Salât-ı Fevziye ve Tercümesi
ـــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
َاللَّهُمَّ اَفِضْ صِلَةَ صَلَوَاتِكَ وَسَلاَمَةَ تَسْليِمَاتِكَ عَلىَ اَوَّلِ التَّعَـيُّناَتِ الْمُفاَضَةِ مِنَ الْعَمَاءِ الرَّباَّنىِوَﺁخِرُ التَّـنَزُّلاَتِ الْمُضَافَةِ اِلىَ النَّوْعِ اْلاِنْساَنِىِّ
“Ey Allah’ım! Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem için salâtlarını, övgülerini bolca yağdırdığın gibi selâmını da emniyetinle üzerine indir.
O Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem ki, Senin yalnız olduğun zamanda, yaratmaya niyetlendiğinde ve her şeyin öncesinde belirlediğindir. O insanlığın özellikleriyle ulaşabileceği son mertebede olandır.
اَلْمُهاَجِرِ مِنْ مَكَّةَ كَانَ الله وَلَمْ يَكُنْ مَعَهُ شَـْئٌ ثاَنٍ اِلىَ الْمَدِينَةِ وَهُوَ اْلاۤنَ عَلىَ ماَ عَلَيْهِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki “Allah, vardı ve O’nunla beraber başka bir şey yoktu” Mekke’sinden[5] “O hâlâ da o hal üzeredir” Medine’sine hicret etmiştir.”
كاَنَ مُحْصىِ عَوَالِمَ الْحَضَرَاتِ الْخَمْسِ فىِ وُجُودِهِ وَ كُلَّ شَـْئٍ اَحْصَيْـنَاهُ فىِ اِمَامٍ مُبِينٍ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki “Biz her şeyi imâm-ı mübîn’de zikrettik” âyeti gereğince vücudundaki hazarât-ı hamse âlemlerinin toplamaya ve saymaya gücü yeten ve vakıf olandır.
وَرَاحِمَ ساۤئِلىِ اسْـتِعْدَادَاتِهَا بِنِداۤءِ وُجُودِهِ وَماَ اَرْسـلْناَكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” âyet-i kerîmesi ile varlığındaki merhamet hakîkatiyle hazarât-ı hamse tavırlarını anlamaya istekli olanlara cömert davranır.
نُقْطَةُ الْبَسْمَلَةِ الْجَامِعَةِ لِمَا يَكُونُ وَكَانَوَ نُقْطَةُ اْلاَمْرِ الْجَوَّالَةِ بِدَوآئِرِ اْلاَكْواَنِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki olmuş ve olacağı çevirmiş olan besmelenin sırrını toplayan kudsî nokta ve varlığa çıkacak şeylerin olmasındaki “Ol” lafzındaki sırlı emrindir.
سِرّ ِ الْهُوِيَّةِ فىِ كُلّ ِ شَـْئٍ سَارِيَةٌوَ عَنْ كُلّ ِ شَـْئٍ مُجَرَّدَةٌ وَ عَارِيَة ٌ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki her şeyde bulunduğu gibi ve her şeyden mücerred ayrı ve üstün olan sırr-ı hüviyyettir. Yani zâtının göründüğü yerdir.
اَمِينِاللهِ عَلىَ خَزآئِنِ الْفَواَضِلِوَمُسْتَوْدِعِهاَ وَمُقْسِمِهاَ عَلىَ حَسَبِ الْقَوَابِلِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki ilâhî hazînelerinin fâziletlerinin emanet edildiği yer ve bu hazînelerin kâbiliyyet ve isti’dâtlara göre taksim edildiği ve dağıtıldığı yerdir.”
