Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Hu isminin gücü (Dua ile Yaratılış Mekanizmasını çalıştırmak)
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 30.04.22, 12:01
🌟Nea Nea isimli Üye şimdilik offline konumundadır
 
Üyelik tarihi: 26.07.21
Bulunduğu yer: Balıkesir
Mesajlar: 102
Etiketlendiği Mesaj: 2 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Hu isminin gücü (Dua ile Yaratılış Mekanizmasını çalıştırmak)

Bir dileğin, isteğin gerçekleşmesi, kişinin bilinçaltı ile fiziki boyutun değerleri arasındaki kaçınılmaz ilişkinin sonucudur. İnsan kendi özüne yönelerek benliğinden uzaklaşıp dua ettiğinde o andaki tüm yönelimi ve istemi tamamen kendi özünde, kendi iç dünyasında gerçekleştiği halde ettiği duanın sonuçlarının dışarıda diye kabullendiği fizik dünyada ortaya çıkması kişinin iç dünyası ile dışındaki bağın ve birliğin açık bir göstergesidir.
Dua, beyin vasıtası ile kişinin özündeki İlahi kudreti değerlendirerek isteklerinin dünya(sın)da açığa çıkışını sağlayan yaratış mekanizmasıdır. Keramet aracıdır. İlahi kudretin açığa çıkışıdır.
“Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet(özdeki sınırsız potansiyel gücün) kapıları açılmıştır.” Hz. Muhammed(sav)
“Neden dua sız bırakıyorsun dilini? Kapıyı çalmadan, açılmasını bekleyenlerden misin yoksa?” (Hz. Mevlana)
İsteklerin, arzuların karşılığı insanın özünde mevcuttur. Öz de olana kavuşma özlemi, İnsanda istek olarak açığa çıkmaktadır. Çünkü olmayan şey istek olarak açığa çıkmaz, yok olan istenemez, istenen var olandır.
İnsan, tam bir yoğunlaşma ile yönelip dua ettiğinde kozmik kapıların açıldığını ve imkânsızmış gibi görünen istek ve arzularının dünyasında gerçekleştiğini fark eder. Çünkü dua kişinin özündeki "rubûbiyetin" harekete geçirilmesi suretiyle talep edilenler istikametinde Allah’ın kudretinin kuldan açığa çıkmasıdır. Yani dua ötedeki bir tanrıdan talep değil, İnsanın özündeki Rabb’inden çıkan istektir. Bu yüzden dua özdeki Rabb’e yönelerek yapılır.
İnsan farkında olarak veya olmadan özünde var olan esma kodlarına yoğunlaşıp bu kodları isteği doğrultusunda aktive ettiğinde bu suretle bir şeyleri hayır veya şer olarak dünyasında oluşturup, açığa çıkartır.
“En güzel isimler(esma) Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin”(Araf suresi/180)
Sadece dil ile söylenen değil yapılan her fiil yoğunluğu oranında onun ile bağlantılı esmayı hareketlendirmek suretiyle güçlendirir ve kişinin dünya(sın)da çıktı oluşturur. Bu yüzden insan ahlakı, duruşu, tavrı ve yaptıkları ile oluşan enerji ile her an bir şeyleri kendine çeker veya iter. Bu suretle insan “fiil dili” ile istekte bulunup, dua etmiş olur. Yani yaşam içerisindeki, olaylara verilen her tepki aslında bir duadır. Kişinin kendi dünyasına davettir.
Mesela ilim öğrenmek için o amaca dönük yapılan fiili çalışmalar duadır. Kişide “Alim” esmasının açığa çıkmasıdır. Hasta olan birisinin iyileşmek için yaptığı mücadele bir duadır. Para sahibi olmak isteyen birisinin çalışması, hatta! bir adet şans oyunu oynaması bile bir duadır. Çünkü kişi yaptığı çalışmalarla oluşturduğu fiillerle “rububiyetini” talebinin olduğu isme(esma) tahsis etmiş olur. Mesela; ilim isteyen biri bu yöndeki çalışmaları ile Ya Rabbi dediği zaman “ya Alim” ismini zikretmiş olur. Bu suretle de talebin gücü ve hikmet kurallarının izin verdiği ölçüde istek oluşur. Olmuyorsa bu da hikmet gereğidir.
“Dua kapı çalmaktır. Gerisine karışmak haddi aşmaktır.” (Hz. Mevlana)
Çünkü dünya, hikmet(neden-sebep-sonuç) yurdudur. Dünya âlemindeki sistem gereği her şey, hikmet ilişkisi içerisinde Allah’ın yasaları ile kişinin özündeki "rubûbiyet mekanizmasının“ harekete geçirilmesi vasıtası ile kuldan açığa çıkarak işlemektedir.
Dua ile davet edilenler madde âleminde bir kerede ortaya çıkmaz. Talep edilen konuda ısrarcı olup, isteğe yoğunlaşmak(gayret, çaba göstermek) gerekir. Çünkü istek doğrultusundaki veri ile yüklenen frekans dalga ancak yoğun konsantrasyon ile istenen amaca dönük beynin genelinde güçlü bir nöron aktivasyonu oluşturur. Bu da oluşan yoğunluk oranında manyetik alan enerjisini arttırarak, talep edilen doğrultudaki benzer dalgaları kendine çekerek, talebin formasyonunu(biçimlenmesini) sağlar. Bu durum kişinin yaşamında duanın yoğunluğu(gücü) oranında madde âlemde çıktı oluşması demektir.
"Allah duada ısrar edenleri sever." Hz. Muhammed (s.a.v)

