Velayeti Kübra Dairesinde Mertebei Esmai Sıfat Murakabei Gavs Muhabbet
26. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MERTEBE-İ ESMÂ-İ SIFAT- MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;
Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.
Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübra Dairesinin Esmâ ve Sıfat Mertebesinde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Gavs-i Muhabbet’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.
MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
(Gavs’a ait Muhabbet Dairesindeki Murakabe)
Bu murakabe Allah Teâlâ sevgisi (muhabbet) murakabesidir. Bu murakabeyi Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade buyurur.
“Allah Teâlâ onları sever, onlar da Allah Teâlâ’yı” [61] Muhabbet murakabesinde feyiz kaynağı, nefis lâtifesidir.
Onun için mahlûk ve eşyanın sevgisinden daha çok sevilmeye lâyık olan Zat-ı ecel ve âlâ olan Allah Teâlâ’yı sevmek ve kalbde “O”nun muhabbetini artırmak için mahbûbiyet dersi olan zi*kir dersine devam edilir.
بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ
“ Allah Teâlâ onları sever onlar da Allah Teâlâ’yı sever…” (Maide, 54) âyet-i kerimesini tefekkür eder.
Şunu bilmeliyiz ki, bizim Allah Teâlâ’yı sevebilmemiz için, evve*lâ Allah Teâlâ’nın bizi sevmesi lazımdır. O bizi sevmeden bizim onu sevmemiz ezelî ve ebedî olmayan bir taklitçilik ve geçici bir sevgi gösterisi olur. Bu sebeple Allah Teâlâ’yı zikretmeyi çok sevip bu zik*re devam etme mecburiyetindeyiz.
Allah Teâlâ zâtında, fiillerinde ve sıfatlarında hiçbir suret*le eş ve ortak kabul etmediği için, herhangi bir sıfatında kendisine başkalarını ortak kabul etmeyi şirk, şirki de bir pislik kabul ettiği için kul bu makamda, “lâ ilahe illa’llâh” derken kalb ile “Senden başka her varlığın muhabbetini reddediyorum, ancak Senin muhab*betini kabul ediyorum,” şuur ve idrâki içerisindedir.
İhvân “muhabbette tevhîd” yarışmasını kazanmak için beşerî güç ve irâdesini kullanınca kürre-i arzdan, Arş kubbesine benzeyen göğüs âlemine geçer. Göğüs âleminde ne kadar fiil, sıfat, makam, mevki’ hevesleri varsa hepsinden çok Allah Teâlâ’yı sevdiğini düşüne düşüne tevhîd-î muhabbete yükselir.
O vakit kul mahlûka muhabbetin esaretinden kurtularak hürri*yetine kavuşur. Bülbül gibi kafeslerde değil de tevhîd-i muhabbet bahçesinin mübarek, güzel gül kokulan arasında “lâ ilahe illa’llâh” der.
İhvân artık bahçelerdeki gül ve kokusunun değil gülü ve koku*ları yaratanın dostu olmak için gayret etmektedir ve bilmektedir ki güller ve güzel kokular Rabb’ine giden yolda birer perdedir. Artık muhabbetin gül misâli kokuları vücudundan yayılmağa ve muhabbetten hâsıl olan güzel ahlâklar kendisinden seyredilmeğe başlar. Bütün mal, mülk, evlât, makam, mevki’lerden oluşan esaret zincirlerini birer birer kırıp hakîki dostuna kavuşmayı can-ı gönül*den arzulamağa başlar.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
|