وَمُوَزِّعِهَا كَلِمَةِ اْلاِسْمِ اْلاَعْظَمِوَفَاتِحَةِ الْكَنْـزِ الْمُطَلْسَم ِالْمَظْهَرِ اْلاَتَمِّاَلْجَامِعِ بَيْنَ الْعُبُودِيَّةِ وَ الرُّبُوبِيَّةِ وَ الْمَنْشَـأِ اْلاَعَمِّاَلشَّامِلِ لِْلأِمْكَانِيَّةِ وَالْوُجُوبِيَّةِ الطَّوْدِ اْلأَشَمِّ الَّذِى لاَ َيُزَحْزِحُهُ التَّجَلّىِ عَنْ مَقَامِ التَّمْكِينِ وَالْبَحْرِ الْحِضَمِّ الَّذِى لَمْ تُعَكِّرْهُ جِيَفُ الْغَفَلاَتِ عَنْ صَفآءِ الْيَـقِينِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki ism-i âzam kelimesi, tılsımlanıp esrârengiz hâle gelmiş olan fâtiha hazinesi, kulluğun ve rabliğin noksansız toplanmış olan zuhur yeri, imkân ve ilâhi varlık âlemini çevreleyen umumi kaynak, sebep, tecellilerin kendisini sarsmadığı ve etkilemediği kuvvetli dağın, sana olan yakınlığına gaflet leşleri bulandıramayan büyük okyanusundur.”
الْقَلَمِ النُّورَانِىِّ الْجَارِي بِمِداَدِ الْحُرُوفِ الْعاَلِياَتِ وَالنَّفْسِ السَّارِي بِمَوآدِّ الْكَلِماَتِ الـتّاۤماَّتِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed’in ki; Yüce harflerin mürekkebi kendisinden akmakta olan nur ile ilgili kalemin kelimeleri büyük kıyamete kadar söylenecek maddelere ulaşan rahmanî nefestir.”
اَلْفيْضِ اْلاَقْدَسِ اْلأَقْدَسِ الذَّاتيِ الَّذِى تَعَـيَّنَتْ بِهِ اْلأَعْياَنُ وَاسْتِعْداَداَتُهامَطْلَعِ شَمْسِ الذَّاتِ فىِ اَسْمآءِ اْلأَسْماَءِ وَالصِّفاَتِوَمَنْـبَعِ نُورُ اْلإِفَاضَاةِ فىِ رِيَاضِ النَّسَبِ اْلإِضَافَاةِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki mutlak mukaddes zâttır. Zâtı İlâhî İlminde eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatleri ile beşerî âlemde bulunan muhtelif kabiliyetlerde zâtının güneşinden çıkan isimler ve sıfatların isimler sebebi olandır. O nurların çıktığı bahçelerde nisbet ve medet ve yardım istemelerin meydana geldiği mutlak ve mukaddes ihsan fazilet kerem sıfatındır.”
خِطِّ الْوَحْدَةِ بَيْنَ قَوْسَىِ اْلأَحَدِيَّةِ وَالْوَاحِدِيَّةِوَوَاسِطَةِ التَّـنَزُّلِ اْلإِلۤـهِىِّ مِنْ سَماۤءِ اْلأَزَلِـيَّةِ اِلىٰ اَرْضِ اْلأَبـَدِيَّةِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki Ehadiyyet (Birlik) ve Vâhidiyyet (her şey ile birlik) kavisleri arasında birlik, yalnızlık ve teklik çizgisi ve ezeliyyet semâsından ebediyet yurduna olacak olan ilâhî iniş ve çıkışlar vasıtasıdır.
النُّسْخَةِ السُّغْرَى الَّتىِ تَفَرَّعَتْ عَنْهَا الْكُبْرَى وَالدُّرَّةِ الْبَيْضۤاءِ الَّتىِ تَـنَزَّلَتْ اِلىَ يَاقُوتَةِ الْحَمْراۤء
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki nüsha-i kübrâ (büyük âlemlerin) yeniden doğmasına olan nüsha-i suğrâ (beşeriyette küçük âlem) kırmızı yakuttan maddî âleme inmiş olan parlayan incidir.”
