Bu soruya birkaç yönden bakmakta fayda vardır:
a) İslam alimlerine göre, manası bilinmeyen Süryanice, İbranice gibi dillerle yazılmış sözleri bir dua, bir muska olarak kullanılmaması gerekir. Çünkü, manası bilmediğimiz bu gibi sözler, İslam akidesine ters düşen manaları barındırabilir.
b) Manası biliniyorsa yahut muteber ve mutemet bir alimin kitabında yer alıyorsa, onlarla dua veya zikir yahut uygun bir vesile olarak kullanılabilir.
Nitekim, “Topkapı sarayındaki Hazreti Davud’un kılıcında ve Cem Sultanın gömleğinde yazılı olduğu” bildirilen ifadeler, -telaffuzları farklı da olsa- Hz. Ali’nin Celcelutiye kasidesinde de yer almaktadır. Böyle muteber bir kasidede yer alan bu duayı okumakta elbette bir sakınca yoktur.
Kaldı ki, Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri, konumuza ışık tutmaktadır:
“İmam-ı Gazalî, İmam-ı Nureddin'den ders alarak bu Celcelutiye'nin hem Süryanî kelimelerini, hem kıymetini ve hasiyetini şerh etmiş...”
“...Gerçi elimde bulunan Celcelutiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazalî (ra) gibi çok imamlar Celcelutiye'yi şerh etmişler. Fakat bu Süryanî kelimelerin manasını tam bilmediğimden ve nüshalarda ihtilaf bulunduğundan, her birisinin vech-i işaretini ve münasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum.” (bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 120, 126)
c) Manasını bilsek bile, İslam dininin resmi dili olan Kur’an’ın lisanında gelen Allah’ın isimleri, zikir ve dua ifadeleri azımsanmayacak kadar çoktur. Kendi dinimizin diliyle zikir ve dualarımızı yapmak her zaman tercih edilmelidir. Çünkü, Allah bizim gibi İslam ümmetine bağlı insanlara bu lisanı seçmiştir. Hz. Peygamber (asm) de aynı lisanla bize oldukça geniş bir dua serveti bırakmıştır.
Bunlar dururken başka yabancı lisanlara ihtiyaç duymamız isabetli olmadığını düşünüyoruz.
Elbette her dildeki güzel hakikatler güzeldir. Fakat en güzel hakikatleri bize ders veren Kur'an ve hadislerin dillerini tercih etmek, her şeyden önce bir vefa borcudur...
__________________
Ne senle yaşanıyor
Ne de sensiz oluyor
Şu garip bomboş dünyada..
|