Velayeti Ulyada Mertebei Kemalatı Ulül Azim
34. DERS:
VELÂYET-İ ULYÂDA MERTEBE-İ KEMÂLÂT-I ULÜ’L AZÎM
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;
Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.
Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını, arş-ı âlâ’yı geçerek Velâyet-i Ulyânın Kemalat-ı Ulü’l Azîm Mertebesinde zamansız ve mekânsızolarak bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Zatiyye’yi Kemalat-ı Ulü’l Azîmile yapar ve dersten çıkar.
KEMALAT-I ULÜ’L AZÎM
Bu maka*mın feyzi, ilmin bu mertebede kemale ermiş olması ve yine bu mertebedeki nurların diğer mertebelere nisbetle daha çok tecelli ile bes*lenmiş bulunması dolayısı ile Vahdaniyyet heyeti üzerine varid olur:
Bu makam*da Kur’ân-ı Kerim’deki Huruf-u Mukattaa diye bilinen harflerle, müteşâbih olan âyetlerin sırları anlaşılır hâle gelir. Bu makama ulaşan kimseler, sır sahibi kılınarak, sevenle sevilen, arasındaki, yalnız fa*ziletten nasip olan bu muhabbeti, Allah Teâlâ’nın Rasûlünün yoluna uymak suretiyle dağıtırlar. Risâlet kemalâtından, Vahdâniyyet heyeti üzerine gizliye ait muamele olduğu zaman, o gizlinin yükselişi sade Allah Teâlâ’nın kendi fazlı kereminden olur. Bütün ilerle*meler amelle değildir. O’nun fazlı keremi olarak, meydana gelmişler*se de ihvanın Ülü’l Azim makamının velâyetine ulaşması, bilhassa Allah-ü Teâlâ’nın fazlı ve ihsanıdır. Meyda*na gelen terakkinin kazanılmasının asla akıl ve amelle bir ilgisi yok*tur. Ameller bu hususta ancak birer yükseliş sebebi olabilirler.
Ülü’l Azim makamının velâyetine nail olmada sebepten bahset*mekte abestir.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
|