Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Kelâm Meselesindeki Görüşler
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 09.02.17, 11:24
SiLence SiLence isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Arrow Kelâm Meselesindeki Görüşler

Tahâvî'nin şârihi şöyle diyor: “İnsanlar bu meselede (kelâm me*selesinde) dokuz guruba ayrıldılar. Bunlardan biri şudur: Şüphesiz Allah kelâmı insanlar üzerine mânaları akıtan sözdür. Bazılarına gö*re bu sözler ya faal olan akıldandır, yahut başkasındandır. Bu gö*rüş Sâbiîlerle (Yıldıza tapanlarla) felsefecilerin sözüdür.

İkincisi: Kur'an yaratılmıştır, onu Allah Teâlâ yaratmıştır, fakat kendisinden ayrı olarak yaratmıştır, derler. Bu söz de Mûtezile'nin sözüdür.

Üçüncüsü: Allah kelâmı tek bir mânadır, Allah Teâlâ'nın zatı ile kaimdir, O da emir, yasak, haber ve haber alma tarzındadır. Eğer bu emir ve yasakları, haber ve istihbarları ibranî dili ile ifade buyurursa Tevrat, Arapça ile ifade buyurursa Kur'an olur, derler. Bu söz de İbn Küllâb ve Eş'ari gibi ona uyan zatların görüşüdür.

Dördüncüsü: Allah kelâmı ezelde toplanmış ezelî sesler ve harf*lerden ibarettir, derler. Bu görüş de Kelâmcı ve Hadisçilerden bir taifenin görüşüdür.

Beşincisi; Allah kelâmı sesler ve harflerden ibarettir. Allah Tealâ sonradan bunlarla konuşmuştur, derler. Bu görüş de Kerrâmiye taifesi ile diğer âlimlerin görüşüdür.

Altıncısı: Allah kelâmı, zatı ile kaim olan ilmi ve iradesi ile ya*rattığı varlıklara döner, derler. Bu görüşü Muteber adlı kitabın sahibi kabul etmiştir. “El-Metâlib'ul-Âliye” adlı kitabında Fahreddin er-Râzi de bu görüşe meyi eder.

Yedincisi: Allah'ın kelâmı, kendi zatı ile kaim bir mânayı tazammun eder, Allah o mânayı başkasında yaratmamıştır, derler. Bu görüş de Ebû Mansûr el-Mâtüridî'nin görüşüdür.

Sekizincisi: Allah kelâmı, kendi zatı ile kaim olan kadim mâna ile başkalarında yarattığı sesler arasında müşterektir. Bu söz, Eb'ul-Meâli ve ona uyanların sözüdür. Ben de derim ki; birinci mâna ha*kikat, ikinci mâna ise mecazdır.

Dokuzuncusu: Cenabı Allah geçmişte ve gelecekte dilediği za*man, dilediği şekilde konuşmakta devam eder. Allah Teâlâ işitilen bir ses ile konuşur. Kelâmın nevi ise kadîmdir. Ses her ne kadar kadim değilse de, konuşmanın nevi kadîmdir. Bu söz, daha evvel söylediğimiz Hadîs ve Sünnet ashabından tercih edilen sözü takviye ediyor. Bu meselenin, İmam Âzam hazretlerinin telifinde tekrar edil*mesinin sebebi, maksad bakımından öneminin büyüklüğünü göster*mektedir.

Sonra bil ki; buzağıya tapanlar, Allah'a karşı küfür içinde ol*malarına rağmen, Mutezileden daha çok söz anlamaktadırlar. Zira Musa aleyhisselâm onlara:

“Görmüyorlar mı ki; o (buzağı) onlarla konuşmuyor ve kendile*rine yol göstermiyor.”[92]

