O günden bugüne çok şey değişse de düşman değişmiyor. Dün de gözleriyle bizi yiyeceklerdi bugün de. "Su uyur düşman uyumaz". Millî ve manevî değerlerimizi daima diri tutmamız gerekiyor. Bir şeyler yapmak boş durmaktan iyidir.
Düşman tek millettir. Hangi din veya ırktan olursa olsun. Mehmet Akif: “Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer.
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi, hakikat mahşer
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk,
Sade bir hadise var ortada; vahşetler denk
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela” diyerek bunu ne güzel dile getirmiştir.
O günkü düşmanlar, yalnız birkaç devletten ibaret olmayıp, karşımızda bütün dünya vardı sanki. Düşman donanması, II. Dünya Savaşı’na kadar, dünyanın gördüğü en büyük ve en modern donanmasıydı. Hal böyle iken kazanılan zaferin değeri daha iyi anlaşılır. Zira bu savaş, yenilmez sayılanların galibiyetidir. Çanakkale’ de tarihin kaydettiği en büyük ve en kanlı savunma savaşları verilmiştir. Hem de kimsenin gözüne kıstırmadığı bu insanlarla ve daha bizim bilmediğimiz ne "gizli kahramanlarla"...
Hatta düşman şöyle bir cümle kurmuştur "Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale'de Türklerle değil, Tanrı'yla harbettik ve herhalde yenildik." Kudretine kurban olduğum Allahım! Sana nasıl hamdetmeli?!!!!
Ya bütün bu yaşanmışlıklara rağmen;
215 kg'lık mermiyi kaldırıp topun ağzına veren, koca bir düşman donanmasının kağıttan gemi gibi batmasına sebep olan Seyit Onbaşı'nın "iman gücünü"; bazı şeyleri kaldırmaktan aciz kalıp, hüzne dolan yüreğime nasıl anlatayım?!
Kuru ekmek ve şekersiz üzüm hoşafı ile açlığını yatıştırıp, sanki kırk yıldır denizciymiş gibi Çanakkale'de destan yazan Anadolu insanını bizim doymak bilmeyen veya her şeye bi bahane bulup yemeye tenezzül etmeyen kibirli nefsimize nasıl anlatayım?!!!
|