Şeytan aynaya bakamaz
Filmlere geçmiş bir klişe olan "şeytanın aynaya bakamaması", kökleri eskiye uzanan bir mite dayanır.
Bu mite göre; şeytan, aynada kendi yüzünü görmeye tahammül edemez. Bu nedenle, onu bir mekandan kovmak için yüzüne ayna tutulur. O da çığlıklar atarak kendi alemine geri gönder. Bunu yaparken eliyle yüzünü örtmesi, kendi yüzünü görmeye tahammül edememesini anlatır.
Elbette ne böyle boynuzlu bir şeytan vardır, ne de olsa ve eve gelse, bir aynayla veya çeşitli sembollerle basitçe kovulabilir. Aslen bu mit, insanın nefsini ve onun kendini sürdürmek için yaptığı temel bir davranış modelini anlatan bir mecazdır. Eleştirilmekten ve kendi yanlışlarıyla yüzleşmekten kaçan insanın, aslında ne olduğunu anlatır. Ona ayna tutulduğunda, yani dostları tarafından yaptıkları bildirildiğinde, bunları dinlemek istemez veya o mekandan uzaklaşır. Çünkü şeytanı, yani nefsi, bundan ölesiye rahatsız olur. Bağıra çağıra oradan kaçar. Yani öfkelenir ve bunu dile getirenlerle tartışır. Yarına tozu bile kalmayacak nefs kıyafetinin çok önemli olduğu rüyasını gördüğünden, ona kimseleri dokundurtmaz ve hatta o boş hayal için gerçek dostlarını, kazanımlarını ve ilişkilerini kaybeder.
Günlük yaşamda hal böyleyken, Hakikat Yolu'na giren için durum çok daha zorlayıcıdır. Yolcu, her yanı aynalarla bezenmiş bir saraya alınır. Orada kendini her açıdan görecek, yaptıklarını anlayacak ve gördükleriyle yüzleşecektir.
Peki ya sonra?
Gördüklerine tahammül edemeyip, oradan kaçacak mıdır?
Yoksa kalıp, yakacaklarını yaktıktan sonra huzura erecek midir?
İnsanın kim ve ne olduğunun gerçek cevabı,
hangisini seçtiğinde yatar...
|