Buzağıya tapanlar, Musa aleyhisselâm'a bu ifade karşısında, se*nin rabbin de konuşmuyor, tarzında bir cevap vermediler, itirazda bu*lunmadılar. Bu âyet-i kerimeden anlaşıldığına göre, konuşmayı nefy etmek bir noksanlıktır, bu noksanlık, buzağının ilâh olamıyacağına delil kabul ediliyor. Mutezilenin şüphesi son haddine vararak şöyle derler: Allah'ın konuşmasından dolayı, yaratıklara benzemesi ve ci*sim olması gerekir. Onlara şöyle cevap verilir: Allah Teâlâ, kendine yakışır şekilde konuşur, dediğimiz zaman şüpheleri yok olur. Mûtezile'den biri, yedi Kıraat İmamından biri olan Ebû Amr b. Alâ'ya; Cenabı Hak'kın ;

“Musa, kendisi ile konuşacağımızı va’dettiğimiz vakitte gelince, Rabbi ona kelâmını söyledi.[93] âyetindeki “Allah Musa ile konuştu sözüne ne diyeceksin?” deyince Mûtezîlî olan bu şahıs bir cevap vere*medi.

Sonra Cennet nimetlerinin en üstünü, Allah Tealâ'nın cemalini görmek, O'nun kelâmım işitmektir. Bunu inkâr etmek, Cennet'in ru*hunu inkâr etmektir. Çünkü Cennet, Cennete girecekler için, ancak bu iki şey ile hoştur. Nitekim kâfirler için Cehennem azabının en şid*detlisi, Allah'ın cemalinin onlara perdelenmesi, gösterilmemesi ve onların Allah kelâmını işitmemeleridir. Allah Teâlâ bu hususu şöyle haber veriyor:

“Kıyamet gününde Başka bir âyette de: Allah Teâlâ, onlarla konuşmayacaktır.” [94]

“Orada ses çıkarmayın, bana bir şey söylemeyin.” [95]

“Hayır onlar, Kıyamet günü, rablerinin rahmetinden menedilmişlerdir.” [96]

Mutezile,

“Güneşi, ayı, yıldızları Allah, kendi emrine bağlı olarak yarattı. Dikkat edin, hem yaratmak, hem de emr etmek O'na aittir.” [97]

Bu âyette Allah Teâlâ, yaratmakla, emr etmeyi birbirinden ayır*mıştır. Dolayısıyla mutezilenin, Allah'ın sıfatları, ilim, kudret ve ben*zer bütün sıfatlarının yaratılmış olduğu yolundaki batıl inançlarını reddetmiştir. Bu, apaçık küfürdür. Zira Allah'ın ilmi bir şeydir, kud*reti bir şeydir, hayatı bir şeydir: Bu sebeple bu şeyler “Her şeyi ya*rattı” âyetinin şümulü içine girer. Dolayısıyla Allah'ın sıfatlarının yaratılmış olması lâzım gelir Cenabı Allah, bu taifenin söyledikle*rinden münezzehtir. Cenabı Allah, başkası ile kaim olan bir kelâm ile nasıl konuşabilir? Bu doğru olacak olsa, Allah'ın cansızlarda ve hayvanlarda meydana getirdiği seslerin de Allah kelâmı olması gerekirdi. “Konuştu” sözü ile, “Allah konuşturdu” sözü arasında bir fark olmazdı. Kıyamette kâfirlerin derileri konuşturulacaktır. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:

“O kâfirler, derilerine niçin aleyhimizde şahitlik yaptınız? der*ler. Onlar (deriler), her şeyi konuşturan Allah bizi konuşturdu, derler.” [98]

Bu âyette “bizi Allah konuşturdu” ifadesi vardır. “Allah konuştu” buyurulmuyor. Belki, Allah Teâlâ, başkalarında yarattığı her söz ile konuşmuş olması gerekir, ister doğru, ister yalan olsun, ister küfür olsun, ister hezeyan olsun. Cenabı Allah bunlardan münezzehtir.

Konevi'nin naklettiğine göre, Allah'ın zatı ile sıfatını birleştiren bu “İttihadiye” taifesini red için İbn-i Arabi şöyle diyor;

“Varlık alemindeki bütün sözler, Allah'ın kelâmıdır, Bizim için nazmı da, nesri de birdir.”

