Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Bir Hüddamın Doğuşu
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 04.03.22, 16:18
Mube Mube isimli Üye şimdilik offline konumundadır
 
Üyelik tarihi: 11.06.19
Bulunduğu yer: kabir
Mesajlar: 270
Etiketlendiği Mesaj: 9 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Bir Hüddamın Doğuşu

Seneler seneler önce köyün birinde Harun isimli ölü yıkayıcısı bir zat varmış. Köyde ölenleri yıkayıp kefenlermiş. Boş zamanlarında ise odasına kapanıp. Kur'an okumak ile meşgul olurmuş. Ayrıca evine ziyarete gelenleri hiç boş çevirmezmiş. Hiçbir şey veremese bile gelenlere "hayır"dualarını eksik etmezmiş. Harun aynı zamanda Rukyeciliği vede hastalıklar için şifa adı altında okumaları ile de meşhurmuş. Vakti geldiğinde evlenmiş. Çoluk çocuğa çoktan karışmış.Fakat o zamanlar büyük bir harp çıkınca vatanını savunmak için Çanakkale ' ye gitmiş. Hem cephede savaşmış.Hemde yaralı asker tedavi etmiş.Hemde ölen askerleri gömmüş.Savaşta her türlü yardıma koşmuş. Sonunda ise cephede şehit düşmüş. Aradan seneler seneler geçmiş Şehit Harun' un çocukları büyümüş. Dede' den toruna bir nesil geçmiş. Şehit Harun'un torunu Hazem başka bir köyde yaşamaktayım.Hazem dağlardan odun kırarak geçimini sağlamış. Küçük yaşlardan itibaren en iyi dinî eğitimlerini almıştı. Kul hakkına özellikle dikkat ederdi namazlarının hiçbirini kaçırmaz dini yaşantısında bir hayli Özen gösterirdi. Kendi ataları hakkında nereden geldiği ile ilgili pek bir bilgisi yoktu evinin damında güvercinleri vardı. Güvercin bakmayı pek severdi vakit buldukça ise dergaha giderdi dergah'ta vakit geçirirdi. Hazem akşamları uyumadan önce mutlaka Kur'an okurdu Bir akşam yine Kur'an okuduktan sonra yatıp uyudu. Hazem uyku ile uyanıklık arasında başında beyaz bir güvercinin kanat çırparak uçtuğunu gördü beyaz güvercin ona boş bir kağıt bırakıp gitti. Hazem kendine geldiğinde rüyadır diyecekken beyaz güvercinin bıraktığı boş kağıdı görünce bir hayli şaşırmıştı olanlara pek anlam veremedi. Aradan seneler geçti. Hazem bir gün bir sabah namazı için kalktı avluda abdest aldı daha gün ağarmamıştı yaşlı bir adamın ona baktığını gördü. Ona bakan yaşlı zat onu bakmamış gibi yaparak elinde bakracı ile yoluna devam etti. Hazem zaman zaman her sabah namazına kalktığında yine aynı kişi görmeye devam etti. Ama Hazem'in içini kaplayan bir şüphe vardı merakını gideremediği içi bir sabah o yaşlı zatın yolunu kesti ve sordu.
-Birine mi? baktınız dedi. Aslında soru sorduğu kişiyi nesiller öncesi yaşayan dedesi Şehit Harun ' du. Yaşlı zat. -Yok Efendim buradan geçerken sadece bir an gözüm takıldı sadece dedi . Sonra yine konuşmasına devam etti. -Evladım dedi. Sen Reşit'in oğlu Hazem misin ?dedi. Hazem -Evet ama siz nereden bilirsiniz ? Ben sizi tanımıyorum da ! dedi. Yaşlı zat -Ben eskiden beridir babanı tanırım evladım.Senin baban çok güzel Kur'an okurdu. Bazı önemli gün ve geceler de camilerde toplanırdık. Babanı Kur'an okumasını dinlemeye gelirdik.Ben karşı ki köyde oturuyorum dedi. Hazem;
-Peki burada işiniz nedir? dedi. Yaşlı zat _ Evladım.Elimdeki bakraçta süt vardır.Soğumadan emanetimi sahibine emanet etmek istiyorum dedi. Yaşlı zat yanında bulundurduğu küçük su testisinin içine sütü boşaltarak heybesinden çıkarttığı 3 tane hurma ile Hazem'e ikram etti. Hazem ilk başta almak istemese de yaşlı zat' ın ısrarlarına dayanamayıp aldı. Süt ile hurmayı birlikte yiyip içti. Daha sonra yaşlı zat oradan ayrıldı.
