Mevlana Halid Bağdadi Kaddesellahü Sırrahul Aziz'in 33. Mektubu
MEVLÂNA HALİD BAĞDÂDİ KADDESE’LLÂHÜ SIRRAHU’L AZÎZİN 33. MEKTUBU
Allah Teâlâ bizleri kendi edebiyle ahlaklanan ve doğru yolu üze*rinde sabit olanlardan kılsın. Bu mektup müceddidiye meşrebine göre murakabe ve murakabeden doğan kudsî hakikatleri beyan eder.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,
Hamd Allah Teâlâ’ya mahsustur. Salât ü selam Allah Teâlâ’nın Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem üze*rine olsun.
Bilmiş ol ki maiyyet murakabesinden sonra, akrabiyyet murakabesi gelir.
Cenab-ı Hak Sübhanehü:
(Biz ona şah damarından daha yakınız) [36]âyet-i celilesiyle bu murakabeye işaret eder.
Akrabiyet murakabesi velâyet-i kübra dairelerinin birinci dairesidir. Velâyet-i kübranın üç tam bir de yarım dairesi vardır. Bu yarım daireye GAVS denir, ikinci, üçüncü ve GAVS dairelerinde muhabbet murakabesine geçilir. Bu murakabeyi tasdik eden âyet-i celile “Allah onları sever, onlar Allah’ı sever.”[37] âyet-i kerimesidir.
Velâyet-i kübrada doğru bir idrake sahip olanlar için ilk gördüğü hal*den başka haller görünür. Bu velâyet Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin velâyetidir, Daha sonra toprak unsurunun dışındaki üç unsurdan BATİN isminin musemmasının rabıtası yapılır. Buna ‘velâyet-i ulya’ denilir.
Sonra toprak unsurundan, nübüvvet kemallerinin murakebesi vardır.
Sonra risalet kemalinin murakebesi vardır.
Sonra da Ulul-Azm’in kemalinin murakabesi vardır,
Ondan sonra da heyet-i vahdaniye’nin murakabesi gelir. Heyeti vahdaniye letâif-i aşere birleşmesinden meydana gelir. Beşi âlem-i emirden kalb, Ruh, Sır, Hafa, ahfâ’dır. Beş tanesi de halk âlemindendir. Nefs ve ana-r-ı erbaa denilen Toprak, Hava, Su ve ateştir. Hepsi kemale erince bir latife i olur. O vakit kalb Allah (c.c)’in feyizlerinin indiği yer olur.
Sonra Hz. İbrahim aleyhisselâmın dostluk makamının murakabesi gelir.
İbrahim aleyhisselâmın dostluk makamı ve hakikatinin kaynağı Allah Teâlâ zat-ı Akdesini bizzat murakabesidir.
Sonra muhabbet-i zatiyenin dairesi gelir. Bu daireye, muhabbeti zatiye ve hakikat-ı Museviyye’ye kaynak olması itibarıyla ‘Makam-ı Musevi’ ve ‘Murakabe-i Zat’da denir.
Sonra hakikati Muhâmmediyye’ye kaynak olması itabarıyla murakabe-i zat ve muhbubiyyeti zatiyye ile iç içe bulunan muhibbiyeti zatiyenin dairesi gelir. Sonra hakikat-ı Ahmediyye’ye menşe olma kaynak olması itibarıyla zat murakabesi ve halis hubb-i zat dairesi gelir. I
Sonra la tayn (tayinsiz), mutlak Hazret-i Zat mertebesi vardır.
Sonra güzel Kâbe’nin hakikati gelir. Bu hakikat Allah Teâlâ’nın azamet ve kibriyasının zuhurundan ibarettir. Burada bütün mümkinatın, Allah Teâlâ’ya secde ettiği itibarıyla zat’ın murakabesi vardır.
Bunların akabinde Hakikat-ı Kur’aniyye mevcuddur. Bu, zat-ı Aliyye’nin benzeri olmamak ve hakikat-ı Kur’aniyyeye menşe’e olduğu mulahazasıyla vüs’at’in mebdei (genişliğin başlangıcı)nden ibarettir.
Bunu takiben oruç ve namazın hakikati gelir. Bunlar oruç ve namaz hakikatine kaynak olduğu itibarıyla zat-ı Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin misli olmamasının kemal-i vusa’tından (mutlak büyüklük) ibarettir.
İki yerde vus’at kelimesini kullanmamız, bu manaları izah etmekde, ifade sahalarının dar olmasından ileri gelmektedir. Bu hakikatlerin yaşanması esnasında Kur’an-ı Mecid’in okunması ilerlemeye ve yükselmeye vesile olacağından faidelidir.
Sonra sırf ma’budiyyet bakımından halis mabudiyyet ve seyr-i nazari*nin hâsıl olma dairesi gelir. (Nazar ve görüş seyr-i sülük manasında kulla*nılmıştır). Bu seyr, kademi değildir. Çünkü kademi seyr abdiyyet makamlarındandır.
Bütün bunlar tarikat-ı aliyye-i Nakşibendiyye’deki murakabe ve ma*kamların isimleridir. Bu hususta Müceddidiye Mektubatında (İmam-i Rabbani’nin mektubatı) geniş açıklamalar mevcuttur.
Bu gibi makamlarda murakabe ile meşgul olanlar anlatılanlardan pa*yını alacaktır. Mürşid olan şeyhin teveccühü ile de ilerleme ve yükselmeler hâsıl olacaktır. Muvaffak kılan Allah Teâlâ’ dır.[38]
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
|