جَوْهَرِ الْحَوَادِثِ اْلإِمْكَانِـيَّةِ الَّتىِ لاَ تَخْلوُا عَنِ الْحَرَكَةِ وَ السُّكُّونِوَ مَادَّةِ الْكَلِمَةِ الْفَـهْوَانِـيَّةِ الطَّالِعَةِ مِنْ كِنِّ كُنْ اِلىََ شَهَادَةِ فَيَكُونَ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki, hareket ve sükûndan hâli olmayan havâdîs-i imkâniyye’nin (dünyevî ve beşeri) aslî cevheridir. “Ol” perdesinden “Ve olur” şehâdetinde var olmaya sebeb olan mânevî kelimenin asıl maddesidir.”
هَـيُولىَ الصُّوَرِ الَّتىِ لاَ تَبْخَلىِ بِاَحَدٍ اِلاَّ مَرَّ ةً لآ اِثْـنَيْنِ وَلاَ بِصُورَةٍ مِنْهَا ِلأَحَدٍ مَرَّتَـيْنِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki her şahıs için iki defa zuhuruna imkân olmayıp, belki her insan için bir defa tecelli eden suretin “heyula”sıdır.
قُرْاَنِ الْجَمْعِ الشَّامِلِ لِلْمُمْتَنِعِ وَالْعَدِيمِوَفُرْقَانِ الْفَرْقِ الْفَاصِلِ بَيْنَ الْحَادِثِ وَالْقَدِيمِصۤائِمِ نَهَارٍ اِنّىِ اَبِيتُ عِنْدَ رَبّىِوَ قآئِمِ لَيْلٍ تَـنَامُ عَيْـنَاىَ وَلاَ يَـنَامُ قَلْبِىوَاسِطَةِ مَا بَيْنَ الْوُجُودِ وَالْعَدَمِ مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِياَنِوَ رَابِطَةِ الْحُدُوثِ بِالْقَدِيمِ بَيْـنَهُمَا بَرْزَخٌ لاَ يَبْغِياَنِفَذَالِكَ دَفْـتَرُ اْلأَوَّلِ وَاْلآخِرِوَ مَرْكَزُ اِحَاطَةُ اْلبَاطِنِ وَ الظَّاهِرِ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki, olması imkânsız ve mevcut olmayan, yok olan her şeyi çevreleyen Kur’ân-ı Kerim’i toplayan ve Sonradan olan şey ile başlangıcı olmayandır. O öncesi bilinmeyen hâl ve keyfiyet arasında fasıl yanı ayırıcı olan Furkânü’l-Fark‘tır.
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki “Şüphesiz ben Rabbim katında terbiye edildim”gündüzünün oruçlusu (hata ve kusur yapmayanı ve “gözlerim uyur ama kalbim uyumaz” gecesinin ibadet edenidir. “İki denizin birleştiği yer” âyet-i ile varlık ve yokluk arasında vâsıta, “Fakat aralarında bir berzah (perde) vardır, karışmazlar” âyetince yokluğun varlığa çıkışında ezeliyetle ilgisinde bağ ve bitiştirendir. O, Evvel ve âhir defterinin hülâsası özü, bâtın ve zahirdeki kuşatmanın da merkezidir.”
حَبِيـبُكَ الَّذِى اسْـتَجْلَـبْتَ بِهِ جَمَالَ ذَاتِكَ عَلىَ مِنَصَّةِ تَجَلِّـيَاتِكَ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki ilâhî zât-ı cemâlinin tecelliyât makamın üzerindeki görünmesine sebep olan ilâhî sevgilin ve bütün tecellilerde ilâhî teveccühlerin kıblesidir.”
وَخَلَعْتَعَلَيْهِخِلْعَةَالصِّفَاتِوَاْلأَسْمۤاءِ وَتَوَجْتَهُ بِتَاجِ الْخِلاَفَةِ الْعُظْمىَ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki Sıfat ve esma kaftanı kendisine giydirdin ve en büyük hilâfet tacıyla taçlandırdın.”