O günün akşamı Hazem her zamanki gibi yatmadan önce Kur'an okumak için odasına girdiğinde odasında bir an için sessizlik ,sakinlik ,huzur ve içinde bir genişleme hissetti.
Bir yandan Kur'an-ı Kerim okurken nuranimsi parıltıları gördü.Hazem okudukça sanki kâinat aşka geliyor çoşuyordu.
Bu böyle 1 gece 2 gece 3 gece devam etti. Kur'an okumak için her odaya girişinde sanki onu karşılayanlar vardı. Uyumak için yatağına yattığında güvercinlerin başının üstünde kanat çırpışlarını pıtır pıtır duyardı. Yine bir gece uyurken güvercinler üzerinde uçarken baş ucuna güvercinlerin kağıt bıraktığını gördü.Kağıtta Arapça yazılı " Yaratan O Allah Kainat ' ın Efendisidir" diye yazan yazılı kağıdı gördü. Bir an için şaşırdı anlam veremedi. Yine bir gün uyumak için yattığımda yakaza âleminde kendini gördü.Ellerinde sancaklar tutan askeri bir kalabalık gördü. Kalabalığın içinden ayrılan insanlar onun önüne sandıklar koymuşlardı. Sandıklar açıldı.İlk önce rulo hâlindeki kağıdı takdim ettiler. Daha sonra sandıkların içerisinden zırh ve kılıç çıkardılar. İçinden çıkan zırhı Hazem' e giydirdiler. Yemyeşil akikten yapılmış yüzüğü parmağına taktılar. Sandığın içinden çıkan kılıcı eline verdiler. Bütün bunlar olurken Hazem kendisi "Rüyamı görüyorum acaba" kuşkusu oluştu.Gördüğü kalabalık yine bir anda ayrıldı. Kalabalığın içinden çıkan iki kişinin ona bembeyaz bir at getirdiklerini gördü. At' ın yularını Hazem ' e uzattılar.
Hazem'i bembeyaz bir at ' ın üzerinde gezdirdiler. Hazem bir hışımla uyandı.Gördüklerinin rüya olduğunu düşünecekken baş ucundaki rulo hâlindeki katlanmış kağıdı gördü. Bir an için kalbî duracak gibi oldu. Heyecan ile kağıdı açtı. Kağıdın içinde yuvarlak daire içinde yazılmış. Damgayı gördü.Bütün bunlar onun için neydi.Bir anlam veremedi. Ertesi gün işine koyuldu.Gün boyu çalışırken"Hangisi gerçek, hangisi doğruydu.Bunun düşüncelerine dalmıştı. Akşam evine geldi.Ailesi hayatta olmadığından tek başına yaşam sürdüğü için elinden her iş gelirdi. Kendine akşam yemeği hazırladı ve yemeğini yedi.Daha sonra evinin avlusuna çıktı. Hava karartmak üzereydi.Bakındı etrafa usulca. Kızılımsı tonlar yavaştan kaybolmaya başlamış.Yerini koyu mavimsi tonlar almaya başlamıştı. Ağaç dallarındaki kuşlar son sessizliğini bürünmeye başlamıştı.Ağaçta ki yerini bilge Baykuş almıştı.Gecenin sırasında ötüş sırasını bekliyordu. Hazem evine içeriye girdi. Gaz lambasını yaktı. Bir müddet sessizliği ile başbaşa kaldı. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra Kur'an okumak için odasına gitti.Bir müddet okumaya devam etti.Okurken pencerenin camından "çıtt !!!" diye ses gelince bir an için duraksadı. Esasında evinin yanındaki ağacın dalları rüzgar ile cama vuruyordu. Yüzünü cam' a doğru çevirince bir şey göremedi. Ağacın dallarının cam' a vurduğunu farketti. Hazem ' in arkasından sağ omuzuna bir el dokundu.Sanki "okumana devam et biz buradayız "der gibiydi . Hazem Kur'an okumaya devam etti. Okuması bitince uyumak için yattı.Hazem bir an için uyku ile uyanıklık arasında kendisini Kâbe -'de gördü. Kâbe ' nin önünde daha önceden konuştuğu yaşlı zatı gördü. Bu zat Şehit dedesi Harun'du.Gülümseyerek ona bakıyordu. Konuşmadan bakıştılar. Ertesi gün oldu. Hazem ' in kafasında soru işaretleri oluştuğu için dergaha hocasının yanına gitmeye karar verdi. Dergâh' a vardığında hocasına sırayla olanları anlattı onu dinleyen hocası onu dinledikten sonra başka bir köyde bulunan hocaya gitmeye karar verdiler.
