Bize göre, Allah'ın kendisini vasıfladığı ve zıddı ile vasıflanması caiz olmayan her sıfat, zatî sıfatlardandır. Kudret, ilim, azamet gi*bi. Hem kendisi ile hem de zıddı ile Allah'ı vasıflandırmak caiz olan sıfatlar ise fi'lî sıfatlardandır. Şefkat (Re'fet), rahmet, gazab, sanat sıfatları gibi...
Sonra Eş'arilerle Mûtezile'nin bu noktadaki şüpheleri şudur: Eğer tekvin sıfatı ezelî olsaydı, yaratılan varlıklara ezelde taallûk etmesi gerekirdi. Ezelde yaratıkların varlığına taallûk edince sonradan yaratılanın ezelde var olması ve ezelî olması gerekirdi. Zira yaratılanlar meydanda olmadan Yaratma sıfatının varlığı ile hükmetmek, dövü*len bulunmadan dövmekten bahsetmek gibidir. Bu ise muhaldir. Binaenaleyh Tekvin (yaratma) sıfatının hadis yani ezeli olmaması gerekir.
Mutezile ve Eş'arîlerin bu görüşüne verilen cevap şöyledir: Ya*ratma sıfatının eğer, yaratmakla hadis (yaratılmış) olması gerekecek olursa bu sıfat, başka bir yaratma sıfatının varlığına muhtaç demek*tir. Böyle olursa teselsül lâzım gelir. Teselsül ise batıldır. Yahut, hadis olan yaratma sıfatı kadîm olan bir başka yaratma sıfatına dayanır. İşte bizim iddia ettiğimiz hadis olmayan ve kadîm olan yaratma sıfatı budur. Yahut Allah'ın yaratma sıfatı bulunmaması gerekir ki Allah'ın hiçbir kimseyi yaratmadığım kabul etmek hem mümkün değildir, mümkün olsa da o takdirde yaratıcı olan Allah'ı tatil etmek gere*kir. Halbuki Cenabı Allah Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor:
“Allah her an bir iştedir.†[70]
Hulâsa biz diyoruz ki, Tekvin (yaratma) sıfatı kadîm bir sıfattır. Bu sıfatın taallûk ettiği yaratıklar ise hadistir. Nitekim ilim sıfatı da kadim ve ezelidir, fakat bu sıfatın taallûk ettiği yaratıklar, bilinen varlıklar ise hadistir. Binaenaleyh Tekvin sıfatı; kendisi sebebiyle bu âlemin ezelde yaratılmasına tahsis edilmiş değildir, belki var olacağı zamanda yaratılsın için Allah’ın sıfatları arasında ezeli bir sıfat olarak bulunmaktadır. Allah'ın bu yaratma sıfatı ebediyyen bakidir. Her yaratılanın varlığı Allah'ın ezelî olan yaratma sıfatına taalluk eder. Fakat dövmek böyle değildir. Zira dövmek arızî bir iştir. Dö*vülen kişinin var olacağı zamana kadar kalması düşünülemez. Son*ra onlara karşı derizki; bu âlemin varlığı Allah'ın zatına, yahut sı*fatlarından bir sıfata taallûk eder mi, etmez mi? Eğer, hayır, der*lerse, Allah Teâlâ'yı muattal (iş yapmaz) kılmış olurlar. Eğer evet, derlerse deriz ki; Allah'ın zatına yahut sıfatına taallûk eden şey ezelî midir, yoksa hadis midir? Eğer hadistir, o bu âlemdendir ve bu âle*min hadis oluşu Allah'ın zatına değil de Allah'ın sıfatlarından birine taalluk eder derlerse bu görüşte de Allah Teâlâ'yı tatil (Bir iş yapmı*yor kabul etmek) gerekir. Ezelîdir; derlerse deriz ki; bu tâalluk'un eze*lî oluşu şu âlemin ezelî olmasını gerektirir mi, gerektirmez mi? Eğer evet, derlerse kâfir olurlar. Eğer hayır, derlerse şüpheleri bâtıl olur. Bize göre ezelî sıfatlar sekizdir. Eş'arîlerin inandığı gibi fi'lî sı*fatlar izafi değildir. Mâveraunnnehir