Dua bir enerji, frekanstır. Dua da ki yoğunlaşma ne derece güçlü ise etki o derece fazla olur. Bunun en güzel örneği toplu yapılan dualar(yağmur duası, cuma namazı, Hac'da Arafat'taki dua, vb.)dır. Bu tür toplu yönelimlerde uygulanan kuvvetin frekansı, uygulanan nesnenin frekansı ile çakışıp aynı olduğunda frekansın büyüklüğü artar ve zayıf lazer dalgalarının birleştiğinde, etkili güçlü bir dalga oluşturması misali bulunulan alanda güçlü bir “rezonans etki alanı” oluşur. Bu durum bu enerji alanında bulunanların isteklerinin soyuttan(düşünceden) somuta(maddeye) dönüşme ihtimalinin oluşan yoğunluk oranında artması demektir.
“Toplu, cemaatle kılınan namaz(dua), kişinin yalnız kıldığı namaz(dua)dan yirmi yedi derece daha fazîletlidir.” Hz. Muhammed (s.a.v)
Bu yüzden dua gücü oranında sistemin işleyişine etki edebilecek bir potansiyele sahiptir. Düşüncelerimizin neticesi olan dua nın gerçekleşmesinin sırrı da burada gizlidir. Çünkü düşüncenin kendisi ışıktan milyonlarca kere hızlı soyut enerji/takyonik bir kalıptır. Düşüncelerimize yoğunlaşıp soyut enerji vererek(aktif imgeleme) enerji halindeki düşünce, ışık hızının altına çekilerek(kuantum dalga fonksiyonu çöküşü gereği) düşüncemiz madde - zaman âleminde gerçeğimiz olur. Bu suretle de beynimiz düşüncelerimizle zamanı, bedenselliğimizle de mekânı oluşturur. Sonuçta düşüncelerimizle oluşturduğumuz istek ve arzularımız (dualarımız) soyuttan, somuta dönüşerek dünya(mız)da ki gerçekliğimizi oluşturur.
"Ey habibim de ki, onlara; eğer duanız olmasaydı sizler Rabbimin katında ne işe yarardınız?" (Furkan suresi/77)
Bu yüzden dua bir çeşit yaratma enerjisidir. Bunun içinde insan dua mekanizmasının çalışma sistemini bilip, bu gücünü doğru bir şekilde hayrına kullanabilmelidir. Çünkü dua insanın elindeki güçlü bir silah gibidir. Bu silahı her bakımdan bilinçli kullanmak, ağızdan çıkan her söze, yapılan her fiile dikkat etmek gerekir. Aksi halde insan hayrına dua edebildiği gibi farkında olmadan şerre de dua ederek kendini vurabilir.
Dua insanın özündeki Allâh'a ait kuvvet ve kudretin değerlendirilişidir. İnsanın umduğu iyi olan şeyleri yaşamına davet etmesi, özündeki Allâh'a ait bu kuvvet ve kudreti sahip olduğu veri tabanı üzerinden değerlendirebilmesi oranında gerçekleşir. Bu da insanın Allah sisteminin mükemmel işleyişini fark ederek, benliği üzerindeki sınırlı engelleyici düşünce kalıplarını(putlarını) kırması ve yerine güçlü inançları koyması ile oluşan tekâmülünü sağlamış yeni bir veri tabanı ile başarılabilir.
Ayet-i kerimede Allah “Bana dua edin, size cevap vereyim”(Mümin suresi/60) buyuruyor. Fakat zaman zaman ettiğimiz dualara neden cevap gelmediğini, kabul olmadığını sorgularız. Aslında Allah her duaya cevap verir. Fakat her zaman istenen şeyin aynısını vermez. Çünkü hikmeti bunu gerektirir. Aynı zamanda insan yanlış frekansta(çokluk algısında, şirkte) olduğunda dualarına gelen cevabı alamaz. Çünkü ben(lik) var olduğu sürece, gelen cevap çoğunlukla şirk(çoklukta, ben ve ötekiler) ile perdelenip kendinden, kendine ulaşmaz.
Dileğin, duanın cevap bulması için özde var olan “Hu”* ismi boyutundan dua etmek gerekir. "Hu" ismi kişinin özündeki teklik boyutudur. "İsm-i Azam" büyük bir olasılıkla “Hu” ismidir. Hu ismi ile (Allâh’ın ahadiyetinde benliği yok olmuş bir şekilde) dua etmek demek, olayı Hiçlik boyutundan ele almak demektir. Çünkü oluşum, hiçlik boyutundan başlar, kuantsal boyutta şekillenir ve en sonunda kişinin dünyam dediği madde boyutundan yaşam olarak açığa çıkar.