Bunun gibi Abdülaziz el-Mekki Halife Me'mun'un huzurunda Bişr el-Merisi'yi ilzam etmiştir. Önce, Kur'an nassı dışına çıkmamayı şart koşmuş, sonra Halifenin huzurunda aralarında şöyle bir karşılıklı konuşma olmuştur: Söze önce Bişr el-Merîysî başlayarak şöyle demiştir:

“Ey Mü'minlerin halifesi! Benim muarızım, Kur'an naslarını bıraksın da Kur'an nasları dışında benimle münazara etsin, o zaman eğer sözünden ve görüşünden dönmez ve Kur'an'ın yaratılmış oldu*ğuna hükmetmezse benim kanım helâldir. Bunun üzerine Abdülaziz:

“Ben mi soru sorayım, yoksa sen mi soru soracaksın?” diyerek söze başladı. Bişr; sen sor, dedi. Ben de ona şöyle bir soru sordum:

“Üç görüşten birini mutlaka kabul etmeniz gerekir. Yâ Allah Teâlâ Kur'an'ı kendi zatında yaratmıştır, yahut onu kendi zatı ile kaim olarak yaratmıştır, yahut onu başkalarında yaratmıştır, demen gerekir.” Bişr:

“Allah Teâlâ, eşyayı yarattığı gibi Kur'an'ı da yaratmıştır,” diyerek cevap vermekten kaçındı. Bunun üzerine halife Me'mun Abdülaziz'e:

“Bişr'i bırak da bu meseleyi sen açıkla,”dedi, Abdülaziz de şöyle dedi:

Eğer Bişr derse ki, Allah kelâmını kendi zatında yaratmıştır, bu mümkün değildir. Zira Allah Teâlâ, yaratıklara mahal olamaz. Allah'ın zatından bir şey yaratılmış olamaz. Eğer, başkasında kelâ*mını yarattı, derse, akla ve kıyasa göre, Allah'ın başkasında yarat*tığı her kelâmın, kendi kelâmı olması gerekir. Eğer, kendi zatı ile ka*im olarak Allah kelâmını yaratmıştır, derse, bu da mümkün değildir. Zira, irade, ancak murad edenden, ilim de âlimden sudur et*tiği gibi, kelâm da ancak konuşandan sudur eder. Allah'ın zatı ile kaim olup zatı ile konuştuğu bir kelâm tasavvur edilemez. Bu yönlerden Allah kelâmının yaratılmış olması mümkün olmayınca, Kelâm sıfa*tının Allah Teâlâ'mn sıfatı olduğu bilinmektedir. Bu sözler, İmam Abdülaziz'in “el-Ceyyide” adlı kitaptan kısaltılmış olan sözleridir. Konevi, Mutezilenin, düşüncelerine delil olarak aşağıdaki âyeti ileri sürmelerini acayip karşılayarak, “ne bozuk bir delil getirme” diye vasıflandırıyor. Mutezilenin, ileri sürdüğü delil şu âyet-i kerî*medir:

“Nihayet oraya varınca, bereketli yerdeki vadinin sağ kıyısından, ağaç tarafından şöyle nida edildi: Ey Musa! Gerçekten ben âlemlerin rabbi olan Allah'ım.” [99]

Burada âyetten anlaşıldığına göre, Allah Teâlâ, Musa ile olan kelamını ağaçta yaratmıştır. Musa aleyhisselâm da Allah kelâmını bu ağaçtan işitmiştir.Bu âyetteki nîdâ edildi sözü, bundan sonraki sözdür. Musa aleyhisselâm vadinin kıyısından nidayı işitmiştir. Bere*ketli yerdeki ağaçtan, ifadesinden de anlaşılacağı üzere, nida, ağaç*tan olmuştur. Nitekim “Zeyd'in konuşmasını evden duydum” dediğin zaman ev, konuşmanın başladığı sınırı belirtir. Evin, konuştuğunu ifade etmez. Eğer Allah kelâmı ağaçta yaratılmış olsaydı, ağacın ko*nuşması ve

“Yâ Musa şüphesiz ben Allah'ım” [100]sözünü ağacın söylemesi gerekirdi. Eğer bu söz, Allah'tan başkasın sudur etseydi, Fir'avn'ın :