وَ اَسْرَيْتَ بِجَسَدِهِ لَــيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلىَ الْمَسْجِدِ اْلاَقْصىَحَتىَّ انْـتَهىَ اِلىَ سِدْرَةِ الْمُنْـتَهَاوَ تَرْقىَ اِلىَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنىَ فَأَسَرَّ فُـؤَآدَهُ بِشُـهُودِكَ حَيْثُ لاَ صَبَاحَ وَ لاَ مَسۤاءَ مَا كَذَبَ الْفُــؤَآدُ مَا رَأَىٰوَ اُقِرَّ بَصَرَهُ بِوُجُودِكَ حَيْثُ لاَ خَلاَ وَ لاَ مَلاَ مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَ مَا طَغىٰ
“Ey Allah’ım! O Muhammed ki mübarek cesediyle Mescid-i Haram‘dan Mescid-i Aksâ‘ya, oradan uyanık hâlde İsrâ olunarak Sidretü’l-Müntehâ‘ya ulaştırıp, “Kâbe kavseyni ev ednâ” sırrına yükselttiğindir. Gündüz ve gecesi olmayan bir yerde zât-ı ilâhîni gösterdiğinde O’nun kalbinde sevinç hâsıl olmuş, gönlü bu görüşün tecellilerinde hatâya düşmemiştir. “lâ-halâ ve lâ-melâ” (Boş ta değildir, dolu da değildir) denilen birliğinin şehrinde gözü aydın olmuş, gözünde kayma ve gönlünde bir değişme olmamıştır.”
صَلِّ اللَّهُمَّ عَلَيْهِ صَلوَةً
“Ey Allah’ım! Yukarda zikrettiğim güzel ve yüksek vasıfları olan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme salavâtını ulaştır.”
تُصَلِّ بِهَا فَرْعىِ اِلىَ اَصْلىِوَ يَصِلُ بَعْضىِ اِلىََ كُلّىِلِتَـتَّحِدَ ذَاتىِ بِذَاتِهِ وَصِفَاتىِ بِصِفَاتِهِ وَتُـقِرُّ الْعَيْنُ بِالْعَيْنِوَ يَفِرُّ الْبَيْنُ مِنَ الْبَيْنِ
“Ey Allah’ım! Muhammed’ine öyle bir salât ile salât et ki o salât sayesinde benim cüz’üm aslıma, cüz’üm bütünlüğüme birleşmiş olarak zâtım, zât-ı Muhammed’le sıfatım sıfât-ı Muhammed’le ulaşıp bitişme halimi kazanıp ve zâtıyla kendim gayeme kavuşup aramızda bir ayrılık kalmamasını diliyorum”
وَسَلِّمْ عَلَيْهِ سَلاَماً اَسْلَمُ بِهِ فىِ مُتَابِعَتِهِ مِنَ التَّخَلُّفِوَ فىِ طَرِيقِ شَرِيعَتِهِ مِنَ التَّعَسُّفِ ِلاَفْـتَتِحَ بَابَ مَحَـبَّتِكَ اِيَّاىَ بِمِفْتاَحِ شَرِيعَتِهِ وَاَشْهَدَكَ فىِ حَوَاسّىِ وَ اَعْضۤائيِ مِنْ مِشْكَاةِ شَرْعِهِ وَ طَاعَتِهِوَ اَدْخُلَ وَرۤاءَ حِصْنِ لآ اِلۤهَ اِلاَّ اللهُ وَ فىِ اَثـَرِهِ خِلْعَةُ لىِ مَعَ اللهِ اِذْ هُوَ بَابُكَ الَّذِى مَنْ لَمْ يَقْصُدْكَ مِنْهُ سُدَّتْ عَلَيْهِ الطُّرُقُ وَاْلأَبْوَابُوَرُدَّ بِعِصَاةِ اْلأَدَبِ اِلىَ اصْطَـبْلِ الدَّوَابِّ
“Ey Allah’ım! Muhammed’ine öyle bir selâm et ki bu selâm ve emniyetiyle ona tabi olanlar muhalefet etmekten emin olsunlar, şeriatını bozup yoldan çıkmayıp muhabbet kapıları üzerlerine açılsın. Bu şekilde şeriat ve itaat aynasında duyguları, azaları ve varlıkları hakikatinde Senin yüzünü müşahede edebilsinler.