"Hu" ismi Allah'ın zatına özeldir. "Hu" ismi ile dua, zikir kulu "fena"(hiçliğe) erdirir. "Hu" ismi ile dua eden Allah'ın zatını zikretmiş, O boyuttan talepte bulunmuş olur. "Hu" ismi ile zikir edenin kalbine keşif hasıl olur. Hayreti artar. Huzura varır.
Bu yüzden bu sırra(İsm-i Âzâm) ermiş olanlar, her nefeste “Hu” diyenin mutlak bilinciyle yaşarlar.
“Allâhu Teâlâ’nın öyle bir İsm-i Â’zâm’ı vardır ki, şayet bir kimse bu ismiyle O’na dua ederse kesinlikle duası kabul edilir” O İsm-i Â'zâm ki O'nunla Allah'tan bir şey istendiği zaman verir ve O'nun ile çağrıldığı zaman icabet eder. " Hz. Muhammed (s.a.v)
Farkında olmasak da, zihnimizden geçen her düşünce, her niyet (dualar-beddualar) zaman dilimlerini (geçmiş-geleceği) otomatikman etkileyerek dünyamızı dolayısı ile yaşadıklarımızı oluşturmaktadır.
Bu yüzden evrenin sahip olduğu “holografik yapı”(zerrede, bütünün kodlu oluşu) dolayısı ile Dua aynı zamanda geleceği etkilediği gibi, geçmişi de etkilemektedir. Çünkü zihinde an içinde yapılan herhangi bir bilgilendirme(niyet, dua, fiil, vb.) holografik yapı nedeni ile diğer dilimlerinde(geçmiş, gelecek) otomatikman birbirlerine bağlanmasını sağlar. Bu da parçalanmamış geçmiş ve geleceğin(bütünselliğin) aynı an da var olduğu zamansızlık içerisinde bir sonraki an da yaşanacakların oluşması demektir.
Çünkü bütündeki bilgi dolayısı ile geçmiş, gelecek her an gelen bilgi(dua, niyet, dilek, vb.) doğrultusunda birbirlerini bilgilendirmek sureti ile etkileyerek aynı doğrultuda ortak bütünsel bir davranış oluşturduklarından an da ki atom altı kuantum etkileşmeleri sonucu geçmiş de ki bilgide otomatikman bu bütünsellik doğrultusunda değişir. Dolayısı ile bir bütünün her hangi bir diliminde (geçmiş, gelecek) vuku bulan bir olay, otomatikman diğer dilimleri de etkilemiş olur.
Buna göre geçmişte yaşanan bir olay, geleceği etkilediği gibi, gelecekte yaşanacak bir olayda geçmişi etkileyebilecektir. Yani her düşünce, her niyet (dualar- beddualar) diğer dilimleri (geçmiş, gelecek) dua yönünde formatlayıp, etkileyerek değiştirebilmektedir.
“Allah, onların geçmiş de yaptıkları en kötü şeyleri(günahları) dahi örter(değiştirir). Yapmış olduklarının en güzeliyle onların ecirlerini vererek, onları mükâfatlandırır(günahlarını sevaba çevirir)"(Zümer suresi/35)"
“Bir kimse anne ve babasına asi bir evlat iken anne ve babası ölürse, bu kişi eğer ölümlerinden sonra onlar için Allah’a dua ederse(onlar adına iyi şeyler yaparsa) Allah o kimseyi anne ve babasına iyi davranan kimselerden yazar.” Hz. Muhammed (s.a.v)
*Varlıkta, açığa çıkıp, yaşananlar, Hak’kın(tek) Halka(çok) dönük halidir. Allah ismi toplayandır. Zatı, sıfat ve esmalarını içeriğinde bulundurur. Allah ismi ile ifade edilen zatın hüviyetini ise "Hu" ismi ile işaret eder. "Hu" yu bilmek için Allah’ın ahadiyet vasfını idrak etmiş olmak gerekir. İdrak eden taklidi imandan, tahkiki imana erer ve kendisinde yakin hali oluşur.
Kur’an ayetlerinde “Hu” ile “Allah” isimlerinin kullanılmasındaki inceliğe dikkat etmek gerekir. Hu ismi tek olan varlığın yapısına(zatına) Allah ismi ise tek olan varlığın yapısının özelliklerine(esma) işaret eder. “Hu” bilinmez, tefekkür edilemez. Ancak "Allah" esmaların kişideki açılımı oranında yani yapısal özellikleri kadarıyla bilinebilir. Yani Hu’nun kendisi, zatı değil, özellikleri bilinebilir. Bunun için Kur’an’da “Hu” ismi başka kelimelerle beraber kullanılmıştır. Mesela;“AbduHu” gibi burada “abd”(kul) varlığını,“Hu”nun yapısal özelliklerinden(esmalarından) alır.

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147