âlimlerinden bazılarının inan*dığı gibi fi'lî sıfatların her biri hakikî ve ezeli birer sıfat değildir. Zi*ra bu düşünceye göre kadîm olan varlıkların birkaç tane olması ge*rekir. En iyisi bu konuda şöyle demek gerekir: Bu fi'lî sıfatların hep*sinin mercii Tekvin sıfatıdır. Zira Tekvin sıfatı hayata tâalluk ederse bu diriltmek olur, ölüme tâalluk ederse öldürmek olur, şekil vermeğe tâalluk ederse Tasvir olur. Bu ve benzerî sıfatların hepsi aslında Tekvindir. Ancak bunun tâalluk ettiği sıfatlarda hususiyet arzeder. Sonra ilk akla gelen şudur. Tahlîk, inşâ, sun' ve fiilin manaları birdir. Bu mana da var olmayan bir şeyi sonradan yaratmaktır. İs*ter geçen misalde olduğu gibi olsun, ister olmasın, bu birdir. Doğrusu bu sıfatların birbirine yakın manaları vardır. Zira ibda', bir şe*yi sonradan yoktan var etmektir. Tahlîk böyle değildir. Tahlîk de ya*ratmaktır, fakat bu sıfat ibdâ'dan daha umumidir, yahut onun karşılığıdır. İnşâ, eşyanın evveline mahsus bir yaratma sıfatıdır. Fiil, hayır ve şer konusunda itibar edilen her amelden kinayedir. Sun' ise, muhkem ve güzel yaratmak, güzel nizam vermek manasını taşır. Nitekim Cenabı Hak bu manaya Kur'an-ı Kerîm'de şöyle işaret ediyor:
“Bu her şeyi muhkem yapan Allah'ın işidir.†[71]
Terzik, bir şeyin rızkını ihdas etmek, ona azık yaratmaktır. Sonra ki mülk âleminde, gölge âleminde, melekût ve ruhlar âleminde bir yaratık yoktur ki Allah onu, tahlîk, fiil, inşa ve sanatı ile getirmesin Şüphesiz Allah Teâlâ, insanları ve cinleri yarattığı gibi bunların rızıklarını da yaratmıştır. Nitekim Cenabı Allah bu ko*nuda şöyle buyuruyor:
“Allah sizi önce yarattı, sonra da rızık verdi.†[72]
Cenabı Allah kudret ve rahmetini, nimet ve, hikmetini açıklamak yaratıklara marifetini göstermek istediği için bunu yapmıştır. Yüce Alah başka bir âyet-i kerîme'de de şöyle buyuruyor:
“Ben insan ve cinleri ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.†[73]
Buradaki ibadet etsinler sözünden maksat, beni bilsinler için demektir. İnsan ve cinlerin özellikle zikredilmesi, cinsleri itibariyle Allah Teâlâ'yı celâl ve cemal sıfatı ile bildikleri için olsa gerektir. Bir Hadîs-i Kudsî'de ise Cenabı Hak şöyle buyuruyor:
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, beni bilmeleri için de halkı yarattım.†[74]
Yani Allah bilinmeye muhtaç olduğu için değil, kendileri için di*lediği sevabı bu bilmek sebebiyle vermesi için yaratmıştır. Allah ise kimseye muhtaç değildir.
Doğrusu[75] Tekvin sıfatı Allah'ın ezelî sıfatıdır. Çünkü akıl ve na*kil Allah Teâlâ'nın bu âlemin yaratıcısı olduğunda ve me'haz-i işti*kak bulunmadan bir şeye müştak adı verilemeyeceği hususunda ittifah için ezelde ve ebedde sabit olan bir sıfattır. İlkinin hadis olması sebebiyle yaratılanlar da hadistir, yâni ezelî değildir. İlim, kudret ve kadim olan diğer sıfatlarda oldu*ğu gibi. Bu sıfatların kadîm olmasından, tâalluk ettikleri yaratıkların da kadim olması lâzım gelmediği gibi Tekvin sıfatının tâallukundan dolayı yaratılanların da kadim olması gerekmez.
