahtta kalma rekoru kıran II. Elizabeth, saltanatı boyunca Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda başta olmak üzere 32 ülkenin devlet başkanı oldu. Konudan bağımsız belki ama benim en çok merak ettiğim şey, İsrail’in kuruluşuna önayak olan II. Elizabeth’in, Ürdün’e kadar gelmesine rağmen ömrü boyunca İsrail’e hiç gitmemesi. Sizce de çok ilginç değil mi?