Yine bu selâm ile eseri olan “Li ma’a Allah” kaftanını giyip Lâilâhe illâ’llâh kalesine girebilsinler. Çünkü Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemden hususi kapındır. Bu yüzden onun şeriatı ve edebi ile hayvanî özellikleri reddettin ondan başka kapıları kapattığın gibi, başka yolları istemedin..”
اَللَّهُمَّ يَا رَبِّ يَا مَنْ لَـيْسَ حِجَابُهُ اِلاَّالّنُورُ وَلاَ خَفاَهُ اِلاَّشِدَّةُ الظُّهُورِ
“Ey her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Ey şiddetli zuhurunda yaratılmışlardan gizleyen kendisine nuru perde olan Allah’ım!”
اَسْأَلُكَ بِكَ فىِ مَرْتَـبَةِ اِطْلاَقِكَ عَنْ كُلِّ تَقْيِيدٍاَلَّتىِ تَفْعَلُ فِيهَا مَا تَشۤاءُ وَ مَا تُرِيدُ وَ بِكَشْفِكَ عَنْ ذَاتِكَ بِلْعِلْمِ النُّورِيِّ وَتَحَوُّلـِكِ فىِ حَضْرَتِ صُوَرِ اَسْمۤائِكَ وَ صِفَاتِكَ بِلْوُجُودِ الصُّوَرِيِّ
“Ey Allah’ım! Bağıntıların ve kayıtların olmadığı makamda bütün suretlerde zâtının isim, sıfat ve fiillerin, nurlu ezelî ilimin, keşfettirmenle, isim, sıfat, fiil hallerinde Senin istediğin şeyleri yapmayı ve Senden, yine Seninle istiyorum.”
اَنْ تُصَلِّىَ عَلىَ سَـيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلاَةً تَكْحَلُ بِهاَ بَصِيرَتىِ بِالنُّورِ الْمَرْشُوشِ فىِ اْلأَزَلِ ِلأَشْهَدَ فَنآءَ مَا لَمْ يَكُنْ وَ بَقۤاءَ مَنْ لَمْ يَزَلْ
“Ey Allah’ım! Muhammed’ine öyle bir salât ile salât et ki, o salât ile ezelde saçılmış olan nurla gönül gözüme sürmesi çekilmiş olarak varlığa çıkamayan fânî şeylerin yokluğuna ve zeval bulmayacak bakânı görmeye ve müşahede etmeye kudretim olsun.”
وَ أَرَى اْلأَشْياَءَ كَمَا هِىَ فىِ اَصْلِهاَ مَعْدُومَةً مَفْقُودَةً
“Ey Allah’ım! Bu şekilde eşyayı aslı ile yokluğunda, kaybolduğunda, varlığa çıkışındaki vasıflarını göreyim”
وَكَوْنِهاَ لَمْ تَشُمُّ رَايِحَةَ الْوُجُودِ فَضْلاً عَنْ كَوْنِـهاَ مَوْجُودَةً وَ اَخْرِجْنىِ
“Ve bunun yanı sıra eşyanın varlık kokusu olmadığında varlığa çıkışında O’nun faziletini göreyim”
اللَّهُمَّ بِالصَّلاَةِ عَلَيْهِ مِنْ ظُلْمَةِ أَناَنِـيَّتىِ اِلىَ النُّورِ وَمِنْ قَـبْرِ جِسْماَنِـيَّتىِ اِلىَ جَمِيعِ الْحَشْرِ وَ فَرْقِ النُّشُورِ
“Ey Allah’ım! Muhammed’ine bu salâtın bereketini, benliğimin karanlığından kurtularak nuruna ve kabir olan cismimden kurtulmuş olarak, ölülerin canlanıp ayrıştığı haşir yeri ve yayıldığı zamana kadar isterim.”
