En ufak bir hayra dahi, çok muhtacız.
Yapılması gereken ne çok şey var değil mi?
Ne çok online atölye, ne çok kişisel gelişim önerisi, ne çok okunacak kitap, ne çok izlenecek video, ne çok dinlenecek şey, satın alınacak ne çok ürün, hatta yapılacak ne çok yemek var... Elimizdeki küçük ekranda peşisıra akıp gidiyor hepsi.
Hepsine yetişemiyor olmanın verdiği huzursuzlukla mecalsiz kalıveriyoruz. Herkes gitmiş de bir tek biz geride bomboş kalmışız gibi hissettiriyorlar.
Herkes tam da, bir tek biz noksan kalmışız gibi.
Herkes o varılacak son menzile otağını kurmuş da, bir tek biz yokuşlarda yığılıp kalmışız gibi.
Herkes mükellef sofralarda berekete doymuş da, bir tek biz iştahsız, aç ve mahrummuşuz gibi...
O bağırmayan annelerin, çocuklarına bağırıp çağırdıklarını bir kez görsek derin bir oh çekeceğiz sanki😊; zayıflamak için ağır programlaruygulayan ünlü diyetisyenler, dayanamayıp yedikleri baklavalardan bahsetseler, aslında göründüklerinden daha kilolu oldukları ortaya çıksa belki bu kadar gergin olmayacağız; sürekli manevi kusursuzluk resmedenlerin, altı çizili kitaplar paylaşıp duranların, terapi reçeteleri yazıp duranların kusurlarına bir kez şahit olsak, yoluna girecek sanki herşey... Ama olmuyor işte, onlar bize kusursuz kareler sundukça, kendimize güvenimiz de kendimize olan sevgimiz de azalıyor.
Bir çoğunun motivasyon kaynağının maddi kazanç olduğu gerçeğini hesaba katmayı ıskalıyoruz genellikle...
Az bildiğimizi çok yapmaktı çaremiz;az yapılan için pişman olmaktı, dua dua sığınmaktı; noksansız ve mükemmel olmak değil. Çok izleyip, çok okuyup, çok bilip, hiç yapamamak musallat oldu ömrümüze de, âhirimize de...
Şimdi telefon tutmaktan uyuşmuş ellerimizin kahrıyla uykuya dalıyoruz. Gözbebeklerimizde parlayıp duran ekran görüntülerinde kurulu saatlerimiz. Rüyasız uykuların insafına terkedilen sabahlara açıyoruz gözlerimizi. Elimiz kalbimize gitmiyor uyanınca, elimiz hep başka hikayelere gidiyor, bize ait olmayanlara kayıyor bakışlarımız...
Sağımıza yatmaya muhtacız. Kalbimizin yüklerini hafifletmeye, ekranlar boyunca ardı ardına kayıp duran bütün isimleri bir kenara koyup "Sen'in isminle uyur ve uyanırım" demeye muhtacız.
En ufak bir hayra dahi, çok muhtacız.
|