Dergâh ' taki hoca bu işlere pek vakıf olmadığı için bu işler ile ilgilenen hocanın bakmasını uygun gördü. Başka bir köydeki hocanın yanına varmak için yola çıktılar.Hocanın yanına vardılar.
Durumu izah ettiler. Hoca Hazem ' i alıp karşısına oturttu. Kur'an -ı Kerim ' i açıp ayetler okumaya başladı.Ayetleri okuduktan sonra. Hoca -Benden selam olsun yanındakilere dedi. Hazem bir an için şaşırıp kaldı. Sağına ve soluna bakındı. O an için kimseyi göremedi. Hazem -Siz kime Selam verdiniz dedi. Hoca -Senin yanında bulunanlara evladım dedi. Hazem -Yanımdakiler kimdir hocam ? dedi. Hoca -Onlar bundan sonra sana eşlik edecek olanlardır dedi. Hazem anlatılanlara inanmamış hâlde içinden kendisi ile alay edildiğini düşünerek. Hazem -Eğer dediğiniz gibi yanımda birileri varsa nerdeler dedi. O an için oturdukları mekanın duvarı 2' ye yarışacak gibi oldu.Etrafı bembeyaz dumanlar bir an için kaplamış gibi oldu. Birden önden iki tane ve arkalarından yüzlerce ruhaniyet ve ellerinde kılıçları olan yüzlerce asker belirdi.Bulundukları odayı kapladılar. Kimileri ellerinde kılıçlar ile sevinç nidaları atıyordu. En önlerinde bulunan başı çeken komutan asker elini havaya kaldırıp susmaları için işaret yaptı. Bu sefer askerler bir hizaya sıralanıp yere çömeldiler. Kafalarını yere doğru eğerek saygı duruşunda durdular. Hazem ' de hayâl ile gerçeklik arası olanları şaşkınlık ile izlerken. Hazem _ Bütün bu olanlar nedir? dedi. Ona bakan hocası -Evladım SEN SEÇİLMİŞSİN !!!!! dedi. Ardından hoca -Yalnız şuan senin için tek başına hareket etmeni doğru bulmuyorum.Bununla birlikte daha yenisin yol yordam usul bilmezsin dedi.
Hazem -Neyin hareketi ? demekle yetindi.
Ona bakan hocası ne yapıp ne yapmaması gerekenleri anlatırken kendisininde artık yaşlandığı dan ve hastalığı sebebiyle insanlara pek bakamayacağından, yardımcı olamayacağından bashetti. Uzun uzun Hazem' e bir kere daha baktı. Ardından şuna karar verdi.Hazem yardımcısı olarak onun yanında kalmalıydı.Verilen kararlar sonunda Hazem artık onun yanında yardımcısı olarak kalacaktı ve hocanın her işine koşturacaktı. Hazem artık hocasının yanında hem eğitim alıyor hem de her işine koşturuyor.Bir kere bile olsun hocasına "Off" demişti nede saygısızlık yapmıştı. Aradan seneler geçti. Bir gün hocası rahatsızlandı. Kimseye bakamıyacak tedavi edemeyecek bir durumdaydı. Hocasının izni ve müsaadesiyle, Hazem hocasının görevini devraldı. Sorunu olan insanlarla ilgilenmeye başladı. Bir gün çatt kapı çaldı.Gelen bir aileydi. Ailenin kucağında 8-9 yaşlarında yarı baygın bir kız çocuğu vardı. Hazem ' senin kıza bakmaları için ricada bulundular. Ailenin babası; Zaman zaman hiçbir şey yokken fenalaşıp bayılıyor. Ne tahlillerden bir şey çıktı. Ne de götürdüğümüz hocalardan bir şey çıktı.Elimize tutuşturdular. Bir kağıt parçası. Ama sonrası ama sonrası yok işte, Götürmediğimiz hoca doktor kalmadı. 8 aydır. Kınalı yapıncağım ellerimin arasından bir kuş misali kayıyor.. Sizden ricam. Bir kez de siz bakınız. Biz çözüm bulamadık. Çıkmaza girdik dedi.
