kuranda sihir ve hükümleri
1a.SİHİR KELİMESİNİN LÜGAT VE TERİM MANALARI
Sihir Arapça bir kelime olup Türkçe mukabili tam olarak karşılamasa da büyüdür.Büyü ise, eski Türk dilinde din ve sihirbaz anlamına gelen buği yada bügü den türemiştir.Büyü daha çok menfi manada kullanılmış olup bu yüzden sihirden daha dar kapsamlıdır.
Sihir lügat ma'hezi(çıkış yeri ve kaynağı)latif ve ince olan şeye denir.Filologlardan bazılarının bu husustaki görüşleri şöyledir:
El'Ezheri diyor ki:"Sihir; eşyayı gerçeğinden başka türlü göstermek, çevirmektir.Sâhirin (sihir yapanın)batıl olan şeyi gerçek surette gösterdiği ve eşyayı gerçek halinden başka türlü hayal ettirmesi gibi".
Kurtûbi ise el-Câmi adlı tefsirinde sihir kelimesinin etimolojisi hakkında şunları söylemektedir:"Sihrin aslı hile ve tahyiller ile bir şeyi gerçek gibi göstermektir.Sâhirin sihir yaptığı kişiye uyguladığı eşya ve manalar yoluyla olanı başka türlü hayal ettirmesi gibidir."( )
El-Alûsi ise Rûhu'l Me'âni'de sihrin; ince, latif, sebebi gizli olan şey olduğunu, bundan muradında harikuladeye benzer garabette bir iş olduğunu öne sürmektedir.( )
İbnu'l Arâbi ise sihri şöyle tarif etmiştir:"Sihir; Allah'tan ğayrısının yüceltildiği ve kainat ile kudretlerin kendisine nispet edildiği bir yazılı kelâmdır."
M.Hamdi Yazır ise; Hak Dini Kuran Dili adlı eserinde sihir hakkında şöyle bir tanım yapmıştır:"Esas lügat anlamıyla sihir, her ne olursa olsun, sebebi gizli olan ince şey demektir.Nitekim fecir vaktinin başlangıcına da ufuk çizgisinin inceliğinden dolayı "SİN"in fethi ile "SEHAR"denilir.Bu anlamda, yani sebebi gizli olan ince şeyleri bilmek ve tanımak anlamında sihrin küfür olmayacağı açıktır.Ancak dini geleneklerdeki anlamıyla sihir; sadece bu demek değildir. Sebebi gizli olmakla beraber, gerçeğin aksine tahayyül olunan yıldızcılık, şarlatanlık, hilekarlık yolunda cereyan eden herhangi bir şey demektir.Halk dilinde de bu anlamda kullanılır yani sihir denildiği zaman bu anlaşılır ve buda çirkin bir şeydir.Çünkü bunda esrarengiz bir şekilde hakkı batıl, batılı hak; hakikati hayal, hayali hakikat diye göstermek vardır.Nitekim Kuran'da "İnsanların gözlerini sihirlediler"(Â’raf/116) ve"Sihirleri sayesinde ipleri ve sopaları onun hayalini büyüledi, çünkü onlar gerçekten yürüyor gibiydiler"(Tâha/66) buyrulmaktadır.Bununla beraber sihir, özel olarak bazı övgüye değer şeyler ve gerçekler içinde iyi manada kullanıldığı da olur.Mesela"Muhakkak ki bazı güzel sözler sihirdir."( )hadisi şerifinde dile geldiği gibi ki, buna "helal sihir"de denir, üstelik caiz sayılır.Demek ki; esrarengiz, gizli sebep ile incelik, dış görünüşü itibariyle çekicilik ve bir de kötü maksat sihrin niteliğini belirler.Şu halde sihir, her şeyden önce kendi özünde bir harika değildir. Yani değişik şart ve sebeplere bağlı olarak alışılmışın tersine bizzat ilahi iradeyle ortaya çıkan olaylardan değildir.( )
1b.SİHRİN TARİHİ GELİŞİMİ
Geçmiş milletlerin tarihini incelediğimizde, sihrin varlığını ve tarihi olayların oluşmasında, yönlendirilmesinde etkisinin olduğunu görürüz.
Sihirbazlar, ilmin her dalından, sanattan, dinden ve insanlarca kutsal ve yüce tanınıp mahiyeti çok iyi bilinmeyen nesneleri kendilerine en büyük yardımcı olarak kullanan kişilerdir.
