Mürşidin Sırf Mukaddes Mabudiyet Dairesinde Teveccühü, Hakaiki Enbiyaiyye
MÜRŞİDİN SIRF MUKADDES MA’BUDİYET
DAİRESİNDEN TEVECCÜHÜ
Mürşidi Kâmilin (Sâlike) namaz dairesinde teveccühünden son*ra, bu sefer de teveccühünü Sırf Mukaddes Ma’budiyet mertebesi*ne çevirir. Bu makâm öyle yüce bir makâmdır ki burada Sâlikin ayaklarının bağı çözülür; Makâmın zirvesinde aczin doruğuna çıkar.”Yine bu makâmda sâlikin seyri(manevî yolculuğu) sona erer. Sâlik burada kulluk makâmlarını bir bir dolaşır. Bu makâmın yolcu*luğu görerek meydana gelir. Ne zaman mürid bu mâkamda Sâlike yönelişte bulunursa; bu yönelişle sâlik kendi nefsini görür. Sâlikin nefsini gördüğü yer çok yü*ce, çok nurlu bir makâmdır. Ne zaman nefsinin bulunduğu o yüce ve nurlu makâma seyretmek (gitmek) İstese, bir türlü gidemez: Netice*de anlar ki bu makâm gidebilmesi mümkün olmayan Sırf Mukaddes Ma’budiyet (kulluk) makâmıdır, Bu makâmda yolculuk ancak nazarla (bak*makla) yapılabilmektedir, O nazaar ki sâlik onunla seyrine açık olan istediği yere bakar. Bu makâmda (Lâmâ’bûde illallah) mübarek kelimesinin sırrı or*taya çıkar. Bundan anlaşılmaktadır ki, Allah Teâlâ’dan baş*ka kulluk yapmaya lâyık ve müstahak bir ilâh mevcut değildir. Nasıl olur da mahlûk, Hâlik yerine geçebilir? Bu makâmda seyreden kim*sede şirkten eser kalmaz. Kulluk ile İlâhlık, bu makâmda birbirinden ayrılır da kulluk ve ibadete yegâne lâyık olan Allah Teâlâ’ya, sırf ibadete lâyık ve müstahak ilâh olduğu için yapılır.
HAKAİKİ ENBİYAİYYE
(Nebilerin hepsine dair müşterek hakikatler)
Bütün nebilere âit hakikatler Hz. İbrahim, Hz. Musâ, Hz. Muhammed ve Hz. Ahmed aleyhisselâm [80] ile ilgili hakîkatlardan ibarettir.
İlâhî hakîkatlarda yükselebilme, sâlikin faziletinin derecesine bağlıdır. Nebilere âit hakikatlarda yükselebilme ise sâ*likin muhabbetinin derecesine göredir.
Ne zaman mürşid sâlike İbrâhimî hakikat dairesinden teveccühte bulunursa, sâlik bu dairede zatî olan murakabeyi yapmalıdır. Zira zatî olan murakabe İbrahimî hakîkatların kaynağıdır. Bu dairede yapılan mürakabede, mürşidin teveccühünün bereketi ile sâlike bü*yük sırlar ve mühim gerçekler ikram edilir. Bundan sonra da Allah Teâlâ’nın dostluğundan ibaret olan bu makâmın tecellîler sâliki nu*ra boğar. Yine bu makâmda Allah Teâlâ ile kul orasında husûsî surette bir dostluk ve yine O’nun dostluğu ile beraber, husûsî halvetler mey*dana gelir. Bu makâmda meydana gelen tecellî tezahürleri ve daha bir takım hususiyetler, başka makâmlarda görülmemekte ve kaza*nılan lütuflar da başka makâmlarda kazanılmamaktadır. Yine bu makâmda sıfat’a âit mahbûbiyyet meydana gelmekle, Hakîkatı Muhammediyye ve Hakikati Ahmediyye makâmında ise zatî olan sevgililik ortaya çıkmaktadır. (Allah Teâlâ Hazretleri Zâtına mahsus olan tecellîlerini sevdiği gibi sıfatına âit olan tecellîleri de sever) demektir.
Birinci kısma Haki*kati Muhammediyye ve Hakikati Ahmediyye denilir.
İkinci kısım ise, her ne kadar Hakikati ibrahimiyye kısmına girerse de, Haliliyyet (dostluk) İsmi bu kısımdan meydana gelmiştir. Bu makâmda sâlike Allah Teâlâ’nın Zâtı ile beraberlik ünsiyyeti ve muhabbeti hâsıl olur. O’nun Zât-ı ile ünsiyyet ve muhabbete nail olan kimse, yine onun Zât’ından başkasına yönelmez. Salikin O’nun sıfatından esmâsından veya mürşidi kâmilin himmetinden beklediği tecellî ziya*retleri bile Olsa…
Yine o kimse için O’ndan (Allah Teâlâ’dan) başkasından yar*dım istemek, O’ndan başkasına sığınmak ve O’ndan başkasından bir şeyler beklemek doğru olmaz. İsterse bu isteyeceği şeyler bir*takım mukaddes varlıkların ruhları ve hatta melâikeler olsun.Bu makâmda sâlikin ilerlemesi için en müsâit olan şey İbrahimiyyete mahsûs bulunan salâvatı şerifeleri çok çok okumakladır.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
|