Hazem ise yalvaran gözlere bakan kız çocuğuna baktı. Bir an için içi acıdı. Hazem - Peki tamam. Sebebi manevi midir, Aileden gelen sirayet midir? Yoksa sebebi bilinmeyen bir hastalık mıdır ? Birde ben bakayım dedi.
Küçük kıza ayetler okumaya başladı. Ayetler okundukça küçük kızın çırpınışları daha da artıyordu. Hazem bir an önce sebebini öğrenmek istiyordu. Hazem ayetleri okurken önünde bir sahne belirmişti. Hazem bir yandan Kur'an ' dan ayetleri okurken diğer yandan sahneyi seyrediyordu. Evet işte o anlar.

Hazem küçük kız çocuğunun yanındaki arkadaşıyla evinin mutfağında oynarken gördü.Belli ki küçük kızın yanındaki diğer kız çocuğu misafir çocuğuydu. Annesi içeride misafiri ile sohpete dalmıştı. Bir yandan kek ve çay kokuları ortama dağılmıştı. Küçük kız çocuğu yanındaki misafirin çocuğu ile muziplikler, yaramazlıklar yapıyorlardı. Vakit geceydi. Evleri iki katlıydı. Arka tarafı mezarlığa bakıyordu. Fakat o da ne? Küçük kız çocuğu ocakta kaynakmakta olan çaydanlığı eli ile kavradığı gibi. Mutfağın pencere camından mezarlığın üstüne kaynar suları boşaltıyordu. Küçük kız ve yanındaki kız çocuğu aralarında gülüşüyordu. Hazem olayı anladı. Belli ki kabirlerinin üzerinde bulunan bir negatif varlıklar hem haşlanmış hemde bazıları hayatlarını kaybetmişlerdi. Küçük kızdan intikam almak için musallat olmuşlardı. Hazem bir yandan ayetleri okuyor. Bir yandan Müslüman olun hemen çıkın bu bedenden!!!. Bakk !!! Okuyacağım Ayetler ile yanacaksınız diyordu. Seçim sizin.Ben tebliğimi yaptım diyordu.Diğer yandan ise "o daha çok küçük bu sabinin aklı daha ermez. Belli ki bilmeden yapmış" diyordu. Kıza musallat kabile ise çıkmamakta direniyordu. Hazem bir yandan ayetleri okurken küçük kıza musallat olan cin kabilesi çıkmak istemiyordu. Kendilerinden kaybettikleri canlar için küçük kızı bedel olarak istiyorlardı. Hazem büyük bir mücadelede içinde olduğunu anladığından çok vakit kaybetmeden onlara boyutuna girmekte gecikmedi. Ayetleri okumaya devam etti. "Benim velim , bu kitabı indiren Allah'tır. O iyilere velilik eder" ( Araf Suresi 196). Bir kaç kez tekrarladı Ardından. " Herkesin yöneldiği bir yönü, gayesi vardır.Siz hayır işlerinde yarışınız. Nerede olursanız, sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah'ın her şeye yeter" ( Bakara 148. ci Ayet)/lerini Arapça okudu. Ayeti okuduktan sonra kıza ne kadar musallat olan varlık varsa hepsi önünde toplandı. Kınından Kılıcını çıkardı.İstese hepsini bir kılıç darbesi ile yere serebilirdi. Fakat Hazem en büyük yardımını Allah'tan ve buna vesile olan Dua Ordularından almak istiyorum.Elinde kılıcı ile Ayetler okuyaraktan musallatların etrafında daire çizdi. Kıza musallat olan varlıklar mühürlenmiş bir şekilde yerlerinden kımıldayamıyorlardı. Hazem tekrardan sordu. --Müslüman olup çıkacak mısınız Bu bedenden? dedi. Çıkmamakta ve konuşmamakta kabile kararlıydı. Yalnız içlerinden bir tanesi Müslüman olmaya karar verdi. Ağrı sızı içinde inleye inleye Kelime- i Şahadet getirip Müslüman oldu. Alnına Müslümanlık mührünü vurdular. Yüzündeki karalık çıkmış. Beyaza dönmüştü.Müslüman olan varlık vücudunda yanıklar olduğunu ve azab çektiğini söyledi.Hazem yanıklarını iyileştirmek için.