Sihirbazlığın tarihi, insanların kurmuş olduğu Keldani medeniyetine kadar uzanır. Zira Keldani’ler, devrinin en muazzam medeniyetini meydana getiren, hele astronomi ve astroloji ile olan meşguliyetleri oldukça ileri seviyede olan insanlardı. Hatta bu insanlar çok ilgi gösterdikleri gök cisimlerini kendilerine ilah yapmışlar ve onların her biri için putlar ve heykeller dikmişlerdi. Ayrıca bu putlara tütsüler vererek efsunlar yapmaya başlamışlardı.Keldani’lerin merkezi Arabistan olup özellikle Babil şehri ve çevresinde yaşamakta idiler.Babil şehri çevresinde yerleşmiş olan Keldani’lerin yanı sıra Süryani’ler de yaşamakta idi.Bunlardan başka Mısır’da Kıpti adında insanlar da vardı.Bu insanların hepsi sihir işleminde haberdar durumda idiler.İnsanlar arasında öyle hal almıştı ki, hak ile batıl birbirine karışmış bir vaziyette iken, hakkı batıl; batılı hak şeklinde görüyorlardı.İnsanlar böyle bir durumda iken , o günkü diyar Allah(cc)Hz İbrahim (as) tevhit inancına davet üzerine gönderdiyse de çok azı inanıp ona tabii oldu.Ekserisi ise, yine bu peygambere muhalefet edip onu ateşe atmaya kadar ileri gittiler.Hz İbrahim mücadelesinde babasını da karşısına almıştı, ama sapkın bir millet olan Keldaniler’e hak söz fayda etmedi.“İbrahim babasına ve milletine:Bu inanıp durduğunuz heykeller nedir?Sizler de , babalarınız da apaçık bir sapkınlık içerisindesiniz, deyince”Sen bize gerçeğimi getirdin yoksa şaka mı ediyorsun?dediler.Şöyle dedi:Hayır; Rabbiniz göklerin ve yerin rabbidir ki onları o yaratmıştır, bende buna şahitlik edenlerdenim...Allah’a yemin ederim ki siz ayrıldıktan sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım.”Bundan sonra da milletinin yaptığı putları kıran Hz İbrahim yargılanarak ateşe atılmıştır.(Enbiya/52-57)
1c.SİHRİN GERÇEKLİĞİ VE TESİRİ MESELESİ
Sihrin gerçekliği ve etkisinin de olup olmadığı hususunda ulema arasında ihtilaflar olmuştur.
İbn Kesir’in tefsirinde naklettiğine göre vezir İbn Hubeyre, Kitâbı el İşrâf alâ Mezâhibi’l Eşrâf’ın da açtığı sihir bahsinde:”Sihrin bir hakikati olduğunda (ümmetin tüm alimleri)icmâ ettiler.Ancak Ebu Hanife bu görüşe katılmayarak, hakikati olmadığını ileri sürmüştür."demiştir.( ) Sabuni "Şer'i Hükümler"başlığı altında ele aldığı sihrin hakikati konusunda:Ehl-i sünnet ve'l cemâat ulemasının çoğunluğu, sihrin hakikati ve tesiri olduğu görüşüne sahip olmuşlardı.
Ancak Mutezile ile ehli sünnetten bazıları vakıa olarak bir gerçeği olmadığını, buna karşılık sadece aldatmaca, göz bağcılığı, saptırmadan ibaret olup hokkabazlığın bir türü olduğunu öne sürmüşlerdir."demektedir.
El-Kurtûbi ise:”Sihrin; Mutezile indinde bir aslı olmadığını”, Şafii ise:”sihri; vesvese, hastalıklar olarak nitelediğini söyledikten sonra bu sözlere şunları ilave etmiştir.”Bizce de sihir hak olup Allah onda dilediğini yaratmaktadır.( )
Sihrin hakikatini kabul etmeyenler, sihir için; bir tahyildir, halisünasyondur, hayal göstermedir ve hakikati yoktur, derler.Bu grup, sihri hileler babından ve sınai oyunlar cinsinden ele almışlardır.Ancak ulemanın cumhuru ; sihrin gerçekliği vardır ve onunla gerçek olaylar terettüb eder, derler.
Sihrin bir hakikati olmadığını öne süren mutezile bu görüşlerini ispatlamak için Kuran-ı
Kerim'den bazı ayetleri delil olarak öne sürmüşlerdir.Mutezilenin öne sürdüğü ayetler şunlardır:
1-)"İnsanların gözlerini büyüleyip, onlara korku saldılar"ayeti(Â'raf/116)
2-)"(Onların ipleri ve sopaları)sihirleri yüzünden ona yürüyormuş hayalini veriyordu"ayeti (Tâha/66)
3-)"Sâhir ise nereye gitse felah bulamaz"ayeti (Tâha/90)
Birinci ayet; sihrin sadece, gözlerle ilgili olduğuna, ikinci ayet; sihrin bir gerçekliği olmayıp, hayal gösterme olduğuna, üçüncü ayet ise; sâhirin hak üzere olamayacağı için, kurtuluşunun da mümkün olmayacağına işaret etmektedir diyen Mutezile sihrin bir gerçekliği ve tesiri olmadığını iddia etmiştir.