وَاَفِضْ عَلَىَّ مِنْ سَمۤاءِ تَوْحِيدِكَ اِيَّاكَ مَا تُطَهِّرُنىِ مِنْ رِجْسِ الشِّرْكِ وَ اْلإِشْرَاكِوَ اَنْـعِشْنىِ بِالْمَوْتَةِ اْلاُولىَ وَالْوِلاَدَةِ الثّاَنِيَةِوَ اَحْيِنىِ بِالْحَياَةِ الْباَقِيَةِ فىِهۤذِهِ الدُّنياَ الْفاَنِيَةِ
“Ey Allah’ım! Senin tevhid semandan üzerime bereketler ve feyzler indir ki, şirkin ve tuzaklarının pis hallerine düşmekten temiz kalayım. Bana birinci ölümden sonra ikinci doğumu yaşat ki fâni dünya hayatından kurtulup bâki hayata geçip diri kalayım.”
وَاجْعَلْ لىِ نُورًا اَمْشىِ بِهِ فىِ النـّاَسِ فَأَرَى بِهِ وَجْهَكَ اَيْنَمَا تَوَلَّيْتُ بِدُونِ اِشْتِباَهٍ وَ لاَ اِلْتِباَسٍناَظِرًا بِعَيْنىِ الْجَمْعِ وَ الْفَرْقِفاَصِلاً بَيْنَ الْباَطِلِ وَ الْحَقِّدَالاًّ بِكَ عَلَيْكَ وَهاَدِيًا بِاِذْنِكَ اِلَيْكَ ياَ اَرْحَمَ الرّاَحِمِينَ
“Ey merhametlilerin en merhametlisi Allah’ım! Bana nur ver ki insanlar arasında yürüyeyim. Yine bu nur ile tereddüde ve şüpheye düşmeden ne tarafa dönersem cem’ ve fark gözüyle yüzünü göreyim. Batıl ve hakkı birbirinden ayırayım. Seni, senin kılavuzluğun ile bulup hidayete kavuşayım.”
صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلىَ سَـيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلاَةًتَـتَقَـبَّلُ بِهاَ دُعاَئىِ وَ تُحَقِّقُ بِهاَ رَجۤائىِ
“Ey Allah’ım! Salât [34] ve selâmın O Muhammed’e olsun ki; bu salât ile dualarımız kabul olsun, isteklerimize kavuşalım.”
وَ عَلىَ اَلِهِ اَلِ الشُّهُودِ وَ الْعِرْفاَنِوَ اَصْحاَبِهِ اَصْحاَبِ الذَّوْقِ وَ الْوِجْدَانِ مَا انْـتَشَرَتْ طُرَّةُ لَيْلِ الْكِياَنِوَ اسْـتَـفَـرَ جَبِينَ الْعِياَنِ
“Ey Allah’ım! Yine müşahede ve irfan ehli, zevk aldığı ashâbına ve vicdan sahibi ailesine de tabiatımızdaki huyların karanlığı dağılıp açıkça sırların görünüp yüzümüzün parlamasına kadar salât ve selam etmeni diliyoruz.”
آمِينْ وَ سَلاَمٌ عَلىَالْمُرْسَلِينَوَ الْحَمْدُللهِِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ
“Ey Allah’ım! Duamızı kabul buyurmanı, selamın diğer Rasüllerine ve nebilerine de olmasını diliyoruz.”
“Hamd âlemlerin Rabbi’nedir.
Ebu Abdillah Muhyiddin Muhammed b. Ali b. Muhammed el-Hatimî et-Taî el-Endelüsi kaddese’llâhü sırrahu’l azîzin meşhur Salât-ı Fevziyesi. Açıklama ise Abdülganî Nablusî hazretlerine ait.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..
|