“Muhakkak ben sizin rabbinizim”[101] sözünün de doğru olması gerekir*di. Zira Mutezileye göre, her iki söz de yaratılmıştır, ve bu sözleri Al*lah'tan başkası söylemiştir. Oysa onlar, bozuk olan inanç temellerine göre beşer kelâmı ile Allah kelâmı arasında fark gözetiyorlar, Musa âleyhisselâm'a nida edilen kelâmın, Allah'ın ağaçta yarattığı söz ol*duğunu kabul ediyorlar. Halbuki Firavn'ın sözü kendisinin yarattığı sözdür. Bu şekilde Mutezile, tahrif ve tebdil yapmak suretiyle Allah’tan başka bir yaratıcıya inanmış oluyorlar. Halbuki Yüce Allah şöy*le buyuruyor:

“Allah'tan başka bir yaratıcı varmıdır?” [102]

Şöyle bir soru ortaya atılabilir: Cenabı Allah bir âyette ;

“Kur'an, şüphesiz kerem sahibi bir peygamberin sözüdür.” [103]

buyuruyor. Bu âyet-i kerime, Kur'an'ı, bir elçinin, ya Cebrail aleyhisselâm'ın, yahut Muhammed aleyhisselâm'ın icadettiğine delalet eder. Buna şöyle cevap verilir:

Bu âyette Resul kelimesinin mârife olarak zikredilmesi, Kur'an, gönderildiği elçi tarafından tebliğ edildiği içindir. Zira Cenabı Allah: Bu Kur'an bir meleğin yahut bir peygamberin sözüdür, buyurmuyor. Dolayısıyla, Allah Teâlâ'nın Kur'an'ı, gönderdiği kişi vasıtasıyla teb*liğ ettiği biliniyor, anlaşılıyor. Bu sözden, o elçinin bu sözü kendisi ih*das ettiği manası anlaşılmaz. Âyetlerden birinde elçi Cebrail aleyhisselâm, diğerinde ise Muhammed aleyhisselâm'dır. Kur'an'ın her ikisine de nisbet edilmesi, bu izafetin tebliği için olduğunu ortaya koyar. Zira Kur'an'ı ikisinden birinin yarattığı kabul edilirse, diğeri*nin yaratması mümkün olmaz. Yine Allah Teâlâ, başka bir âyette de Kur'an'a beşer sözü diyenlerin kâfir olduğunu beyan buyuruyor. Do*layısıyla Kur'an'ın, Hz. Muhammed'in sözü olduğunu, onu kendisinin icadettiğini söyleyen kişi kâfirdir. Kur'an beşer sözü yahut melek sözüdür, demek arasında bir fark yoktur. Zira söz söyleyene aittir. Onu tebliğ edene ait değildir.

“Durun, sevgiliyi ve sevgilinin yaşadığı yeri hatırlayıp ağlaya*lım.”

şiirini başkasından işitsek de bu şiiri söyleyen şairin İmreil-Kays ol*duğuna hükmederiz. Çünkü bu sözü ilk söyleyen odur. Bir kimsenin “Ameller niyetlere göredir.” hadisini söylediğini işitirsek, bu söz Peygamberin sözüdür, deriz. Eğer “Elhamdü Iillâhi rabbil, âlemin” dediğini duyarsak, yahut: “Kul huvellahu ehad” sûresini okuduğunu işitirsek bu sözün Allah kelâmı olduğunu söyleriz.

Hulâsa, dört mezhebe bağlı Ehl-i Sünnet, selef ve halef âlimleri Kur'an'ın yaratılmış olmadığında ittifak halindedirler. Ancak, son*radan gelen âlimler Kur'an, Allah'ın zatı ile kaim olan bir mana mı, sonradan konuştuğu ses ve harfler mi, yahut dilediği zaman dilediği şekilde konuştuğu bir kelâm mı olduğu hususunda ihtilâfa düşmüş*lerdir. Fakat, şüphe yok ki Allah'ın kelâmı kadîmdir. İmam Tahavi’nin tercih ettiği görüş de budur. Kıble ehli arasındaki münakaşa ise, Allah'ın yarattığı bir yaratık mı, yoksa Allah'ın konuştuğu ve kendi zatı ile kaim olan kelâmı mı olduğudur.


Fıkh-ı Ekber Serhi

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147