@
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] hocam, zandayım çoğu zaman keşke bilebilsem bir şeyler.
Gençken meal okudum hurafelerden sıyrıldım, mezheplere bakışım değişti, uzaklaştım hepsinden. Kuran ile çelişen hadisleri, uygulamaları terk ettim.
Meal okudum hep, aklımda hep neden arapça ibadet etmek zorundayım fikri vardı, Allah türkçe ettiğim ibadeti de kabul ederdi heralde. Böyle düşünüyordum. Öyle böyle derken tasavvufa ilgi duymaya başladım.
Mesneviyi okudum, Mevlana'nın bu korunmuş kitaptır diye başlaması abes geldi, sanki indirilmiş gibi anlatıyordu. Sonra Hallaç Mansur, Geylani efendinin kitaplarını okudum, o zaman ki kabına ağır geldi sanırım. Tasavvuftan uzaklaştım. Kuran'a döndüm gene, bu sefer anlatılanların altında başka şeyler de varmış gibi geldi. Önceden kitapta anlatılan cennete kavuşmak için şehit olmayı isterdim şimdi o anlatılan cennetin çok basit olduğu gözüme geliyordu, oraya varınca ne yapayım cenneti ben duygusu oluştu. Sureler başka şeyler anlatıyordu sanki.
Çok uzatıp sıkmayayım sizi daha sonra okuduğum İbn'i Arabi, başka tasavvufçular ve daha bir sürü kitap sonucunda şuan geldiğim nokta şudur ki ruhun seyr'i süluğunda burası ne ilktir ne de son. Buradan kabımızı doldurduktan sonra başka bir üst boyuta geçerek seyr'imiz ilerliyor. Ruh cevherimiz aslına göklere daha yakın bir yerde bulunurken biz dünya vücutlarında tecrübe etmemiz gerekenleri tecrübe etmek için kendi rızamız ile buraya geldik. Ve döndüğümüzde buradan aldıklarımız kadarıyla inkişaf edeceğiz.
Ve her şeyin bir ölçüsü, matematiği, ilmi var. Biz de bu bilginin özünde sahibi ama cahiliyiz. O bilgiyi açmak gayretimiz. O yüzden başlarken bana saçma gelen sayı ile yapılan işlemler, koku ile yapılan terkipler, frekanslar çok önemli. Özünde her şey frekans, biz çok kısıtlı algılayabiliyoruz sadece. Aşağı yukarı geldiğim yer burası, Allah daha doğrusunu bilir.
Dersen ki bunları neden anlattın, vallahi bilmiyorum. Böyle olması gerekiyormuş gibi geldi.