Sonra İmam Âzam Hazretleri zatî ye fi'lî sıfatlardan bazılarını getirmiştir, diğer illet sıfatlarından bahsetmemiştir. Zira meşhur ve açık olan bu fi'lî ve zatî sıfatlan bilmek, Allahı'n varlığını ve sıfat*larını tanımak için yeterlidir.
Fahr'ul-İslâm Ali el-Pezdevî, “Usül-i Fıkıh†adlı kitabında şöyle diyor: İman ile İslâm'ın açıklaması, Allah Teâlâ'yı olduğu gibi sıfat*ları ve isimleri ile ikrar ve tasdik etmektir; hükümlerine boyun eğ*mek, şeriatlarını kabul etmektir. Bu tasdik ve kabul de iki türlü olur. Biri müslümanlar arasında doğup büyümek ve ana-badadan hangisi nıüslümansa ona bakarak müslümanlığın sabit olmasıdır. İkincisi ise müslümanlığını tasdikini kendi ifadesiyle beyan etmek ve Allah'ı olduğu gibi vasıflandırmak suretiyle sabittir. Ancak bu bir kemal derecesidir. Şartlarını tam olarak yerine getirmek mümkün değil dir. Zira halkı Hakk'ın vasıfları ile bilmek, tefsir ve anlatış bakı*mından farklıdır. Kemal'in şartı bir güçlük ve muhal'in bulunma*masıdır. Bu da söylediğimiz gibi tasdik ve ikrarın icmali olarak sabit olmasıdır. Her ne kadar icmalen inandıklarını tefsir ve beyan et*mekten âciz olsa da, kul icmali olarak tasdik ederse bu iman kemâl olur. Biz bu sebeple deriz ki; tasdikte vacib olan müminden Allah'ın sıfatlarının sorulmalıdır. Meselâ; şöyle denilebilir? Allah şu sıfatla vasıflanmış mıdır? Allah'ın Subûti, selbî, zatî ve fiilî sıfatları var mıdır? Eğer evet, derse o müminin nıüslümanlığının kemal derecede olduğu ortaya çıkar. Bu sıfatlar kendisinden sorulduğu halde Allah'ı kendine lâyık olan sıfatlarla vasıflamayı bilmeyen kişi mü'min de*ğildir. Bu sebepten İmam Muhammed “el- Camiu’l-Kebîr†adlı kita*bında, müslüman anababadan olma küçük bir kız çocuğu nikâhlansa bulûğ çağına girince İslâm'ı anlatamasa, kocasından talâk-i bâin ile boş olur.
Allah'ın İsim Ve Sıfatları:
Allah Teâlâ'nın isimleri ve sıfatları vardır. O'nun hiçbir ismi ve hiçbir sıfatı hadis değildir.
Yâni Allah'ın bütün sıfatları ve isimleri ezelidir, başlangıcı yok*tur. Ebedîdir, sonu yoktur. Allah'ın isimlerinden herhangi bir isim, sı*fatlarından herhangi bir sıfat yenilenmemiştir. Çünkü Cenabı Al*lah'ın varlığı kendindendir; zatında ve sıfatında kâmildir, noksan*sızdır. Onun bir sıfatı yaratılmış olsa, yahut bir sıfatı zail (yok) ol*sa, o sıfatının yaratılmasından önce ve yok olduktan sonra Allah Teâlâ'nın kemal makamında noksan olması gerekirdi. Bu ise Allah hakkında muhaldir. Allah'ın bütün sıfatları ezelîdir, ebedîdir. Bura da meşhur bir soru bahiskonusudur. O soru da şudur: Allah'ın kelâmı Kur'an-ı Kerîm'de zikredilen haberler çoğunlukla mazi lâfzı ile gelmistir. Meselâ;
“Biz Nuh'u kavmine gönderdik.â€.