Mutezilenin bu görüş ve delillerine karşılık Ehl-i sünnet cumhurunun çoğunluğu sihrin bir gerçekliğe sahip olduğunu şu ayetleri delil getirerek görüşlerini ispatlamaya çalışmışlardır:
1-)"Siz atın"dedi.Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir(ortaya)getirdiler."(Â'raf/116)
2-)"O ikisinden(o iki melekten)koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler."(Bakara/102)
3-)"...Halbuki onlar Allah'ın izni olmadan kimseye zarar verici değillerdi."(Bakara/102)
4-)"...Ve düğümlere üfüren (nefes)lerin şerrinden ."(Felâk/4)
Birinci ayetle Allah Teâla, "Büyük bir sihir meydana getirdiler"buyurmakla sihrin hakikatini ispat etmiş bulunmaktadır.
İkinci ayette sihrin koca ile karısının arasını ayırmayı, başka bir deyişle karı ile koca arasında nefret ve düşmanlık ika edebilmeyi mümkün kıldığı ispat edilmiştir.
Üçüncü ayette sihrin zararı olduğu ve Allah'ın dilemesine bağlı olduğu ispat edilmiştir.
Dördüncü ayet ise sihrin büyük bir tesiri bulunduğuna delalet etmektedir.Şayet sihrin gerçekliği, dolayısıyla tesiri olmasa idi, Allah Celle ve Alâ, düğümlere üfleyen sâhirlerin şerrinden kendisine sığınılmasını emretmezdi.
Sabuni ;Mutezile ve Ehl-i Sünnetin cumhurunun yukarıdaki delillerini sardettikten sonra bunların arasında şöyle bir tercih de bulunmuştur:
Delilleri birbiriyle karşılaştırdığımızda, cumhurun görüşlerini yansıtan delillerin daha kuvvetli olduğunu görüyoruz.Bu taktirde sihrin bir hakikati ve tesiri vardır.Zira karı karıkoca arasına şiddetli nefret ilkâ etmek ve aralarını ayırmak, Kuran'ın haber verdiği sihir tesirlerindendir.Ayrıca sihrin tesiri olmasaydı Allah Teâla'nın, Felâk suresinde düğümlere üfleyen sâhirlerin şerlerinden kendisine sığınılmasını emretmezdi.Bu tür sihirlerin çoğunluğu şeytani ruhlardan yardım istemek yoluyla gerçekleştiği için onun tesir ve zararını ikrar etmek ve bununla bir kişiye tesir edebilmesi ve zarar verebilmesinin ancak Allah'ın izniyle vaki olabileceğini kabul ediyoruz demiştir.( )
Sihrin bir gerçekliğinin ve tesirinin vaki olduğu hususunda ulemanın cumhurunun ittifak ettiklerini gördük.Buna karşılık sihrin gerçekliğini kabul eden ulema arasında bir de sihrin tesirinin ve sâhirin gücünün sınırları arasında ihtilaflar meydana gelmiştir.
Kimi alimler sihrin etkisinin ,sâhirin gücünün "O ikisinden karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı."ayet-i kerimesinin işaret buyurduğu "tefrik etme" ameliyesinden fazla olamayacağını öne sürmüşlerdir.Bu görüşü benimseyenler şayet sâhir, bundan gayrısını başarabilmiş olsaydı, Allah onu zikrederdi demektedir.
Kimileri mizacı değiştirme yönünde tesiri vardır demelerine karşın ,kimileride cansız varlıkların hayvanlara dönüştürülmesi; yahut tam tersi bir durum oluşturabilecek kadar bu işin ileri götürülebileceğini ileri sürmüşlerdir.
Müslümanlar sihir yoluyla gökten inen kanatlı-kanatsız çekirgeler, kurbağalar, yağdırmak, denizi yarmak,asayı başka bir şeye dönüştürmek, ölüleri diriltmek, bebekleri konuşturmak gibi Resullerin büyük mucizelerinin sâhir tarafından gerçekleştirilmesinin
mümkün olmadığında ittifak etmişlerdir, ayrıca sâhirler bu tür şeyleri yapmayı murat etseler bile Allah Teâla sâhirin iradesini yaratmaz.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|