"Kulna ya naru kuni berden ve selamen ala İbrahim" (Biz ," Ey ateş! İbrahim ' e karşı serin ve esenlik ol" dedik". Enbiya 69. Ayetini) okudu. Hızla iyileşen varlık oradan Müslüman olaraktan ayrıldı.
Diğer Müslüman olup çıkmak istemeyen varlıklara ise _"RABBİMİN KELİMELERİNİ YAZMAK İÇİN DENİZLER MÜREKKEP OLSA,BİR O KADARINI DAHA İLAVE ETSEK . RABBİMİN KELİMELERİ TÜKENMEDEN DENİZLER TÜKENİRDİ". (KEHF 109 ) Ayetini okudu.
Kur'an -ı Kerim ' den teker ayetleri okurken varlıklar gözlerinin önünde teker teker yanıp adeta bir kül tozu yığınına dönüşmüşlerdi. Hazem Allah'ın izniyle bu işten galip gelmişti. Rengi benzi atan küçük kız çocuğunun suratının rengi yerine gelmişti. Bu durum aile için mucize olmalıydı. Hazem ' e defalarca kere teşekkür ettiler. Sorunun ne olduğunu sordular. Hazem ' de anlattı. Küçük kızıda bir yerlere kaynar su dökmemesi konusunda sıkı sıkı tembihledi. Aradan seneler geçti. Hazem dağlara odun toplamak için orman yoluna doğru yalnız başına yürüyordu. Vatan hainleri kıyıya köşeye pusu kurmuşlardı. Derken bir ses duyuldu. Gögsüne yakan o acı kurşun saplandı. Hazem olduğu gibi yere yığıldı. Bedeninden ruhu dalga dalga semaya yükselirken bir yandan cansız bedenine baktı. Evet hepsi bir an içinde saniyeler içinde olmuştu.Daha bir saniye önce nefes veren Hazem artık ne nefes veriyordu. Ne de kalbi atıyordu. O artık Vatan Uğruna Şehit olmuştu. Ve Gök Semaya çıktı. Önünde iki tane görevli olan beyaz kapılardan içeriye girdi ve kapılar kapandı. Ortam sessiz ve sakin. Beyazlara bürünmüş bir yerdi. Beden dili yok konuşmak yok. Bakışarak anlaşma vardı. Konuşmalar bakış ileydi. Önünde bir kalabalık iki yarıldı. Sanki daha önceden bu sahnelere yabancı değildi. Yanına gelenler ona rulo hâlindeki kağıdı tekrardan uzattılar. Bembeyaz atı yanına getirdiler. Cenabı Allah ' tan ona gelen yazılı Mühürü gördü. Evet o seçilmişti. Güzel ve temiz bir hayat sürmüş.İnsanların hidayetine vesile olmuştu. O artık ölümsüzdü. Kurtuluş Beraat Kâğıdını aldı. Atına bindi. Ona verilen görevi yapmak . Dünya Semalarına indi. O, Aynı zamanda BİR HÜDDAMIN DOĞUŞU DEĞİL. ADETA BİR HÜDDAMIN DİRİLİŞİYDİ.

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147