Hz. Musa'dan hikâyeten:
“Firavn Allah'a isyan etti.†gibi. Mazi lâfzı ile, bulunmayan bir şey*den haber vermek yalan konuştuktan sonra olur. Allah üzerine ya*lan ise muhaldir.
Bu sorunun cevabı şöyle yazılıdır. Allah'ın haber vermesi ezelde mazi, hal, yahut istikbal ile vasıflanmaz. Çünkü Allah hakkında za*man yoktur. Allah'ın verdiği haberler, şimdiki zaman, istikbal ve geçmiş ile ancak lâ yezalde gelecekte ezeli olarak tâalluk ettiği eş*yaya göre vasıflanır. Bu şekilde Nuh âleyhisselâm'ın peygamberliği ile alâkalı olarak ondan haber vermek mutlak olarak Allah'ın zatı ile kâim olmuştur. Mutlaktan kasıt, zamanla kayıtlı olmadan, de*mektir. Bu haber verme keyfiyyeti ezelde ebedî olarak bakîdir. Nuh aleyhisselâm'ın gönderilmesinden evvel, Nuh'a delâlet eden ibare var idi, ki o da “Biz peygamber göndereceğiz†ibaresi idi. Nuh Pey*gamber olarak gönderildikten sonra bu ibare “Biz gönderdik.†oldu. Burada değişiklik. Allah'ın zatı ile kaim olarak verilen haberin şeklindedir yoksa haber vermede bir değişiklik olmamıştır. Bu, Allah'ın ilmi hakkında, Nuh aleyhisselâm'ın peygamber olarak gönderilece*ğini ezelde bilmesi O'nun zatı ile kâimdir, demen gibidir. Bu ilim ebediyyen bâkidir. Bir görüşe göre de Nuh aleyhisselâm varlığı hak*kındaki bilgi var olacak, tarzındadır. Var olduktan sonra bu bilgi ile Allah onun var olduğunu, peygamber olduğunu bilir. Değişiklik bil*gide değil, bilinendedir.
Bütün Sıfatlar Ezelidir:
Allah Teâlâ'nın ilim sıfatı ile eşyayı bilmesi gerçektir. İlim sı*fatı ezelde Allah'ın sıfatıdır.
Allah her şeyi ezelî sıfatı olan bilgisi ile bilir, cehaleti doğuran bilgi ile değil. Allah'ın ilmi ezelidir, ebedîdir, ziyade ve noksanı ka*bul etmekten münezzehtir. Bilgi sahiplerinin bilgisi böyle değildir. Artma ve eksilme kabul eder.
Kudret sıfatı ile Allah'ın her şeye gücü yeter. Kudret sıfatı Al*lah'ın ezelî sıfatıdır.)
Allah zatî ve kudsi olan kelâmı ile konuşur. Kelâm sıfatı ezelde Allah'ın sıfatıdır.
Allah, Tahlîk Yaratma sıfatı ile vasıflanmıştır. Yaratma sıfatı ezelde Allah'ın sıfatıdır.
Allah yaptıklarını fiil sıfatı ile yapar, fiil, ezelde Allah'ın sıfa*tıdır.
Yâni Allah bir şeyi ilk olarak yarattığı ve sonunda yaptığı za*man, onu ancak ezelî sıfatı olan fiil sıfatı ile yaratır. Yaratıldığı zaman sonradan olma bir fiil ile ve sıfat ile değil. Çünkü Allah Teâlâ'nın ilim, kudret, halk ve fiili, bilinen, yaratılan, güç yetirilen ve yapılan*ların hadis olması ile hadis olmaz.
İşi yapan Allah Teâlâ'dır.İşinde, sanatında ve hükmünde O'na kimse ortak olamaz.
