Teveccüh
TEVECCÜH
Mevlana Halid kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hazretleri halifesini teveccüh’e itina göstermeyi, cuma ve salı günleri şeyhin ruhaniyetine yönelip kalbine gelecek feyizleri ve mürşidinin de değerli nazarlarını beklemeyi tavsiye etmiştir.
Teveccüh ise beş çeşittir:
1-) Sadık olan mürid hayal gözüyle mürşidinin ruhani ve manevi nisbetine yönelerek mürşidi isterse vefat etmiş olsun, mürşidini hazır bilerek kalbine gelen feyizleri beklemesidir.
2-) Mürid hazır olmayan şeyhini kalbinde hayal edip mürşidini kendisi ile Allah Teâlâ ara*sında vasıta etmesidir.
3-) Mürid hayalinin bulunduğu yer olan kafasına yönelerek mürşidini orada tasavvur etmesidir. Bu tür kötü düşünce ve hayallerin defi için faydalıdır. Cezbenin tahsili için de çok tesirlidir.
4-)Mürid nefsini ortadan çıkararak mürşidini kendisinin yerine koymadıdır. Bu türlü teveccüh belaların defi için daha etkilidir.
5-) Mürid kalbini silsiledeki şeyhlerinin kalblerinin tasarrufuna tutar. Şeyhinden başalayarak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize kadar teker teker hepsinin tasarrufu altına koyar. Kendisi ile Allah Teâlâ arasına vasıta yapar.
Beş duyusunu tek duyu haline getirir. Zira bu duyular kalbin dağılmasına sebeb olur. Hepsini âlem-i emirden olan birleştirici hakikate yöneltir. Hakikatin yuvası olan kalbine derinliğine bütün hissiyatıyla yönelir. Mürid bu şekildeki teveccühe devam ederse gaybet, şuhud ve ağyarın kalbten çıkması mümkün olur. O zaman Hak Teâlâ’nın cezbeleri kendisine akar. Zati tecelliler kalbini kaplar. Vesveseler ve bütün batıl düşünceler kalbinden sıyrılıp gider Bari Teâlâ kendisine zatıyla tasarruf eder.
Bu makamda hakiki zikir ve ism-i azam olan lafza-i celalin manası kendisine tecelli eder: Hakikat ve vakıada bütün âlemin kendisi de ortadan yok olur.
Artık tevhid denizinde istiğrak hâsıl olur. Suya dalan bir kimsenin sudan başka bir şey göremediği gibi tevhid denizine gark olan salikte Allah Teâlâ’dan başka hiç bir şey göremez.
Bayezid-i Bestami kaddese’llâhü sırrahu’l azîzden ism-i âzamın ne olduğunu sormuşlar. Şöyle buyurmuş;
“İsm-i azam’ın belirli bir sınırı yoktur. Yalnız sen kalbini her şeyden boşaltarak vah*daniyet temin et. Sonra dilediğin isimle onu zikret.”
Bayezid-i Bestaminin bu sözünden şu anlaşılır. Allah Teâlâ’dan gayrısından gaybet hasıl olduktan sonra, Allah Teâlâ’nın hangi ismiyle olursa olsun, kişinin yaptığı zikir ism-i âzamdır.
Ey kardeşim sen de çok çalış ve çabala. Kalbini masivadan boşalt. İsm-i âzamı bulursun. İsm-i âzam; çağırdığında Allah’ın sana icabet ettiği isimdir.
Nakşî tarikatının imamlarından Muhaddis Şah Abdülaziz b.Şah Ahmed Veliyullah Dehlevi “Kavlu’l-Cemil” risalesinin açıklamasında der ki;
Nakşibendîlerin kendi aralarında teveccühte kullandığı bazı haller ve ayrı keyfiyetleri vardır. Onları kendi aralarında kullanırlar.
Nakşibendîlerin nezdinde teveccühün hikmeti, Kadirilerin zikir vuruşuna riayetiyi aynı derecededir. Nakşibendîlerin teveccühlerde çok acayip tasarrufları vardır. Himmetin toplanarak arzu edilen şeyin ele geçirilmesi, hastalardan hastalığı defetmek, günahkâr kimseyi tevbeye getirmek, insanların kalbine girmek, sevimli olmak kalbde yaşanan büyük hadiseler, kalblere tasarruf etmek, hayattaki veya vefat eden ehlullahın nisbetine vakıf olmak, insanla*rın düşündüklerini bilmek, gelecek olayları keşfetmek, belaları defetmek ve bunlardan başka birçok tasarrufları vardır.
Fena ve beka makamına sahip olmayanlara, teveccüh ile tesir şöyle olur.
