Seyr Çeşitleri (Cezbe ve Süluk) Seyri Afakiye Seyri Enfüsiye
SEYR ÇEŞİTLERİ
36 Ders bittikten sonra seyrler başlar.
Sulûk eden ihvanda seyr iki kısımdır:
Cezbe ve sülûk.
(Sülûk), uğraşarak ilerlemektir.
(Cezbe) çekilip götürülmektir.
Seyr-i âfâkî’ye “sülûk,” seyr-i enfüsî’ye “cezbe” adı verilir.[65]
Bunlara tasfiye ve tezkiye de denir. Sülûktan önce olan cezbenin, yani tezkiyeden önce olan tasfiyenin kıymeti yoktur. Sülûk tamamlandıktan sonra olan cezbe yani tezkiyeden sonra olan tasfiye lâzımdır ve seyr-i fi’llah da hâsıl olur.
Önce olan cezbe ve tasfiye, sülûkü kolaylaştırmağa yarar. Sülûk olmadan, maksada kavuşulamaz. Yol tamam gidilmedikçe, cemâl-i ilâhî görünmez. Önceki cezbe, sonra olan cezbenin suretinin numunesi gibidir. Hakikâtte, birbirinden başkadırlar. Büyüklerimizin, “Sonda olan şeyler, başlangıçta yerleştirilmiştir” sözünden maksat, “Sonda kavuşulacak suretin görünüşü yerleştirilmiştir” demektir.
Seyr ve sülûkten maksat ve cezbe ve tasfiyeden beklenilen şey, nefsi kötü huylardan ve çirkin sıfatlardan temizlemektir. Bu çirkin sıfatların başı, nefse düşkün olmak ve onun arzularına, isteklerine tutulmaktır. O hâlde, Seyr-i enfüsî lâzımdır. Kötü sıfatlardan güzel sıfatlara dönmek lâzımdır. Seyr-i âfâkî lüzûmlu değildir. Maksat ve gaye bu seyre bağlı değildir. Çünkü zahirî şeylere düşkünlük, nefse düşkün olmaktan ileri gelir. İnsan, her şeyi, kendini sevdiği için sever. Çocuğunu, malını sevmek, onlardan istifade edeceği içindir. Seyr-i enfüsîde, insanı, Allah Teâlâ’nın sevgisi kaplayarak, insan, kendini sevmekten kurtulduğu için evlat ve mal sevgisi de, bununla beraber yok olur. O hâlde, seyr-i enfüsî muhakkak lâzımdır. Seyr-i âfâkî, buna bağlı olarak, maksadı müyesser olur. Nebilerin “aleyhimüssalevâtü ve-t’teslîmât” seyrleri, yalnız seyr-i enfüsî idi. Seyr-i âfâkî, bununla berâber yapılıyordu.
Sülûk konaklarını ve cezbe makamlarını geçtikten sonra, anlaşıldı ki, seyr ve sülûktan maksat, yani tasavvuf yolculuğundan maksat, ihlâs makamına varmaktır. İhlâs makamına kavuşabilmek için, enfüsî ve âfâkî mabutlara tapınmaktan kurtulmak lâzımdır.
Seyr-i enfüsî, bu yolun nihâyetinde ele geçer. Behâüddîn-i Nakşibend Hazretleri buyurdu ki, “Ehl’u-llâh, Fenâ ve Bekâ makâmına kavuştuktan sonra, her gördüklerini kendilerinde görürler. Her tanıdıklarını kendilerinde tanırlar. Bunların hayretleri, anlayamamaları kendilerinde olur. “Kendinizdedir, görmüyor musunuz?” [66] Buyruldu.
Seyr-i enfüsîden önce olan seyrlerin yani ilerlemelerin hepsi, (Seyr-i âfâkî) idi. Seyr-i âfâkîde ele geçen şeyler hiçtir. Yani, aranılana göre hiç sayılır. Ancak şuhûd-i enfüsîye kavuşmak için, önce seyr-i âfâkî lâzımdır. Seyr-i âfâkîde, sanki kötülüklerden temizlenmek ve seyr-i enfüsîde, iyi ahlâk ile ahlâklanmak vardır. Çünkü kötülüklerden ayrılmak, Fenâ makâmına uygundur. İyiliklere kavuşmak, Bekâ makâmına uygun olur. Bu seyr-i enfüsînin nihâyeti yok demişlerdir. İnsanın ömrü sonsuz olsa, bu seyr bitmez denilmiştir. Çünkü mahlûkun sıfatlarının nihâyeti yok demişlerdir. Yani Allah Teâlâ’nın sonsuz sıfatları, sâlikin latîfeleri aynasında tecellî etmekte, O’nun kemâlâtından bir kemâl görünmektedir. O hâlde, bu seyr bitmez ve sonu gelmez.
Bu konuda büyükler buyuyurdular ki;
Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr kuddise sırruhu’l-azîz;
“Allah Teâlâ’ya kavuşmakta, zulmet perdelerinin kalkması için mahlûkların hepsini aşmak, yani seyr-i âfâkîyi ve seyr-i enfüsîyi tamamlamak lâzımdır. Nûrdan perdelerin aradan kalkması için de seyr-i fi’llah gerekir”demiştir.
Ebû Saîd-i Harrâz kuddise sırruhu’l-aziz;
“Seyr-i âfâkî (kendinin dışında ilerleme), insanı, matlûbdan (Allah Teâlâ’dan) uzaklaştırır, seyr-i enfüsî ise, insanı, matlûba kavuşturur” demiştir. Seyr-i enfüsî, tasavvuf yolunda bulunan kimsenin kendinde ilerlemesi, kötü huylardan temizlenen nefsin, iyi huylarla bezenmesi, süslenmesidir.”
Abdülkâdir Geylânî kuddise sırruhu’l-azîz,
“Seyr-i enfüsîde, insanı, Allah Teâlâ’nın sevgisi kaplayarak, insan, kendini sevmekten kurtulduğu için, evlâd ve mal sevgisi de bununla berâber yok olur. O halde, seyr-i enfüsî muhakkak lâzımdır”
Efendi Hazretleri buyurdu ki;
“Gardaşım! Sülûk görmeyen ihvan listesine kayıt olmaz. Her amelin edebi var. Tarikatın edebi de sülûkünü tekmil etmektir.”
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
|