Fiil sıfatı ezelde Allah'ın sıfatıdır. Yapılan işler ise yaratıktır. Allah'ın işi ise yaratık değildir.
Yâni Allah'ın işi sonradan olma değildir, belki sahibi gibi kadîm*dir. Zira yapılan işin yaratılmış olmasından, iş yapmanın yaratılmış olması gerekmez. İmam Âzam'ın kelâmında şu noktaya işaret vardır. Eğer Allah'ın işi yaratılmış olsaydı, yaratanların da birkaç tane olması lâzım gelirdi. Halbuki Allah Teâlâ'nın, her şeyin yaratıcısı ol*duğu sabittir. Allah zatında, sıfatında ye işlerinde hirdir, eşsizdir. Ne gariptir ki İbn-i Humam bu kelâmdan gafil olarak şöyle demiştir:
Ebû Hanîfe'nin sözünde Tekvin sıfatının kadim ve önce geçen sı*fatlar üzerine zaid olduğu hususunda bir açıklama yoktur. Ancak müteahhir âlimlerinin (sonradan gelen âlimlerin) kabul ettikleri şu sözü vardır: Allah Teâlâ, yaratmadan evvel de yaratıcı idi, rızık ver*meden evvelde rızık verici idi.
Eş'ariler diyorlar ki; özel bir yere tâalluk etmesi itibariyle Tekvin sıfatı, kudret sıfatından ayrı değildir. Tahlîk (yaratma) sıfatı, yaratı*lana tâalluku itibariyle kudrettir. Tarzik (rızık verme) sıfatı da böyledir. Eş'ariler diyorlar ki; Allah'ın ef'al (işler) ile ilgili sıfatı sonradan meydana gelir. Çünkü bu sıfatlar, kudretin tâallukundan ibarettir. Tâalluk ise sonradan olmadır.
İbn-i Humam rahimehullah diyor ki; Hanefîlerin, Tekvin sıfatını açıklarken bu sıfatın tesire delâlet eden sıfatlar olduğunu zikretme*leri Eş'arilerin sözünü nefyetmez ve Tekvin sıfatının beraberinde tâalluk eden kudret ve iradeye raci olmayan başka sıfatların bulun*masını da gerektirmez. Belki Ebû Hanîfe'nin kelâmı, Tahavî'nin nak*lettiğine göre, Eş'arilerin bu sıfatlardan anladıkları şeyi ifade edi*yor, şöyle diyor: Allah Teâlâ sıfatı ile ezelî olduğu gibi, bu sıfatlarla vasıflanmasında ebedîdir. Mahlûkatı yarattığından bu yana, Hâlık ismini almış değildir. Allah, berâyayı (yaratıkları) yarattığından beri Bari adım almış da değildir. Belki Allah terbiye edilen yokken Rab, yaratılan yokken Hâlık ismi ile sıfatlanmıştır. Nitekim Cenabı Hak, ölüleri dirilticidir. Allah Teâlâ, bu ismi ölüleri diriltmeden ev*vel almıştır. Halık Yaratıcı ismi de böyledir. Allah mahlûkatı ya*ratmadan önce bu ismi almıştır. Şüphesiz Cenabı Hak, her şeye gü*cü yetendir.
Allah'ın Sıfatları Yaratılmış Değildir :
Allah'ın sıfatları, ezelde yaratılmış değildir. Allah'ın sıfatlarının yaratılmış olduğunu söyleyen, yahut bu konuda duraklama göste*ren, yahut şüpheye düşen kimse kâfir-i billâhtır.
Zira kul, Allah'ın zatını ve bütün sıfatlarını şanına yakışır şe*kilde tanımak zorundadır. Ancak küfrü gerektiren, bilmemek ve şüphe etmek, yukarıda yazılı meşhur sıfatlara mahsustur. Bu sıfat*lar da hayat, ilim, kudret, kelâm, semi', basar, irade, tahlîk, tarzîk sıfatlarıdır.[/B]
.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|