Şeyh önce sadık olan müridin nefsine teveccüh eder. Nefsindeki vesveselerle, tam bir himmetle mücadele eder. Sonra kendi kalbindeki cemiyyete gark olur. Mürşidde eğer tarikat ehlinin nisbeti bulunuyorsa ve nisbette sabit, köklü bir melekesi varsa ondaki nisbet talibin kabiliyetine göre ona akseder. Bazıları mürşidin yapacağı tevec*cühle talibin kalbine vurmasını birlikte yapıyorlar. Talib hazır ise teveccühü bu şekildedir. Eğer hazır değil de gaib ise şeyhler talibin suretini tasavvur ederek teveccüh ederler.
Himmet, düşünceyi toplamak, arzu ve temenni ettiği şeyi azim ve istekle taleb etmek*tir. Susamış kimsenin maksadının su olması gibi. Bir şeyi elde etmek isteyen kimsenin kal*binde de talebinden başka bir şey bulunmayacaktır. Güvendiğim bazı kimselerden şunu duydum; Mürşid teveccüh yaparken nefy-ü isbat zikrini çekerek; ilahi rehmeti celbeder ve şöyle düşünürler: Allah Teâlâ her işinde ve fiilinde tektir. Her iş onun izin ve yardımıyla olmaktadır. Biz birer vesile ve vasıtayız. Şu müridi ıslah eden de aslında Allah’dır.
Şeyhin müridine gelen hastalığı def etmesi şöyle Olur: Şeyh kendini hasta olan kimse gibi kabul eder. Hastalığın aynısını kendisinde düşünür. Kalbine bu fikirden başka bir fikir gelmemesi için himmeti toplar. Bu şekilde hastalık müridden şeyhe geçer.
Günahkâr olan kimseyi tevbeye yöneltmek için yapılan teveccüh şu şekildedir. Şeyh günahkâr adamın nefsini ve suretini tasavvur eder. Nefsinin kendisinden ayrılarak günahkârın nefsiyle birleştiğini kabul eder. O günahkâr nefis için pişman olur istiğfar eder. Bu tevec*cühle günahkâr kimse de kısa zamanda pişman olur ve tevbe eder.
Ehlullahın nisbetini çekmek şöyle olur: Nisbetine yönelenlerin önüne diz çökülür vefat etmişse kabrinin önüne oturulur. Bütün hayal ve düşüncelerden sıyrılınır. Ruh nisbeti elde edilmek istenen ehlullahın ruhuna yönelir. Ehlullahın ruhuyla birleşme hâsıl olur. Sonra kendi nefsine döner. Bulacağı nisbet o yöneldiği zatın nisbetidir.
Kalblere muttali olmak şöyle olur: Nefsini bütün hayal ve hatıralardan boşaltarak, nefsini kalbindekileri öğrenmek istediği kimsenin nefsiyle birleştirir. Bu arada kalbe bir söz veya hayal meydana gelirse o adamın hayali ve düşüncesidir. O kimseden kalbine yansımıştır.
Gelecekteki bir hadiseye keşif yoluyla vakıf olmak isteyen kimse:*Nefsini bütün hayal ve düşüncelerden boşaltıp bütün gücüyle öğrenilmek istenilen hadiseyle ilgili bilgiyi bekler. Bütün hayal ve vesveselerden uzaklaşarak susamış kimsenin suya olan talebi gibi hadiseyi öğrenmeyi ister. Kendi kabiliyeti ve istidadına göre nefsini, melaikelerin veya yerdeki velile*rin cemaatine gönderir. Onlarla birlikte her şeyden mücerret olur. Bu şekilde devam ederken rüya âleminde veya manevi vakıada bir durumda veya tanımadığı bir kimse tarafından hafif*ten gelen bir sesle hadiseyi keşfetmek mümkün olacaktır.
Belaların defedilmesindeki teveccüh şekli ise şöyledir:
Belayı misal şekliyle düşünür, kendisinin belayı şiddetle kovduğunu ve onunla çar*pıştığını tasavvur eder. Bütün himmetini belanın kovulmasına harcar. Kabiliyetine göre zaman zaman nefsini yukarıdaki melaikelerin ve aşağıdaki velilerin cemaatine gönderir. Ken*disinden sıyrılarak onlara katılır. Allah Teâlâ’nın kudret ve iradesiyle, bela uzaklaşıncaya kadar bu şekilde devam eder. Allah Teâlâ her şeyin hakikatini herkesten daha iyi bilir.
Bu tasarrufların ve onların yerine geçebilecek diğer tasarrufların şartı, etkileyen kimsenin nefsinin, etkilenen kimsenin nefsiyle birleşebilmesidir. Varlık perdelerinden kurtulan kimseler bu birleşmenin nasıl olacağını bilirler ve buna güçleri yeter.
Şimdiye kadar söylediğim teveccüh seçtiğim yollardır. Pederim Mahmut Sahib kaddese’llâhü sırrahu’l azîz bu değişik yolları mektûbatında zikretmiştir. Oraya da müracaat edilebilir.
Allah dilediği kimseyi hidayete erdirir.[77]
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
|